Doğu Eroğlu (27 Eylül 2018, Jim Dywer’ın makalesinden uyarlandı, Medyascope)
12 bin yıllık Hasankeyf, Ilısu Barajı ve HES projesinin faaliyete geçmesi yüzünden sulara gömülmek üzere. Ilısu Barajının su tutacağı bölgede, yani suların altına gömülecek alanda yaşayan Hasankeyfliler için yeni bir yerleşke inşa edildi. Bölge halkı yaşadıkları yeri bırakmak istemese de protestolara karşın idarenin zorlamasıyla taşınma gerçekleşecek.
İdare tarafından önemli bulunan Zeynel Bey Türbesi, Artuklu Hamamı gibi yapılar yeni yerlerine taşındı. Aralarında El Rızk Cami, Sultan Süleyman Külliyesi, İmam Abdullah Zaviyesi ve minaresi, Orta Kapı gibi önemli yapıların da taşınması için de Hasankeyf’te çalışma yürütülüyor. Ancak bu simgesel yapılar dışında önemli bulunmayan, buna karşın Hasankeyf’ten geçmiş Bizans, Sasani, Emevi, Abbasi, Artuklu, Eyyubi ve Osmanlı uygarlıkları ile bu uygarlıklar öncesi dönemlere dair izler de içeren tarihi kent bölgesi Ilısu Barajının suları altında kalacak.
Hasankeyf’te Ilısu Barajının getireceği yıkım beklenedursun, İskoçya’nın kuzeyindeki Orkney Adalarındaki beş bin yıllık medeniyetin kalıntılarıysa, iklim değişikliğinin etkilerinden kurtarılmaya çalışılıyor.
Orkney Adalarında üç binden fazla arkeolojik alan bulunuyor. Ancak insan eliyle hızlandırılan iklim değişikliği, takımadalardaki sahilleri yutup arkeolojik alanların toprak kaymaları ile artan ve değişen yağış rejimlerinin etkisiyle ortadan kalkmasına yol açıyor.
Orkney’de 1970’ten beri sahillerde meydana gelen toprak kaymaları daha şimdiden önceki yüzyıldaki erozyonu ikiye katlamış durumda. Artık zamana karşı verilen bir yarışa dönüşen arkeolojik alanları koruma çabasını, arkeologlar, yurttaşlar, öğrenciler ve kamu kuruluşları ile akademisyenler birlikte yürütüyor. Her yaz dünyanın her köşesinden gelen arkeologlar ve öğrencileri de bu çabaya katılıyor. Kurtarma çalışmalarının odağındaysa, daha büyük risk altında olduklarından ötürü sahillerdeki arkeolojik bölgeler bulunuyor.
The New York Times’tan Jim Dwyer’a konuşan Highlands and Islands Üniversitesi (UHI) öğretim üyesi Prof. Jane Downes durumu, “Tarihsel miras denize gömülüyor. Bu durum deniz seviyesindeki yükselişin ve fırtınalı durumdaki artışın en çarpıcı ve belirgin göstergelerinden biri” diye anlatıyor.
Bölgede çalışanlar yaz mevsiminin sonunda alanları kayalar ve koruyucu plastik materyallerle kapatıp bunun kışın yaşanacak fırtınalar boyunca arkeolojik buluntulara zarar vermemesini umuyor.
Orkney’deki üç binden fazla arkeolojik alanın neredeyse yarısı, Stonehenge (İnşaatına M.Ö. 3100 yıllarında başlandığı sanılıyor) ve Mısır Piramitlerinden (En eskisinin M.Ö. 2600’lü yıllarda inşa edildiği düşünülüyor) de eski dönemlere tarihleniyor.
Avrupa’nın en iyi korunmuş Taş Devri mutfaklarını içeren Skara Brae Harabeleri de Orkney Adalarında bulunuyor. Skara Brae’de M.Ö. 3180 yılları civarında inşa edildiği sanılan mutfaklarda, fırınlar ve dolaplara rastlanabiliyor.
Skara Brae kalıntıları, 1850’deki bir fırtınanın ardından keşfedildi. Okyanusun adanın içlerine doğru ilerlemesini önlemek için 1927’de örülen duvar, Skara Brae’nin bugüne kadar zarar görmeden kalmasını sağladı. Benzer yapılar Midhowe Broch (İskoçya’ya özgü taştan bir kule yapısı) ile Rousay’deki Demir Çağı Kulesi de benzer yapılar yardımıyla korunabildi. Ancak koruma alanında çalışanlar ve bölge sakinleri, bu yapıların kalıcı çözüm vaat etmediğini biliyor.
The New York Times muhabiri Jim Dwyer, Rousay Adasındaki kısa bir yürüyüşü sırasında 50 yüzyıllık döneme yayılmış eserlerle karşılaştığını aktarıyor. Taş, Bronz ve Demir Çağlarından kalma buluntular, Piktler (Bir Kelt halkı), Vikingler ve Norveç uygarlıkları ile İskoç toprak sahiplerinin egemenlik kurduğu dönemlere ait yapılarla yan yana görülebiliyor. Rousey’de yapılan kazılarda M.S. 750 yılına ait, dönemin İrlanda işçiliğini andıran mücevherlere, gemileriyle birlikte defnedilmiş Vikinglere rastlanmış. Evler çağlar boyunca aynı yerlere inşa edildiği için, keşfedilen yerleşim yerlerinde alt katmanlara inildikçe Neolitik Döneme kadar uzanan buluntularla karşılaşmak mümkün olmuş.
Bu yaz keşfedilen eserlerden biriyse, yaklaşık bin 500 yıl önce Pikt demirciler tarafından kullanılmış, kayadan yapılma bir örs. Swandro’da, bu örsün bulunmasını sağlayan ekipten arkeolog Julie Bond, sekiz sene önce deniz seviyesinin düşük olduğu bir sırada bölgenin envanterini çıkardıklarını, aynı çalışmayı birkaç sene sonra yinelediklerindeyse pek çok buluntunun yükselen deniz yüzünden ortadan kaybolduğunu belirtiyor. Takımadaların sakinleri bazen büyük kalıntıları iç bölgelere taşıyıp kurtarıyor, bazı alanların etrafınaysa kum torbaları diziliyor ve fırtınanın bu alanlardaki buluntuları alıp götürmesi önlenmeye çalışılıyor.
Kazı çalışmaları yürütülmesi gereken arkeolojik alanlar içinse bu yöntem işe yaramıyor. Taşınması mümkün olmayan arkeolojik alanlarda ancak buluntular belgeleniyor, arşivleniyor, birtakım geçici koruma tedbirleri alınıyor ve çalışmalar bitmeden bu bölgelerin deniz tarafından yutulmaması temenni ediliyor.
Orkney Adalarında temel geçim kaynakları olan tarım ve balıkçılık adaların toprak örtüsü üzerinde ciddi bir baskı oluşturmamış; üstelik yapılarda temel malzeme olarak taş kullanılması pek çok geçmiş uygarlığa ait izlerin bugün de görünür kalmasını sağlamış. Ancak iklim değişikliği arkeologların işini zorlaştırıyor.
Glasgow Üniversitesinde jeomorfoloji alanında çalışan Jim Hansom, Orkney’de deniz seviyesinde meydana gelen yükselişin binlerce yıldır sürdüğünü, kıyılardaki seller ile sahillerdeki erozyonun yeni fenomenler olmadığını aktarıyor. Fakat Hansom’a göre bugün adadaki arkeolojik buluntu alanlarının tehdit altında olmasının sebebi, erozyonun kapsam ve hızının 1970’lerden itibaren artması.
Hansom aynı zamanda, İskoçya hükümeti tarafından desteklenen ve kıyılardaki dönüşümü araştıran Dynamic Coast çalışmasının baş araştırmacısı. Dynamic Coast’un verilerine göre, 1890 ile 1970 arasında İskoçya sahillerindeki yıllık ortalama kayıp yaklaşık 20 santimetreydi. 1970’ten sonra ölçülen ortalama yıllık kayıp ise 40 santimetreye yükseldi. 1961’den 2011’e, Kuzey İskoçya’ya düşen yağmur miktarının yüzde 26 arttığı da eklenmeli.
Adalarda pek çok arkeolojik buluntunun tesadüfen fark edilmesini sağlayan erozyon ve fırtınalar, iklim değişikliği etkisini yitirmezse aynı zamanda bu alanların sonu olacak. Bu ihtimal önlenemezse Orkney Adalarındaki buluntuların şanslı olanları kurtarılacak, önemli kısmıysa sadece belgelenecek ve okyanusa karışacak.
25 Eylül’de The New York Times’ta yayınlanan, Saving Scotland’s Heritage From the Rising Seas makalesinden Türkçeye uyarlanmıştır.