Maden ocaklarının köyünü yutmasını önlemeye çalışan Tayyibe Demirel: “Benim derdim Turgut… Anılarım, doğup büyüdüğüm yerim gidiyor elimden! Torunlarım, ‘Babaanne, senin köyün nerede?’ dediklerinde ne cevap vereceğim?” diyor.

Doğu Eroğlu (2 Aralık 2018, Kömür Hikayeleri)

Muğla’nın Yatağan ilçesine bağlı Turgut Köyü’nde yaşayan 63 yaşındaki Tayyibe Demirel, köyünün termik santral tarafından yutulmasına engel olabilmek için son birkaç yıldır amansız bir mücadele veriyor. Her şey Yatağan Termik Santrali’ne kömür sağlayan açık ocak madenlerinin Demirel’in köyüne komşu diğer köyleri “yutması” ile başlamış; “Eskihisar gitti, Yeşilbağcılar yok oldu kömürden dolayı. Halk yerinden oldu. Şimdi de Turgut’a geldiler, zeytinliklerimizi yok etmeye çalışıyorlar.” Kömür madeni için yapılan kazıların daha şimdiden Turgut’un su kaynaklarını azalttığını ifade eden Demirel, maden için yapılacak kazılarda susuz kalan köyün kendiliğinden boşalabileceğinden korkuyor. 

Ölüm çocukları, cehennem çukurları

Ailesinden kalan zeytinlikten, birkaç dakika uzaklıktaki açık ocak kömür madenine yürürken Demirel oldukça düşünceli görünüyor. Aklından geçenleri sorduğumda, “Benim evlenmem, okumam… Hepsi tütün parasıyla oldu. Tütüncülük ölünce elimizde zeytinliklerimiz kaldı. Şimdi onu da almak istiyorlar” yanıtını veriyor. Madende çalışan dev iş makinelerini, gri ile siyah renge bürünmüş maden havzasını gösterirken ağzından, “Ölüm çukurları, cehennem çukurları…” sözcükleri dökülüyor.

Muğla’da kömüre dayalı Yatağan Termik Santrali yakınlarındaki Turgut Köyü’nde geçimini zeytincilikle sağlayanlar, köylerine doğru yaklaşmakta olan ve daha şimdiden zeytinlikleri yutmaya başlayan maden ocağı yüzünden, zorunlu göç korkusunu iliklerine kadar hissediyor. Çevre köylerdeki yıkım ve zorunlu göç tecrübelerine şahit olduklarından, termik santrale kömür sağlayan açık ocak maden işletmesinin zeytinlikleri yutması halinde yalnızca geçim kaynaklarının yok olmayacağını, çok geçmeden Turgut Köyü’nden de geriye pek bir şey kalmayacağını gayet iyi biliyorlar.

36 yıldır mücadele ediyorlar

1982’de inşaatı tamamlanan ve ilk ünitesi devreye alınan Yatağan Termik Santrali bölgedeki yaşamı kökünden değiştirdi. Yatağan’ın Turgut Köyü sakinleri, kurulumunun üzerinden 36 yıl geçmiş olmasına karşın hala Yatağan Termik Santrali’nin yazgılarına dönüşmesine engel olmaya çalışıyor.

1984’ten itibaren üç ünitesiyle enerji üretir hale gelen Yatağan Termik Santrali’nin ihtiyaç duyduğu kömür bölgeden sağlandı; zaten santral için Yatağan’ın tercih edilmesinin sebebi de bölgedeki linyit yataklarıydı. Yüzeye oldukça yakın kömürü çıkarmak için açık ocak maden işletmeleri oluşturuldu. 2014’e gelindiğinde açık ocak kömür madeni, Yatağan Termik Santrali’nin kuzeyine doğru kilometrelerce ilerleyerek Yeşilbağcılar ve Eskihisar gibi köylerde yaşayanları göçe zorlanmıştı bile.

2014’te Yatağan Termik Santralı özelleştirilip, santral ve açık ocak kömür madenleri Bereket Enerji’ye geçince, Turgut Köyü zeytinliklerini tehdit eden süreç başladı. İşin aslı Yatağan Termik Santrali kurulumunda öngörülen ömrünü tamamlamıştı. Fakat özelleştirmeyle birlikte teknolojik yenilemeler yapılacağı taahhüdüyle ömrü uzatıldı. Santralin ihtiyaç duyduğu kömür miktarı artınca, madenin ilerleyişi de hızlandı. Açık ocak kömür madeni 2016’da Turgut Köyüne yaklaşık 1,5 kilometre uzaklıktaki zeytinliklerin sınırına dayandı.

Tarihi boyunca zeytincilik faaliyetlerine ev sahipliği yapan Turgut Köyü’nde yüzlerce yıllık ağaçlara rastlamak işten bile değil. Ancak zeytinliklerde dolaşırken, bazı ağaçların pek de bakımlı olmadığı, kimi zeytinliklerin ise sürülmediği kolayca fark ediliyor. Bu durumun farklı çiftçiler için farklı açıklamaları var. Kimisi zeytinliklere komşu hale gelen madenin ilerleyişinin durdurulmasının mümkün olmadığı görüşünde. Her ne kadar zeytinlikleri bekleyen gelecek onları kederlendirse de devlet desteğini arkasına almış şirkete direnmenin sonuç vermeyeceğini, hala para ederken zeytinlikleri şirkete satmanın en akılcı seçenek olduğunu düşünüyorlar.

Demirel’in yaşamı bir anda değişiyor

Bu umutsuz görüşü paylaşmayanlardan biri Turgutlu zeytin çiftçisi Tayyibe Demirel. Demirel, Turgut Köyü’nün kömür madenine karşı verdiği mücadele öncesindeki yaşamını tarif ederken şu sözleri kullanıyor: “Nar, şeftali, kayısı ağaçları… Hepsini kendim aşılarım. Sabah namazımı kılıp erkenden güne başlarım. Sürekli çalışırım! 50 tavuğumla ilgilenirim, dükkan çalıştırırım. Zeytinleri de kendim silkelerim.” Ancak bu rutin artık geçmişte kaldı; çünkü Tayyibe Demirel bugün vaktinin neredeyse tümünü madenin ilerleyişini durdurabilmek için resmi başvurular yapmaya, açtığı davaları takip etmeye ve gazetecilerle görüşüp Turgut’un yaşadıklarını anlatmaya harcıyor.

Tayyibe Demirel 2016’da zeytin topladığı sırada madende çalışan kamyonların gürültüsüne dayanamayıp mühendislerle konuşmuş. Demirel’in pek çok meşgaleyle dolu fakat nispeten olaysız yaşamı o anda değişiyor. Madenin Turgut Köyü zeytinliklerine doğru ilerlediğini de o sırada fark etmiş. Edindiği kısıtlı bilgileri, önce evlerde düzenlediği toplantılarda etrafına anlatmış. Bilgi edinme başvurularına yanıtlar gelip kömür madeninin zeytinliklerin tümünü yutarak köy sınırına kadar ulaşacağı anlaşılınca, Demirel pek çok Turgutluyu harekete geçirmeyi başarıyor. Hem Turgut Köyü zeytinliklerinin hem de köyün kendisinin tehlikede olduğu ortaya çıkınca kendi gündelik işlerini bir kenara koyan Tayyibe Demirel, sadece madeni durdurmaya odaklanmış: “İki sene önce durumu öğrendiğimden beri uyku, dur durak yok! Türkiye’de herkese, hatta Cumhurbaşkanına ve Emine Erdoğan’a mektup yazıp durumu anlattım, yalvardım! Benim derdim Turgut… Anılarım, doğup büyüdüğüm yerim gidiyor elimden! Torunlarım, ‘Babaanne, senin köyün nerede?’ dediklerinde ne cevap vereceğim? Sesimizi duyun! Herkes mışıl mışıl uyurken benim gözüme uyku girmiyor, göz yaşlarım durmuyor sabaha kadar…”

Zeytinliklerle madenler arasında mesafe yok

Enerji ve maden şirketlerinin baskılarına karşın hala yürürlükte olan3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 20. maddesi uyarınca, zeytinlik sahalarına en az üç kilometre mesafede, zeytinliklerin gelişimine mâni olabilecek tesislerin işletilmesi yasak. Son yıllardaki bazı uyuşmazlıklar üzerineDanıştay’ın aldığı emsal kararlarda da aynı yasağa işaret ediliyor. Buna karşın Yatağan Termik Santrali’ne kömür sağlayan açık ocak maden ile zeytinlikler arasında hiç mesafe bulunmuyor. Maden ile zeytinlikler arasında güvenlik bandı oluşturulmaması, yani zeytinliklerin birkaç metre ötesinde maden için kazı yapılması, çökmeleri de beraberinde getiriyor. Zeytinliklerinin kömür madeni içine göçeceğini gören bazı çiftçiler çareyi arazilerini maden şirketine satmakta buluyor.

3573 sayılı Kanuna göre madencilik faaliyetleri için zeytin ağacı sökmek yasak. Ancak bu yasağa rağmen para cezası ödemeyi göze alan şirket, satın aldığı arazilerdeki zeytin ağaçlarını söktükten sonra madeni bu arazileri de kapsayacak şekilde genişletiyor. Böylelikle baskı bir sonraki arazi sahibine yöneliyor; maden ise Turgut Köyü’ne doğru ilerlemeye devam ediyor.

“Suç işleyerek ilerliyorlar”

Tayyibe Demirel’e göre, adım adım ilerleyen maden zeytinliklere zarar verdikçe köylüler son çare olarak arazilerini maden şirketine satıyor: “Bu yasayı ben koymadım. Kendi tapulu malım içindeki zeytin ağacını söküp başka yere dikmem bile yasak ama bu yasağı bildikleri halde suç işleyerek ilerliyorlar. Zeytinlikleri satın alıp zeytinleri kesiyorlar, kamyonlarla taşıyıp başka yere dikiyorlar. Halkı da parayla kandırmaya çalışıyorlar. Ben tarlamı satmadım. Devlet kurumlarına göre madenin tarlama 87 metre mesafede durması gerekiyor ama şirket madeni bir sonraki tarlanın dibine kadar getiriyor. Orada aşağıya doğru yüz metre kazı yapılınca, yan taraftaki arazinin toprakları hop, kayıyor aşağıya! Zeytinlikler kayınca halk da ağlaya ağlaya zarar gören toprağını satmak zorunda kalıyor.”

Santralin Demirel ve bölge sakinleri üzerindeki bir diğer etkisi de artık sıradanlaşmış hastalıklar. 36 yıldır faaliyette olan Yatağan Termik Santrali’nin bölgede yol açtığı sağlık etkileri hakkında idare tarafından hala ciddi bir adım atılmış değil. Türk Tabipleri Birliği’nin 2000 yılında yayımladığı bir rapor, Yatağan’daki SO2 (sülfür dioksit) seviyesinin Muğla’dakinin iki katından da fazla olduğunu, Yatağan’da bronşit, astım ve amfizem gibi hastalıklar yüzünden yataklı tedavi gören hasta oranının ise Muğla’dakinden en az 3 kat fazla olduğunu söylüyordu. CAN Europe’un güncel araştırması ise Yatağan ve çevresinde faaliyet gösteren Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri’nin 1983 ile 2017 yılları arasında 45 bin erken ölüme yol açtığını vurguluyor. Demirel’in hem anlattıkları hem de kendi yaşadıkları, bu araştırmaları haklı çıkarır cinsten.

Uzun süredir astım ve bronşit tedavisi gören Tayyibe Demirel, birkaç yıl önce hastalıklarına lenf kanserinin de eklendiğini öğrenmiş. Kanser tedavisi gördüğü sırada zeytinlikleri korumak için sarf ettiği çabanın ise sol kolundan kısmi felç geçirmesinde etkili olduğu görüşünde. Demirel’e göre, artık Turgut’ta insanlar yaşlılıktan değil, termik santrale bağlı hastalıklardan hayatını yitiriyor: “Maddi manevi her şeyimi, bir de sağlığımı kömürden dolayı kaybettim. Turgut’ta kanserin her türlüsü var, herkes tedavi görüyor… KOAH, astım ve bronşit çok yaygın. Eskiden insanlar 80-90 yaşında yaşlılıktan ölürdü. Artık gencecik insanlar kanser olup çabucak ölüyor. Geçim kaynaklarımızı elimizden alacaklarına termik santrali tamamen kapatsınlar. Bizim yaşama hakkımız yok mu? İstanbul’da Ankara’da zenginlerin cebine para girecek diye yaşama hakkımızı, yaşama alanlarımızı elimizden almaya hakları yok!”

  • Fotoğraflar: Caner Özkan
  • Video: İmre Azem