Vicdani retçi Şendoğan Yazıcı’ya, yoklama kaçağı olduğu gerekçesiyle 22,337 TL para cezası verilmiş ve hakkında ceza davası açılmıştı. Davadan beraat etmiş olmasına rağmen kesinleşen para cezası yüzünden geçen hafta Yazıcı’nın ticari ve şahsi banka hesapları bloke oldu. Yazıcı blokaj yüzünden şahıs şirketini kapatmak zorunda kaldı. Aynı günlerde İstanbul’da yaşayan vicdani retçi Burak Özgüner de benzer bir uygulamayla karşılaştı. Özgüner’in kişisel banka hesabına e-haciz geldi. Vicdani retçi Yazıcı’ya göre bu çaba, vicdani retçilerin “sivil ölüme” mahkûm edilmesi çabasının bir parçası. Özgüner’se devletin, “İstersen taş ye, öl!” mesajı verdiğini söylüyor.
Doğu Eroğlu (3 Ekim 2019 Medyascope)
Türkiye’de vicdani ret iç hukuk sisteminde tanımlı değil; bu da yıllardır süren “tek eyleme birden çok ceza verilmesi” uygulamalarını beraberinde getiriyor. Türkiye yasalarında vicdani ret açıklamak ya da zorunlu askerlik hizmetini reddetmek diye bir suç tanımlı olmadığı için vicdani retçiler çoğunlukla, Askeri Ceza Kanunu’na muhalefet ettikleri, birliklerine zamanında katılmadıkları gibi gerekçelerden çok sayıda davayla karşılaşıyor ve sürekli ceza alıyor ya da idari para cezalarına çarptırılıyor. Ancak Şendoğan Yazıcı ve Burak Özgüner’in geçen hafta içinde yaşadıkları, vicdani retçilerin “sivil ölüm” olarak tarif ettiği, devletin askerliği reddedenlerin yaşam alanlarını ve imkanlarını daraltma uygulamasında yeni bir tekniğin işletilmeye başladığını akla getiriyor.
Her iki vicdani retçi de geçen hafta içinde kişisel banka hesaplarına blokaj ve e-haciz geldiğini gördü. Burak Özgüner tek gelir kaynağından oldu; Şendoğan Yazıcı ise şirket hesabına da blokaj gelmesinden ötürü şirketini kapatmak zorunda kaldı. Bir diğer vicdani retçi Yavuz Atan da benzer bir uygulamayla Şubat 2018’de karşılaşmıştı. Medyascope’a konuşan Yazıcı ve Özgüner, bu uygulamanın askerliğe zorlama yolunda atılan yeni bir adım olduğu görüşünde.
Beraat etse de idari para cezaları için hesaplara bloke geldi
Vicdani reddini 2010’da açıklayan Şendoğan Yazıcı, hakkında pek çok “yoklama kaçağı” tutanağı düzenlenen, idari para cezası kesilen ve birçok davayla karşılaşan vicdani retçilerden biri. 5 Mart 2017’de yoklama kaçağı olarak arandığı gerekçesiyle yakalanan Yazıcı hakkında 22,337 TL idari para cezası kesilmiş, verilen süre içerisinde askerlik işlemlerini yaptırmadığı için 5 ve 21 Haziran 2017’de hakkında tekrar işlem yapılan Yazıcı için Artvin’in Borçka ilçesi Askerlik Şubesi Başkanlığı suç duyurusunda bulunmuştu.
Yazıcı’nın Askeri Ceza Kanunu’nun 63/1-d maddesine muhalefet etmek, yani yoklama kaçağı veya bakaya olmasına karşın birliğine katılmama suçunu işlediği gerekçesiyle üç yıl kadar hapis cezası alması istenmişti. 1 Şubat 2018 tarihinde ilk duruşması görülen davada karar 3 Haziran 2018’de çıkmış, Borçka İdare Mahkemesi “kişilerin vicdani ret hakkı olduğu anlaşılmaktadır” değerlendirmesinde bulunmasına karşın, “bu hakkı usulüne uygun biçimde kullanmadığı” gerekçesiyle Yazıcı hakkında 62 gün hapis cezasına hükmetmiş, bu cezayı 640 TL idari para cezasına çevirmişti.
Ancak mahkemeden çıkan cezaya karşın vicdani retçi Yazıcı hakkında 21 Şubat 2019 tarihinde, aynı gerekçeyle bir başka iddianame daha düzenlendi. Davanın 20 Haziran 2019’da görülen ikinci celsesinde karar çıktı. Borçka Asliye Ceza Mahkemesi, “yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle Yazıcı’nın beraatına karar verdi.
Yazıcı hakkındaki bu iki karar da İstinaf Mahkemesi’nde. Fakat Yazıcı şu sıralar aynı gerekçeyle yargılandığı bir başka davada bugün bir defa daha hâkim karşısına çıktı.
Askere giderse para cezası ortadan kalkacak
Şendoğan Yazıcı kendisine açılan Askeri Ceza Kanunu’na muhalefet davasından beraat edince, hakkındaki kesinleşmiş 22,337 TL idari para cezasının iptali için idareye başvurdu. Borçka Askerlik Şubesi Başkanlığı’ndan 19 Eylül 2019 tarihinde gelen yanıtta, “Beraat kararı idari para cezasının iptalini sağlamamaktadır… 7179 sayılı Askere Alma Kanunu’nun Geçici 1’inci maddesi 7’nci hükmünce yükümlünün 26 Aralık 2019 tarihine kadar askere sevk işlemini yaptırarak birliğine katılması halinde ödenmemiş idari para cezasının tahsilinden vazgeçilmesi mümkündür” ifadeleri yer alıyordu.
Hesapları bloke olunca şirketini kapattı
Bu yanıtın bir hafta sonrasındaysa Yazıcı’nın banka hesaplarına idari para cezalarından ötürü bloke geldi. Hesaptaki paraya el koymayan ancak bakiyenin kullanılmasını da engelleyen blokaj işlemi Yazıcı’nın sahibi olduğu şahıs şirketinin hesaplarına da yansıyınca, Yazıcı şirketini kapatmak ve ticari faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı.
Yazıcı, para cezalarının ve hesaplara gelen blokaj ile e-haciz uygulamalarının vicdani retçileri sivil ölüme mahkûm etmek anlamına geldiğini söylüyor: “Bir suçun bir cezası olur. Cezanın tanımı bellidir. Askere gitmemenin cezası belli olsa, bunun karşılığında bir hapis cezası tanımlanmış olsa ve bu kanunu çiğnesem, hapse girer, yatar çıkar ve hayatıma devam ederim. Ancak burada sonsuz bir döngü var. Yol kontrollerinde polisin tuttuğu tutanaklar yüzünden hakkımda sürekli yeni idari para cezaları düzenleniyor ve yeni davalar açılıyor. Para cezalarıyla hayattan kısıtlamaya, yıldırmaya çalışıyorlar. Vicdani retçi kimliğimizi reddetmemiz için çabalıyorlar. Devlet kendi yasalarına, beni askerliğe zorlamak için uymuyor. İki jandarma kollarından tutup seni askere götürmüyor ama hayatını her alanda öyle bir kuşatıyor ki bir noktada askere gitmekten başka çaren kalmadığını düşünmeni istiyor.”
Yazıcı, bedelli askerlik uygulamasının süreklilik kazanması ve yasalaşması sonrasında vicdani retçilere yönelik baskının arttığını ve yol kontrollerindeki tavrın sertleştiğini de ekliyor.
Vicdani retçi Özgüner’in banka hesaplarına e-haciz
2015’te vicdani reddini açıklayan Burak Özgüner de Yazıcı gibi pek çok idari para cezasıyla karşılaştı. Şimdiye dek üç defa 1,486 TL idari para cezası kesilen Özgüner’in bu cezalara yaptığı itirazlar reddedildi. Ödemediği cezalar hakkında önce adresine ödeme emri gönderilen Özgüner’in hesaplarına geçen hafta e-haciz uygulandı.
Ancak Özgüner yaptığı bireysel başvuru Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından incelendiği sırada atılan bu adıma tepki gösteriyor. 8 Ocak 2018’de AYM’ye başvuran ve uğradığı hak ihlallerini sıralayan Özgüner, İçişleri Bakanlığı’nın hakkında düzenlediği yakalama emrinin kaldırılmasını istedi. Başvurusu henüz AYM tarafından karara bağlanmayan Özgüner hakkında Mart 2019’da ise Askeri Ceza Kanunu’na muhalefet ettiği gerekçesiyle ceza davası açıldı.
Vicdani retçi Burak Özgüner, 2018’de bir diğer vicdani retçi Yavuz Atan için de uygulanan e-haciz işleminin kendisi ve Şendoğan Yazıcı hakkında işletilmesinin birlikte düşünülmesi gerektiği görüşünde:
“Devletin vermek istediği mesaj çok açık: İstersen taş ye, öl! Bunu zorbalık ve haraççılık olarak tanımlıyorum. Benim karşılaştığım benzer bir işlem, vicdani retçi arkadaşım Yavuz Atan’ın da başına gelmişti. Yavuz’un hesabı da 22 Şubat 2018’de bloke edilmiş ve haciz yolu ile hesabındaki paraya el konulmuştu. Bu ülkede idari para cezalarından dolayı haciz neredeyse hiçbir zaman uygulanmadı. Hayvanlara tecavüz eden faillere uygulanan 773 TL’lik idari para cezasını tahsil etmek için kılını kıpırdatmayan devlet, birçok hak ve özgürlüğünü kısıtladığı vicdani retçilerin ekonomik özgürlüğünü de ortadan kaldırmak istiyor. Vicdani ret açıklamamda da yer vermiştim, bu haraççılık üzerine tekrarlama gereği duyuyorum: ‘Devlete diyeceğim odur ki: Zorlamayın, dayatmayın! Çünkü zorla, insan ikna edilmez!’”
AİHM, Osman Murat Ülke davasında Türkiye’ye “medeni ölüm” cezası vermişti
Türkiye’nin vicdani retçilerin yaşamını kısıtlama çabaları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 24 Ocak 2006’da hüküm verdiği Osman Murat Ülke davasında da tartışılmıştı. AİHM kararında, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesini, yani alçaltıcı muamele yasağını ihlal ettiğini belirlemiş ve Türkiye’ni Osman Murat Ülke’ye 10,000 euro tazminat ödemesine karar vermişti. AİHM kararında sürekli hale gelen askerlik baskısının “medeni ölüme” yol açtığını vurgulamıştı:
“Başvuran Osman Murat Ülke aleyhinde sürdürülmüş olan çok sayıda cezai kovuşturma, bunların sonucunda giydiği hükümlerin birikmiş sonuçları, kovuşturma ve mahkûmiyetlerin birbirini sürekli olarak izlemesi ve kovuşturmaların ömür boyu devam etme ihtimali dikkate alındığında, bu yaptırımları askerlik hizmetinin yerine getirilmesi amacıyla orantısız bulmaktadır. Sözü edilen uygulamalar daha ziyade başvuranın düşünsel kişiliğini bastırmakta, başvuranda korku, sıkıntı, alçalma ve küçük düşmeyle birlikte hiçlik duygusu uyandırmakta, direncini ve isteğini kırmaktadır. Başvuranın gizlenerek yaşamaya hatta ‘medeni ölüm olarak tabir edilebilecek bir yaşantıyı sürmeye zorlanması demokratik bir toplumdaki cezalandırma rejimine uygun değildir.
Sonuç olarak Mahkeme, olayları bir bütün olarak ele alarak ve başvuranın maruz kaldığı muamelelerin sürekliliğini ve ciddiyetini göz önüne alarak, bir ceza mahkumiyetinde veya tutuklulukta bulunan normal onur kırıcılık unsurunu aşan ciddi bir ıstırap ve acıya neden olduğunu değerlendirmektedir. AİHM, söz konusu işlemlerin, toplu olarak AİHS’nin 3. maddesi anlamında onur kırıcı muamele oluşturduğunu belirtmektedir.”