10 Avrupa ülkesinde terör suçlarından hüküm giymiş aşırıcı mahkûmları inceleyen rapora göre, her ülke cezaevindeki radikalleşmeyi önlemek için kendi yöntemlerini uyguluyor ama zaman da daralıyor. el-Kaide ya da IŞİD’le ilişkili mahkûmlar yakında tahliye olmaya başlayacak ancak birçok Avrupa ülkesinde hâlâ bütünleşik şiddetten arındırma programları yok. Cezaevlerinin radikalleşme mekânları olma özelliği ise sürüyor
Doğu Eroğlu (1 Ağustos 2020 Medyascope)
International Centre for the Study of Radicalization [Tur. Uluslararası Radikalleşme Çalışmaları Merkezi, ICSR] tarafından Belçika, Danimarka, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Yunanistan, Hollanda, Norveç, İspanya ve İsveç’te yürütülen çalışmaların ardından 22 Temmuz’da yayınlanan Cezaevleri ve Terörizm Raporu, ağırlığını cihat hareketleri bağlantılı mahkûmların oluşturduğu terör suçlularının 2000 yılından beri gözlenen en yüksek sayıya ulaştığını ortaya koydu.
Cezaevlerinin aşırıcı şiddet eylemleri gerçekleştiren kişiler için bir tanışma ve hazırlık mekanına dönüşebildiğini vurgulayan rapor, Avrupa ülkelerinde bilhassa cihat hareketleriyle bağlantılı mahkûmların birkaç yıl içinde serbest kalacağını, bir an önce ceza infaz sistemindeki rehabilitasyon programları ile tahliye sonrası destek sistemlerinin entegre edilmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Terör mahkûmlarının çoğu cihat hareketleriyle bağlantılı
ICSR’ın Avrupa’daki 10 ülkeyi incelediği rapor, bu ülkelerde terör suçlarından tutuklu ve hükümlü sayısının en az 1.414 olduğunu belirledi.
Başka suçlardan cezaevine giren ancak radikalleşme riski taşıdıkları gerekçesiyle takip edilmekte olan (Her ülkede bu riskler farklı yöntemlerle belirleniyor) mahkûmların sayısı ise 1,666. Yani araştırma, 10 ülke cezaevlerinde toplam 3,080 radikalleşmiş ya da radikalleşme riski taşıyan mahkûm bulunduğunu söylüyor.
Araştırma, incelenen ülkelerde bu sayının 2000 yılından sonra görülmüş en yüksek sayıya ulaştığını belirtiyor. Bunun sebebiyse Suriye İç Savaşı sırasında el-Kaide ve IŞİD saflarında bulunan kişilerin ülkelerine dönmeleri ya da bu ülkelerde örgütler adına faaliyette bulunanların tutuklanması.
2014’te cihat hareketleriyle ilişkili 90 mahkûm bulunan Fransa’da, terör suçlularının sayısı günümüzde 558’e ulaşarak beşe katlandı. Aynı sürede Birleşik Krallık’taki terör suçlularının sayısı iki katına çıktı. Avusturya’da 2013 itibarıyla terör gerekçesiyle cezaevinde tutulan kimse yokken 2019 sonu itibarıyla 59 aşırıcının cezaevlerinde bulunduğu tespit edildi.
Araştırma kapsamında kişisel geçmişleri incelenen 3,080 mahkûmun 2,592’sinin, ideolojik motivasyonlarla suç işledikleri görüldü. İdeolojik motivasyonlara sahip mahkûmlarınsa yüzde 82’sinin cihat hareketinden kişiler oldukları tespit edildi.
Türkiye’de 2019 sonu itibarıyla IŞİD bağlantılı 1,200 kişi cezaevlerinde bulunuyor. Bu kişilerin 750’si yabancı şahıslardan oluşuyor.
Şiddet eylemleri ve cezaevleri: Cezaevinde tanışıp birlikte eylem planlayanlar
Araştırma, cezaevlerinin şiddet eylemlerinin tasarlandığı veya bu eylemlere sahne olan yerler haline dönüştüğünü vurguluyor. İncelenen ülkelerde 2015’ten bugüne cezaevleri bağlantılı 22 şiddet eylemi tespit edildi. Bu eylemlerin bir kısmı doğrudan cezaevlerinde gerçekleşti. Cezaevleri dışında gerçekleşen eylemlerin bazıları ya cezaevinden henüz bırakılmış kişilerce düzenlendi ya da cezaevlerinde tanışan kişiler salıverildikten sonra birlikte eylemler gerçekleştirdi. Cezaevlerine ilişkin taleplerden ötürü (Belirli mahkûmların serbest bırakılması ve benzeri istekler idareye iletilerek) gerçekleştirilen şiddet eylemleri de bu 22 olay içinde değerlendirildi.
2015’ten bugüne cezaevleri bağlantılı olduğu tespit edilen 22 şiddet eyleminin 12’sinde failler, cezaevlerinden serbest kalmalarının üzerinden çok zaman geçmemiş cihatçılardı. Bu saldırıların üçü, cihatçıların cezaevlerinden bırakılmasının üzerinden bir ay geçmemişken gerçekleşti. Diğer saldırılarsa tahliyelerin dört ay ile iki yıl sonrasında düzenlendi.
Cezaevleri bağlantılı eylemlerin beşi ise cezaevlerinde tanışıp tahliyeleri sonrasında birlikte eylem tasarlayan kişilerce düzenlendi. Bu hikayelerin en dikkat çekici yanı, terör suçlarından hüküm giyen mahkûmların cezaevlerinde tanıştığı kişileri, kendileriyle birlikte aşırıcı şiddet eylemleri düzenlemeye ikna etmesiydi.
Bu fenomenin bilinen örneklerinden biri Üç Silahşorlar vakası.
Kendilerine Üç Silahşorlar adını takmış üç Britanyalı, patlayıcı düzeneği yerleştirilmiş bir araba ve çeşitli kesici aletleri kullanamadan Ağustos 2016’da yakalandı. Üç kişiden ikisi 2011’de terör suçlarından cezaevine girmiş, HMP Belmarsh cezaevinde 2012’de el-Kaide propagandası gerekçesiyle hüküm giyen grubun üçüncü elemanıyla tanışmıştı. Üçlü cezaevinden çıktıktan sonra birlikte eylem planladı.
Ancak cezaevi tanışıklıklarını izleyen şiddet eylemlerinin hedefine ulaştığı da oldu.
7 Ocak 2015’te Paris’teki Charlie Hebdo Gazetesi Saldırısı’nda 12 kişiyi öldürüp 11 kişiyi yaralayan Said ve Cherif Kouachi kardeşler, 8 ve 9 Ocak’ta beş kişiyi öldüren Amedy Coulibaly’yle Fleury-Merogis Cezaevinde tanışmıştı. Cezaevinde el-Kaide örgütleyicisi Djamel Beghal’le temas kuran Cherif Kouachi ve Amedy Coulibaly, cezaevinden çıktıktan sonra arkadaşlıklarını sürdürdü ve Beghal’le görüşmeye devam etti.
En zorlu görev: Cezaevindeki radikalleşmenin tespiti ve takibi
Rapor, cezaevindeki radikalleşme olgularının neredeyse tümünün, sıradan suçlular ile aşırıcılar arasında kurulan ilişkiler sonrası ortaya çıktığını, bir mahkûmun kendi kendine radikalleştiği örneklerin çok nadir olduğunu ileri sürüyor.
Radikalleşmenin yalnızca ideolojik bir motivasyonla gerçekleşmediği, güvenli olmayan ya da hasmane ortamlarda pragmatik sebeplerle de radikalleşmenin ortaya çıkabileceğini belirten rapor, mahkûmların bu yolla ittifaklar kurarak güvenliklerini sağlamaya çalışabildiğini aktarıyor.
Ancak cezaevlerindeki radikalleşmenin takibi ve engellenmesi oldukça zorlu bir görev. Üstelik kimin radikalleşmeye açık olduğunu ya da kimlerin örgütleme faaliyeti yürütebileceğini kestirebilmek çok da kolay değil. Yine de Avrupa’da incelenen ülkelerdeki cezaevi yönetimleri bu konulardaki işaretleri takip etmeye ve her bir vaka için özel önlemler almaya çalışıyor. Cezaevindeki bilinen radikal kişilerle geliştirilen ilişkiler, cezaevi idaresiyle yaşanan gerginlikler, değişen dış görünüm gibi işaretler eskiden de takip ediliyordu ama araştırma kapsamında yapılan görüşmelerde günümüzde radikalleşmenin daha gizli gerçekleştiğini iddia ediyor. Özellikle cihat hareketlerinin takibi konusunda eğitimli personel olmaması, dindarlaşan mahkûmlar ile radikalleşenlerin ayırt edilememesine de yol açabiliyor.
Rapor kapsamında incelenen 10 ülkenin beşinde VERA-2R (Violent Extremism Risk Assesment 2 Revised. TUR. Gözden Geçirilmiş Şiddet İçeren Aşırıcılık Risk Değerlendirmesi) risk değerlendirme yöntemi kullanılıyor. Yunanistan ve Norveç’te aşırıcılık özelinde risk değerlendirme yöntemlerine başvurulmuyor. Diğer ülkelerse kendi yöntemlerini geliştirmiş durumda.
Türkiye’de herhangi bir risk değerlendirme sistemi kullanılıp kullanılmadığı bilinmiyor.
VERA-2R ve diğer risk değerlendirme yöntemleri mahkûmun davranışlarını, ruh sağlığını, eski mahkûmiyetlerini ve şiddet geçmişini göz önünde bulunduruyor. VERA-2R risk değerlendirmesinin gerçekleştirilmesi yaklaşık bir hafta sürüyor.
Fakat raporda bu testlerin mahkûmlar tarafından yanıltılabildiğinin de altı çiziliyor.
Örneğin 2016’da Fransa’da iki gardiyanı bıçaklayan Bilal Taghi, cezaevi idaresi tarafından örnek bir mahkûm olarak gösteriliyordu.
2019 Londra Köprüsü Saldırısı faili Usman Khan ise rehabilitasyon ve disangajman programlarına katılmıştı.
İzolasyon, konsantrasyon ya da dağınık: Tutukluluk koşullarını her ülke farklı düzenliyor
Rapora konu olan bir başka mesele de aşırıcı mahkûmların cezaevlerinde kimlerle birlikte (ya da tek başına) kaldığı. Mevcut üç seçeneği, yani aşırıcıların birlikte kalması, cezaevine dağıtılması ya da tecrit altına alınarak izole edilmesi (Avrupa’da kalıcı tecrit uygulanamıyor) seçeneklerini değerlendiren rapor, çoğu ülkenin hibrit modeller tercih ettiğini ortaya koyuyor.
Aşırıcıların cezaevlerine dağıtıldığı modelde, hiyerarşik ağların dışına çıkan mahkûmun diğer görüşleri deneyimleyerek kendi fikirlerini değiştirebileceği ancak etrafındaki sıradan mahkûmları kendi davasına örgütleyebileceği kaydediliyor. Cezaevine dağıtılan aşırıcı mahkûmların birbirleriyle temas imkanları bulması halinde bu yöntemin daha dezavantajlı olabileceği belirtiliyor.
Avrupa’da yalnızca Hollanda terör mahkûmlarını aynı bölümlerde tutuyor. Kurumsal strateji olarak tecrit uygulayan tek ülke İspanya. Buradaki mahkûmlar kaldıkları cezaevlerine özel bölmelerde, genel cezaevi popülasyonundan ayrı tutuluyor ve çok kısıtlı haklara sahipler.
İncelenen diğer ülkelerde cezaevine dağıtım ön plana çıksa da gerekli görüldüğü hallerde aşırıcı mahkûmlar belirli süreler için tecrit edilebiliyor ya da günlük programlar mahkûmların birbirleriyle temasını düşürecek şekilde düzenlenebiliyor.
Tahliyeler yaklaşıyor ama stratejiler kesinleşmiş değil
İspanya’da 2012-2019 arasında hüküm giyen terör mahkûmları ortalama beş buçuk yıl ceza aldı. Aynı dönemde Birleşik Krallık’ta hüküm giyenler ortalama yedi buçuk yıl cezaya çarptırıldı. Fransa’da hüküm giymiş cihatçıların yüzde 80’i 2022 itibarıyla serbest kalacak. Belçika, İspanya, İsveç gibi ülkelerde de aşırıcı şiddetten hüküm giymiş pek çok mahkûm birkaç yıl içinde tahliye olacak.
Ancak cezaevlerindeki süreç sonrasında uygulanacak stratejiler hâlâ tam oturmuş değil.
Yine de incelenen ülkelerin çoğunda cezaevinde bireysel ve grup çalışmalarını içeren psikososyal destek mekanizmalarını ya da danışmanlık desteğini içeren deradikalleşme (Ilımlılaştırma) veya disangajman (Şiddetten arındırma) programları mevcut. İsveç, Yunanistan ve İspanya’daki programlarda ideolojiye ilişkin herhangi bir çalışma yapılmıyor. Ülkelerin tümünde tahliye sonrası gözetim sürse de yalnızca Hollanda terör suçlarından mahkûm olmuş eski hükümlüler için topluma geri uyum programları yürütüyor.
Bu tip programların etkilerini ölçmek çok zor olsa da terör suçlarından hüküm giymiş kişiler için tekrar suç işleme oranları, diğer suçları kariyer edinmiş kişilere göre daha düşük.
Belçika için terörden hüküm giymiş kişilerin serbest kalmaları sonrası tekrar terör suçlarına bulaşma oranı yüzde 4,8. Bu oran Birleşik Krallık’ta yüzde 4,5. İspanya’da 2012-2019’u kapsayan ve cihatçılar özelinde yapılan bir çalışmada ise yeniden terör suçlarına dahil olma oranın yüzde 9,7’ye çıktığı görülmüş. Fransa’da 2004-2017 döneminde 137 kişinin incelendiği bölgesel bir çalışmada terör hükümlülerinin yüzde 16’sının tekrar terör suçları işlediği tespit edilmiş.
Türkiye’deki IŞİD bağlantılı hükümlülerin de pek çoğunun birkaç yıl içinde tahliye olması bekleniyor. Türkiye’de IŞİD bağlantılı şiddet olaylarında rol aldığı kesinleşen kişilerin birçoğu müebbet hapis cezalarına mahkûm edildiyse de Türkiye’den Suriye ve Irak’a gidip IŞİD saflarında savaşan ya da IŞİD kontrolündeki bölgelerde yaşayan kişilerin önemli kısmı, örgüt üyeliği ya da sınır ihlali gibi suçlardan ötürü üç ya da dört yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldı.
Tavsiyeler: Destek programları bütünleşik olmalı
Rapor ceza infaz sisteminde terör suçlularının idaresi için tavsiyeler de içeriyor. İlk ve en basit kural, cezaevlerindeki aşırı kalabalıklaşmanın ve personel eksikliklerinin önlenmesi. Böylelikle aşırıcıların cezaevlerindeki takibinde hata yapılmasının önlenebileceği ifade ediliyor. Uzman personel yetiştirilmesi, hükümet organları arasındaki bilgi paylaşımının artırılması, risk değerlendirme yöntemlerinin geliştirilmesi ve başarılı örneklerin belirlenmesi öneriler arasında. En önemli önerilerden biriyse, cezaevlerinde geliştirilen rehabilitasyon sistemleri ile tahliye sonrası destek sistemleri arasında bütünlük sağlanması yönünde.