Doğu Eroğlu

Birkaç yıl öncesine kadar iklim değişikliği denince, iklim inkarcıları olarak bahsedilen gruplar ve onların iklim değişikliği fenomenine yönelttiği eleştiriler de akla geliyordu. Bilim dünyası ve hatta ülkeler çok uzun süredir iklim değişikliği hakkında uzlaşı içinde olsa da iklim inkarcılığı yakın zamana dek etkisini sürdürdü. Ama bugün öyle bir noktaya geldik ki iklim değişikliğinin kolayca gözlenebilir etkileri iklim inkarcısı söylemleri zayıflatıverdi.

İklim değişikliğinin temel mekaniği

İklim değişikliği, karbondioksit, metan, azot oksit, kloroflorokarbon gibi sera gazlarının, atmosferdeki yoğunluğunun artmasından kaynaklanıyor. Atmosferdeki sera gazları yoğunlaştıkça, dünyaya gelen güneş ışınları atmosferi terk edemiyor. Böylelikle hem atmosfer hem de gezegenin kendisi ısınıyor.

Sera gazı etkisi (Kaynak: İklim için Kentler, 350.org)

Sera gazı yoğunluğunu en çok artıran şey insan faaliyetleri. Sanayi Devrimi’nden sonra fosil yakıtlara, yani petrol, doğal gaz ve kömüre bağımlı hale geldik. Hâlâ neredeyse tüm faaliyetlerimiz fosil yakıt tüketimine dayalı. Bu da sera gazı salımı demek.

Bugün atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu ölçülen en yüksek seviyede.

Charles David Keeling ve ekibi tarafından başlatılan deneylerin 1958’deki ilk sonuçları, atmosferdeki her bir milyon partikül içindeki karbondioksit miktarının 313 ppm olduğunu söylüyordu. Bugün (10 Şubat 2021 itibarıyla) atmosferdeki karbondioksit miktarı 417 ppm’e ulaşmış durumda.

Keeling Eğrisi (Kaynak: UC San Diego, Scripps Institution of Oceanography)

Küresel sıcaklık ortalaması ise görülmemiş bir hızla artıyor. 1880’den bu yana küresel sıcaklık artışı 1°C’yi geçti. Artış 2°C üzerine çıkarsa geri dönüşü olmayan ekosistem yıkımları başlayacak. Küresel sıcaklık artışı 4°C’ye ulaşırsa deniz seviyesi yükselecek, gıda ve su krizi türlerin yarısını yok edecek.

Okyanuslar ve karalarda yıllara göre sıcaklık değişimi (Kaynak: Berkeley Earth)

İklim değişikliği hakkındaki senaryoların çoğunda, 2050 ya da 2100 gibi eşik yıllardan bahsedilmesi, iklim değişikliğinin geleceği ilgilendiren bir sorun olduğu algısını yaratabiliyor. Ama daha şimdiden iklim değişikliği etkilerini görüyoruz. Dünyanın bazı bölgeleri aşırı sıcaklarla, bazı bölgeleri aşırı soğuklarla karşılaşıyor. Yağış rejimleri ve tarım örüntüleri değişiyor. Buz örtüsü ortadan kalkıyor. Kurak mevsimler, aşırı yağışlar ve fırtınalar artarken su döngüsü hızlanıyor. Yaz sıcaklık ortalamaları yükseliyor ve sayısı artan orman yangınları bazen haftalarca söndürülemiyor.

Türkiye’de sıcaklık ortalamaları artıyor ve su döngüsü hızlanarak kurak dönemler sıklaşıp uzuyor. Orman yangınlarının sayısı artıyor, çıkan yangınları söndürmek güçleşiyor ve kış mevsiminde gözlenen orman yangınları çoğalıyor. Aşırı yağışlar her geçen gün hayatı daha da zorlaştırıyor. Hortumlar ve benzeri aşırı iklim olayları ise sıradanlaşıyor

Önümüzde iklim krizinin kalıcı etkilerini önlemek gibi zorlu bir görev var. Gezegendeki insan yaşamı ile sera gazı emisyonuna yol açan faaliyetler arasındaki bağlantıyı koparmayı becerebilirsek başarılı olmamız mümkün.

Sera gazlarını azaltarak iklim değişikliğini sınırlandırma konusundaki küresel girişime öncülük eden yapı UNFCCC (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi).

İklim değişikliğiyle mücadele etmek ve küresel sıcaklık artışını 1,5°C’de tutabilmek için 2015’te Paris Anlaşması imzalandı.

Türkiye’nin henüz onaylamadığı anlaşmanın hedefi ülkelerin sera gazı salımlarını azaltmak. Öncelikle fosil yakıtlara dayalı enerjiden uzaklaşılmalı. Ulaşım, inşaat, tarım ve hayvancılık, madencilik ve ormancılık faaliyetlerinin düşük sera gazı emisyonlu hale gelmesi lazım.

Aynı şey sanayi için de geçerli.

Plastik niçin kilit sektörlerden biri?

Sanayi üretiminde kullanılan enerji ciddi miktarda sera gazı emisyonu oluşturuyor. Buna bir de sanayi hammaddelerinin oluşturulması sırasında açığa çıkan emisyonlar ekleniyor. Ömrünü tamamlayan ürünlerin atık sahalarında yol açtığı emisyonları ihmal etsek bile, küresel emisyonların yüzde 29,4’ünün sanayiden kaynaklandığı biliyoruz.

Plastiğin Yolculuğu video-belgeselinden (Kaynak: Climate Watch, WRI. Grafik uyarlama: Hannah Ritchie, ourworldindata.org. Animasyona uyarlayan: Denizhan Kaymak).

Sanayi emisyonlarını en çok artıran sektörlerden biriyse plastik.

Küresel sıcaklık artışını 2°C’de tutacak senaryolara bakalım.

Hükümetlerarası İklim Paneli’nin verilerini kullanan Material Economics’e göre, 2100 yılına kadar küresel sıcaklık artışını 2°C’nin altında tutabilmek için enerji ve sanayide ortaya çıkarılabilecek azami sera gazı emisyonu miktarı yaklaşık 800 gigaton. Bu 800 gigatonun yaklaşık 300 gigatonluk kısmı çimento, çelik, alüminyum ve plastik gibi sanayi ürünlerinin üretiminde kullanılacak.

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) plastik sektörünün 2030’a kadar yıllık yüzde 3,8, 2030’dan 2050’ye kadarsa yıllık yüzde 3,5 büyüyeceğini tahmin ediyor. Sektör büyümesi bu şekilde gerçekleşirse, 2050’de plastik kaynaklı sera gazı emisyonları 56 milyar tona, 2100’deyse 111 milyar tona ulaşacak.

Plastiğin Yolculuğu video-belgeselinden (Kaynak: CIEL – Plastic and Climate, IPCC. Grafik uyarlama: Plastic Atlas. Animasyona uyarlayan: Denizhan Kaymak).

Sıcaklık artışını 1,5°C altında tutmak için 2050’ye kadar kullanabileceğimiz karbon bütçesi, yani açığa çıkarabileceğimiz azami sera gazı salımı, 420 ile 570 milyar ton büyüklüğünde. Plastik sektörü böyle büyümeye devam ederse, 2050’de bu karbon bütçesinin 56 milyar tonu plastiğe gidecek. Yani 1,5°C hedefi için kullanabileceğimiz karbon bütçesinin yüzde 10 ile yüzde 13’ü arasındaki bir kısmını sadece plastikler kaplayacak.

Plastiğin Yolculuğu video-belgeselinden (Kaynak: Geyer et al. 2017, World Economic Forum – The New Plastic Economy. Grafik uyarlama: ourworldindata.org. Animasyona uyarlayan: Denizhan Kaymak).

Plastik üretimi ve tüketimi Türkiye’de de artıyor.

KONDA’nın Eylül 2020 tarihli çalışması, Türkiye’de vatandaşların yüzde 70’inin iklim değişikliğinden endişe ettiğini söylüyor. Katılımcıların yüzde 71,4’ü, iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığı biliyor.

https://twitter.com/350turkiye/status/1331868683560497153

Yani toplum iklim değişikliğinin bir yaşam tarzı sorunu olduğunun farkında. Ama plastik üretimi arttıkça iklim değişikliği sorunu derinleşiyor.

Üreticiler döngüsel ekonomiyle, yani verimli bir atık yönetimi ve kaynakların yeniden kullanımını sağlayacak geri dönüşüm sayesinde, plastiğin iklim ve çevre maliyetlerinin azaltılabileceği kanısında.

Hem üretiminde hem de çöpe dönüştükten sonra sera gazı salımına yol açan plastik için böyle mucizevi bir çözüm gerçekten mümkün mü?

Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden deniz biyoloğu Doç. Dr. Sedat Gündoğdu, plastiklerin hafif, kolayca şekillendirilebilir, ucuz ve kolay üretilebilir olduğunu söylüyor: “Bugün etrafımızdaki gördüğümüz her şey neredeyse plastikten oluşuyor.”

Deniz biyoloğu Doç. Dr. Sedat Gündoğdu. Plastiğin Yolculuğu video-belgeselinden

Gündoğdu’ya göre 1960’larla birlikte plastik gündelik hayatın içine girmeye başladı: “Bugün ismini bildiğimiz büyük firmalar, büyük petrol şirketleri, kimyasal madde üreten şirketler, bugünkü kullandığımız büyük çoğunluğunu, plastiğin büyük çoğunluğunu, 1960’larda üretmeye başladılar. Ancak günlük hayatımıza ilk poşetle girdiğini söyleyebiliriz. 1970’lere gelindiğinde, plastik poşet ilk piyasaya çıktığı zaman tüm Avrupa, Amerika bölgesindeki marketlerdeki tüm alternatiflerini ortadan kaldırdı. İnsanlar alışveriş yapmaya giderken kese kâğıdı ya da çok kullanımlık kumaş torbaları yanlarına almamaya başladılar. Çünkü market bedava plastik poşet veriyordu ve bu plastik poşet dayanıklıydı. İçerisine istediğiniz kadar malzemeyi koyabiliyordunuz ve kullanıp atabiliyordunuz.”

Plastik poşetin mucidi Sten Gustaf Thulin.

Plastik poşetlerle başlayan yaygınlaşma, PET şişelerin ortaya çıkmasıyla iyice arttı. Cam şişeler gibi kırılmayan, çok uzun mesafeleri kat edebilen PET şişeler içinde içecekler ve gıda uzun süre muhafaza edilebiliyordu da. Böylelikle meta zincirlerinin uzunluğu ve stok ömürleri de artıverdi.

Türkiye’deki plastik endüstrisinin önemli temsilcilerinden Türk Plastik Sanayicileri Araştırma, Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Danışma Kurulu üyesi plastik mühendisi Metin Bilgili, plastiğin kolay şekillendirilebildiğini anlatırken otomobillere ve üç boyutlu plastik yazıcılara değiniyor: “İlk başlarda köşeliydi araçlarımız. Sonradan istediğimiz kadar yuvarlak şekiller verebildik. Farlar sadece dik iniyordu, şimdi açılı inebiliyor. Bunun nedeni, plastiğin şekil verilebilirliğinin çok çok çok üst düzeyde olmasıdır. Kafamızda canlandırdığımız üç boyutu plastiklere aktarma şansımız oluyor. O nedenle plastikler diğer malzemelerin önüne geçmeye ve çok geniş alanda kullanılmaya başlandı.”

Plastik mühendisi Metin Bilgili. Plastiğin Yolculuğu video-belgeselinden

Bilgili üç boyutlu plastik yazıcıların medikal uygulamalarının da bulunduğunu, plastikten üretilmiş protezlerin insan vücudunda kullanıldığını belirtiyor ve ekliyor: “Plastikle ilgili artık gelecekte çok daha fazla kullanım olacak diye düşünüyorum çünkü plastik genç bir malzeme. Bunları düşündüğünüzde plastik aslında dünyamızda vazgeçilemez bir malzeme. Kim ne derse desin, kim ne proje üretirse üretsin plastikten vazgeçemeyiz.”

Ama hayatımızı kolaylaştıran plastik mucizesi, beraberinde hemen seçilmeyen bedellerle birlikte geliyor.