Bodrum’un su ihtiyacını karşılamak için Muğla’nın Yatağan ilçesinde planlanan Bodrum İçme Suyu Barajı projesi inşa edilirse, kızılçam gen koruma ormanına ev sahipliği yapan bölgede arıcılık ve hayvancılıkla geçimini sağlayan Çamlıca Köyü sakinleri yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalacak. Koruma altındaki kızılçam ormanları da mahallelerle birlikte baraj suları altında kalacak. Baraj projesinin 301 sayfalık başvuru dosyasında, barajın su altında bırakacağı Çamlıca Köyünün adı bir kere bile geçmiyor

Doğu Eroğlu (14 Nisan 2021, Medyascope)

Termik santrallerin kömür ihtiyacı için köylerin kaldırılması, yani maden ruhsatları içinde kalan köylerin boşaltılıp madenlere dönüştürülmesi, özellikle Muğla bölgesinde bugün dahi süren bir uygulama. Yatağan Termik Santraline yaklaşık 8 kilometre uzaklıktaki Turgut Köyü sakinleri, köyün santrale kömür sağlayan açık ocak kömür madeni tarafından yutulmasını engellemeye çalışıyor. Milas ilçesindeki İkizköy’ün tarihi köy merkezinin önemli kısmı ise Yeniköy Termik Santraline kömür sağlayan maden tarafından 2020’de yutuldu. Ancak Muğla’daki Çamlıca Köyünün taşınmasını gündeme getiren termik santral ya da kömür madenleri değil, Bodrum’a içme suyu sağlamak için planlanan Bodrum İçme Suyu Barajı projesi.

Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından, Muğla’nın Yatağan ilçesinde doğup Milas ilçesine ilerleyen Kayaderesi Çayı üzerine yapılması planlanan Bodrum Barajı inşa edilirse, barajın su tutacağı bölgede ve mutlak koruma alanına dönüşecek topraklarda yaşayan Çamlıca Köyü sakinleri, su altında kalacak evlerini terk edip göç etmek zorunda kalacak.

Barajın su altında bırakacağı alanda, özgün genetik yapısı nedeniyle Orman Genel Müdürlüğü tarafından koruma altına alınmış 83 no’lu Kızılçam Gen Koruma Ormanı da bulunuyor. Bölge aynı zamanda çam pamuklu koşnili, yani yaygın deyişle basra böceğinin de yaşam alanı olduğu için Çamlıca Köyü ve Kayaderesi Vadisi, aynı zamanda Türkiye’nin çam balı üretim merkezlerinden biri.

Bodrum İçme Suyu Barajı projesi hakkında Çevre ve Şehircilik Bakanlığına 4 Ocak 2021’de sunulan 301 sayfalık proje tanıtım dosyasında, barajın su altında bırakacağı Çamlıca Köyünün ya da köye bağlı Dipkayadere mevkiinin isimleri birer defa bile geçmiyor.

Bodrum Barajı inşa edilirse sular altında kalacak Çamlıca Köyüne bağlı Dipkayadere mevkii (Fotoğraf: Doğu Eroğlu)

Bodrum Barajı inşa edilip işletme aşamasına geçerse, yılda yaklaşık 13,78 milyon metreküp su barajda toplanıp Bodrum ilçesinin kullanımına sunulacak. Bu miktarda suyun her yıl Bodrum’a sevk edilebilmesi için ön yüzü beton kaplı kaya dolgu tipi içme suyu barajının 78 kilometrekarelik bir alandan su toplaması planlanıyor. Yaklaşık 96 milyon metreküplük maksimum depolama hacmine sahip olması planlanan baraj, bu kapasiteye ulaşmak için vadi tabanından 116 metre yüksekliğe erişecek şekilde inşa edilecek. Bu da vadi boyunca yaşamın sürdüğü mahallelerin sular altında kalması anlamına geliyor.

Bodrum İçme Suyu Barajının suları altında kalması planlanan mahallelerde yaşayanlar endişeli. Çamlıca Köyüne bağlı Dipkayadere mevkii, tamamen baraj suları altında kalması planlanan yerleşimlerden biri.

Baraj söylentisini birkaç yıldır işiten Çamlıcalılar, 2019’da hareketlilik artınca baraja karşı imza toplayıp projeyi planlayan DSİ 21. Bölge Müdürlüğüne teslim etmiş. 2021 başında DSİ projesi resmen ortaya çıkıp proje hakkında Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci başlayınca, tehlikeyi birkaç yıl önce savuşturduklarını düşünen köy sakinleri şaşkına dönmüş.

Çamlıca Köyü Muhtarı Hüseyin Aymeşelik, 2019 ve sonrasında yaşananları şöyle özetliyor: “Köyde imza toplayıp DSİ müdürüne verdik. ‘Çalışma yapılıyor ama barajın yapılıp yapılmayacağı belli değil, sizi bilgilendireceğiz’ dediler. [İki yıl sonra] DSİ’den aradılar, ‘Toplantı yapacağız, haberdar et de köylüyü bilgilendirelim’ dediler. Gittik toplantıya katıldık. İtirazlarımızı dile getirdik. Karşılık olmadı. Şu anda bekliyoruz.”

Tek bir köyü önemsemeyen mühendise tepki

Bodrum İçme suyu Barajının ÇED süreci kapsamındaki Halkın Katılımı Toplantısı, salgına rağmen 4 Şubat 2021’de Milas-Çamköy’de gerçekleştirildi. Toplantıya Çamlıca’dan birçok kişi katıldı ve yaşam alanlarını yitirmek istemediklerini, DSİ ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığından gelen yetkililere anlattı.

Toplantıya katılanlar, Bodrum’daki otellerin havuzları dolsun, çimleri sulansın, golf sahalarının bakımı yapılabilsin diye yurtlarından olmak istemediklerini anlattı.

https://twitter.com/350turkiye/status/1357283267368660998

Çamlıca’da yaşayan bir çiftçi DSİ yetkililerine, “Diğer köyleri kaldırdılar, kasabalara kentlere göçmek zorunda kalanların şimdi sarımsak ekecek yeri bile yok, bizi buna mecbur etmeyin” diye seslendi.

243 kişinin imzasını taşıyan, Çamlıca’yı sular altında bırakacak projenin tekrar değerlendirilmesini isteyen dilekçeler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerine teslim edildi.

Günün en şaşırtıcı anı ise toplantının bittiği sıralarda yaşandı.

Çamlıca sakinleri ve Muğlalılar itirazlarını dile getirmiş, dilekçeler yetkililerce teslim alınmış ve toplantı resmen sona ermişti ama barajın su altında bırakacağı mahallelerde yaşayanlara ne olacağı hakkında tatminkâr bir açıklama henüz yapılmamıştı. Endişeli Çamlıcalılar toplantının bitmesinin ardından DSİ’den bir mühendisin etrafında kümelenip açıklama istedi. Baskıdan bunalan mühendis, işinde ne kadar yetkin olduğunu açıklama gereği hissetmiş olacak, şu cümleleri söyleyiverdi:

“Ben Devlet Su İşleri’nin 30 yıllık mühendisiyim. Birecik Barajında [Şanlıurfa’da 1993-1999 arasında inşa edildi] dokuz tane köy tamamıyla su altında kaldı. Halfeti [Şanlıurfa’nın ilçesi] ilçe merkezinin beşte üçü su altında kaldı. Ben o projenin koordinatörüyüm. Siz bana burada 15 tane evi soruyorsunuz!”

Toplantıdan haftalar sonra görüştüğüm Çamlıca sakinleri bu sözleri hâlâ akıllarından çıkaramamıştı.

59 yaşındaki Çamlıcalı çiftçi Ali Zeken, tanışmamızın ikinci dakikasında toplantıdan bahsetmeye başladı: “Bir tane mühendis ‘Ben kaç köy kaldırmışım, 15-20 hane ne olacak!’ diye bizi tersledi.” Bu konuşmayı duyan bir başka Çamlıcalı ekledi: “Bize, ’20 tane evden ne olacak, kaldırırız! Beş bin tane ev kaldırmışım ben!’ dediler.”

Köy kaldırmanın sonuçlarını herkes biliyor

Peki, itirazlara rağmen baraj projesi inşa edilip Çamlıca Köyü mahalleleri sular altında kalırsa ne olacak? Evlerini yitiren insanlar nereye gidecek?

“Köyü taşımak istedikleri bir yer var mı? Size gidebileceğiniz bir yer gösterdiler mi?” diye sorduğum 52 yaşındaki Ziya Doyuran karşı çıkıyor: “Gideceğimiz yeri göstermiyorlar, belli değil. Biz zaten [başka] yer istemiyoruz! Biz yıllarca yerimizi tutmuşuz burada.” Birçok bölge sakini gibi, Doyuran da civarda kömür projeleri yüzünden taşınan köylerden haberdar. Yerinden edilen köylülerin yaşadıklarını, “300-500 bin lira para vermişler. Evlerini bile kuramamışlar. Perişan insanlar! Biz de o duruma düşmek istemiyoruz” diye özetliyor.

Arıcılık ve zeytincilikle uğraşan 38 yaşındaki Sercan Zeken, Muğla’da kömür madenleri yüzünden boşaltılmış birçok köyün adını bir çırpıda sayıveriyor: “Biz mağdurları çok gördük! Bağyakası’nı kömür dünya kadar mağdur etti. Adamları kulağından tuttu savurdu, paralarını ödedi bankaya yatırdı geçti gitti! Taşınan köyler hâlâ mağdur. Bağyakası, Yeşilbağcılar, Eskihisar… [Kömür] hepsini talan viran etti! Şurada İkizköy var çayın ucunda. Mağdurlar, ağlaşıyorlar. Niye? Devlet, ‘Mağdur etmeyeceğiz’ diyor. Gözümüzün önünde mağdur oldular, görünen köy kılavuz istemez ki!”

Sercan Zeken’in adlarını andığı köyler ya Yatağan Termik Santrali ya da Yeniköy Termik Santraline kömür sağlayan maden ocakları genişleyebilsin diye boşaltıldı. En güncel örnek Kayaderesi Vadisinin diğer tarafında yer alan, Çamlıca’ya sadece birkaç kilometre uzaklıktaki İkizköy.

2011’de Yatağan Termik Santraline kömür sağlayan açık ocak kömür madeninin ilerleyişi sırasında boşaltılan, Yatağan ilçesi sınırları içindeki Yeşilbağcılar Köyünün 2018’deki görünümü. Köyün bir kısmı maden tarafından yıkıldı, bir kısmıysa terk edilmiş halde duruyor (Fotoğraf: Doğu Eroğlu)

Muğla’da kömür yüzünden toprakları ve evleri istimlak edilen köylülerin birçoğu Milas ya da Yatağan gibi büyük kasabalara veya Aydın, Muğla, İzmir gibi kent merkezlerine göç etmek zorunda kalıyor. Bunun birinci sebebi ödenen istimlak bedellerinin başka yerlerde kırsal yaşam kurmaya yetmeyecek seviyede olması. İstimlak bedelleri genellikle kasabalardan ev almaya ya anca yetiyor ya da köylüler çektikleri kredilerle bir ev sahibi olabilecek parayı denkleştirmeye uğraşıyor. Ama yitirilen tarım arazilerinin yerine yenileri konamıyor. Zeytincilikle uğraşan Zeken işte bu durumu hatırlatıyor: “Benim babamdan kalan 10 dönüm tarla. [İstimlak parasıyla] ben Yatağan’dan 10 dönüm tarla alabilecek miyim? İçine zeytin dikebilecek miyim? Zeytin ağacım var, her sene 300 kilo yağ sıkıyorum. Devlet bana her sene 300 kilo zeytinyağı verecek mi? Bir kereye mahsus zeytin ağacının parasını verecek, sonra haydi güle güle!”

Çamlıca sakinlerinin arazileri kamulaştırılırsa, Zeken’in öne sürdüğü senaryo gerçeğe dönüşecek.

Yani boşaltılan köylerin sakinlerine, “Köy yaşamını terk edeceksiniz, haydi kente!” denmiyor ama istimlak bedelleri yüzünden köylerden göçe zorlananların yeniden tarım ya da hayvancılığa dayalı bir yaşam kurması imkânsız. İstimlak edilen köylerde dönümlerce zeytinlikler için köylülere ödenen para, başka ilçelerde bir dönüm zeytinlik almaya bile yetmiyor.

Köyden göçe zorlanıp kasaba ya da kentlerde yaşamak zorunda bırakılanların yaşadıklarıysa çoğunlukla benzer. Yatağan Termik Santralinin kömür ocakları yüzünden boşaltılan köylerden biri olan Yeşilbağcılar’dan ayrılmak zorunda kalanlardan, komşularının birçoğunun yeni hayatlarından mutsuz olup sağlık sorunları yaşadığını dinlemiştim. Aynı şey bugün İkizköy için de geçerli. Yeniköy Termik Santralinin kömür ocakları tarafından bir kısmı yutulan İkizköy’den göçe zorlananlar, kent ya da kasabalarda psikolojik çöküntü yaşadıklarını anlatıyor.

Çamlıcalı Ziya Doyuran’ın “Biz şehir görsek nasıl yaşayacağız? Küçükbaş-büyükbaş hayvancılık ya da arıcılık yapıyoruz. Arazilerimiz var, buğday ekiyoruz. Biz buradan gittikten sonra ne yapalım şehirde? Şehirde yaşayamayız!” sözleri, aklıma daha önce göçe zorlanmış köylülerin anlattıklarını getiriyor.

Baraj hem 83 no’lu Kızılçam Gen Koruma Ormanını hem de Türkiye’nin çam balı merkezini yok edecek

Hiçbir köy, kendi rızası olmadan planlanmış bir proje yüzünden haritadan silinmeyi hak etmiyor. Ancak Çamlıca sıradan bir köy de değil.

Çamlıca sakinleri, vadide yaklaşık 1500 küçükbaş hayvan beslendiğini aktarıyor (Fotoğraf: Doğu Eroğlu)

Çamlıca Köyünün sular altında kalacak mahallelerinde 1500’ü aşkın küçükbaş, yaklaşık 100 tane de büyükbaş hayvan besleniyor. Sular altında kalacak vadi boyunca birçok yerde Memecik ve Delice cinsi zeytin ağaçlarının doldurduğu zeytinlikler, ceviz ve incir ağaçları göze çarpıyor. Yaşı yüzyıllarla ölçülebilecek birkaç zeytin ağacını ise Çamlıcalılar bana gururla gösteriyor.

Vadideki birçok yerleşim alanında ve eğimli arazilerde zeytin ağaçları bulunuyor (Fotoğraf: Doğu Eroğlu)

Vadi tabanındaki birkaç düzlükte ve eğimli olmasına karşın ekilebilir nitelikteki birçok arazide arpa ve buğday yetiştiriliyor. Yani Çamlıca’da durum tıpkı Ali Zeken’in tarif ettiği gibi, köy neredeyse kendi kendine yeter halde: “Burada hayvancılıkla, zeytinle uğraşan, kendi kendimize kimseleriz. Devlete zararımız yok, faydamız var.”

Hayvancılık ve hububat yerel pazarları ilgilendiriyor. Ama pek bilinmese bile tüm Türkiye ve hatta dünya, üretim sürecine Çamlıca Köyünün de katıldığı çam ballarını tüketiyor.

Çin’in ardından dünyanın ikinci büyük bal üreticisi konumundaki Türkiye’nin yıllık 110 bin ton civarındaki bal üretiminin yaklaşık yüzde 40’ı çam balından oluşuyor. Çam balının Türkiye’deki üretim merkeziyse Muğla. Yerli çam balının neredeyse üçte ikilik bir kısmı Muğla’da üretiliyor. Hatta Muğla’nın sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da çam balı üretim merkezi olduğu söylenebilir. Zira küresel çam balı üretiminin yüzde 90’ı Türkiye’de gerçekleşiyor.

Kayaderesi Vadisinin birçok noktası, yaz aylarında Türkiye’nin farklı kentlerinden gelen çam balı üreticilerinin beraberlerinde getirdiği kovanlara ev sahipliği yapıyor (Fotoğraf: Doğu Eroğlu)

Çam balı üretiminde Muğla’nın neden bu denli kritik bir yeri olduğunu sorduğum Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Ziya Şahin şu yanıtı veriyor: “Çam balında Türkiye üretiminin büyük kısmı Muğla ormanlarının yüzde 6-7’lik diliminden sağlanıyor. Bütün Türkiye’den arıcılar Muğla’ya geliyor. Muğla’da kayıtlı 1 milyon 150 bin kovanımız var. Ama çam balı üretim dönemi geldiğinde Muğla’da 3 buçuk milyon arı kovanı konaklıyor. Yani bütün ülkenin arıcıları Muğla’da üretim yapıyor.”

Çam balı üreticilerinin beraberlerindeki milyonlarca kovanla Muğla’ya akın etmesinin sebebi, eşine pek rastlanmayan bir bileşimin Muğla ekosisteminde meydana gelmiş olması.

Çoğunlukla Batı Anadolu’ya ve Türkiye’de Akdeniz iklimi etkisindeki bölgelere yayılabilmiş kızılçam ormanları ile parazitik bir canlı olan basra böceğinin Muğla’nın belli bölgelerinde aynı ekosistemi paylaşması, ılıman iklimli Muğla’yı çam balı üretimi için ideal hale getiriyor. Halk arasında basra böceği diye adlandırılan çam pamuklu koşnili (Latince. Marchalina hellenica) ile kızılçam ağaçları, Muğla ormanlarının oldukça sınırlı bir kısmında bir arada bulunuyor. Çam balı üretimi için en çok arzulanan bölgeler işte bu kızılçam-basra böceği birlikteliğinin sağlandığı alanlar. Bu nadir alanlardan biri Kayaderesi Vadisi.

Muğla ili basralı alanlar haritasına göre, basra böcekleri Muğla’nın Milas, Yatağan, Ula, Köyceğiz ve merkez ilçelerinde yoğunlaşıyor. Bodrum İçme Suyu Barajı projesinin yapılmak istendiği Kayaderesi Vadisi de Muğla’daki ender basra böcekli alanlardan

Çevre ve Arı Koruma Derneğinden Şamil Tuncay Beştoy, kızılçam ağacı ile basra böceği arasındaki ilişkinin çam balına dönüşümü sürecini şöyle anlatıyor:

“Çiçek ballarında (nektar balları), bal arısı doğrudan çiçeğe gidiyor. Çiçeğin nektarını emip onu kovanda bala dönüştürüyor. İkincisinde, yani salgı ballarında ise bir aracıyla çalışıyor. Yaprak biti olarak da tabir edilen koşmir böcekleri, konakçısı oldukları bitkilerin özsuyunu emiyor. Örneğin kızılçamda, çam pamuklu koşnili [basra böceği] ihtiyacı olan protein ve enerjiyi ağacın özsuyundan elde ediyor. Ağacın kabuğunun altına hortumunu sokuyor, o sırada dış etkenlerden korumak için kendisini de bir pamuk topağının içine gizliyor. Dışarıdan bakıldığında, kızılçam ağaçlarında sanki pamuk tiftiklenmiş gibi bir görüntü oluşur. İşte bu pamukçukların içinde basra böcekleri vardır. Basra böceği ağaçtan emdiği özsuyun fazlasını, kendi sindirim sisteminden geçirdikten sonra dışarı salgılıyor. Basra böceğinin dışarı attığı bu özsuyu, arılar emer. Arı çam balını da bu emdiği özsuyundan yapar. Bu yüzden bu tip ballara salgı balı adı verilir.”

Beştoy, Bencik beldesi ve Çamlıca’yı kapsayan bölgenin de çok önemli bir basra böceği yaşam alanı olduğunu, binlerce arıcının her yıl vadiye arı kovanlarını getirdiğini ekliyor.

Bir kızılçam dalı üzerindeki basra böcekleri (Fotoğraf: Şamil Tuncay Beştoy)

41 yaşındaki Çamlıcalı arıcı Mehmet Alkabak, Türkiye’nin tüm kentlerinden çam balı üreticilerinin yılın birkaç ayını Çamlıca’da geçirdiğini anlatıyor: “Ağustos ayında çama gelirler. Ekim-Kasım ayına kadar burada dururlar. Eylül’den Kasım’a kadar çamımız bal verir. Dışarıdan gelen arıcılar buradan yüzlerce teneke bal alır. Baraj olursa buranın çamı tamamen gidecek!” Diğer bir arıcı Sercan Zeken, Muğla’nın her yerinde basra böceklerinin yaşamadığını hatırlatıyor: “Basra bölgesi elden gidince nereye koyacağım arılarımı? Muğla’nın Kavaklıdere’sinde, Menteşe’sinde basra yok. Çamlıca’da var! Dünyaya ihracat yapıyorsun buradan. Kovan konan bu araziler su altında kalınca arıcı ne yapacak? Bu böcek olmazsa arıcılık olmaz. Kayseri’den, Ordu’dan, Sivas’tan tüm arıcılar buraya gelip Kasım’a kadar burada kalır. Kızılçam ve basra böceği burada olduğu için.”

Baraj projesi arıcıların bölgeye erişimini bir anda ortadan kaldıracak. Ama baraj projesi olmasa dahi işler Muğla’da çok da iyi gitmiyor. Muğla’da çalışan üç kömürlü termik santral, açık ocak kömür madenleri ile mermer ve taş ocakları, sorduğum Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Ziya Şahin’e göre zaten arıcılığı zorlaştırıyor. Şahin, arıcılar ile Orman Genel Müdürlüğü arasındaki iş birliğinin son yıllarda geliştiğini ancak idarenin yatırım planlamalarında arıcılık faaliyetlerinin hâlâ yeterince dikkate alınmadığını aktarıyor. Çevre ve Arı Koruma Derneğinden Şamil Tuncay Beştoy ise iklim değişikliği ve artan sıcaklık ortalamaları yüzünden basra böceklerinin daha yüksek rakımlara ya da kuzey bölgelere çekildiğini söylüyor. Yani halihazırdaki şartlar yeterince zorluyken Bodrum İçme Suyu Barajı projesi arıcıların karşısına aşılması gereken yeni bir dağ çıkarıyor.

Çamlıca’da bu kadar yoğun ve yüksek kalitede çam balı üretilebilmesinin bir sebebi basra böceklerinin varlığı. Ama basra böceklerini besleyen kızılçam ormanları olmasaydı çam balından da söz edemezdik.

Bodrum İçme Suyu Barajı Projesinin sular altında bırakacağı alan, basra böcekli arıcılık bölgelerinin tam merkezinde. Aynı alanda 83 no’lu Kızılçam Gen Koruma Ormanı da bulunuyor (Harita: Doğu Eroğlu)

Bodrum İçme Suyu Barajı projesi yalnızca yerleşimleri ve tarım arazilerini değil, tam 245,7 hektar büyüklüğündeki 83 no’lu Kızılçam Gen Koruma Ormanını da kısmen su altında bırakacak (Açılan bağlantıda sırayla, Korunan Alan İstatistikleri, 2019 ve Gen Koruma Alanları sekmelerini takip ederek gen koruma ormanlarını bulabilirsiniz).

Karabük Üniversitesi Orman Fakültesinden Doç. Dr. Murat Alan, Orman Genel Müdürlüğüne bağlı Orman Ağaçları ve Tohumları Islah Araştırma Müdürlüğü bünyesinde uzun yıllar görev yapmış bir orman mühendisi. Orman gen kaynaklarının korunması konusunda tecrübeli bir isim olan Doç. Dr. Alan, gen koruma ormanlarını şu sözlerle tanımlıyor: “Gen koruma ormanlarında, özel coğrafyalardaki özel koşullara uyum sağlamış ormanları korumamız gerektiğini düşünüyoruz. Diğer ormanlardan farklı ve nadir genetik yapıya sahip olan ormanlar diye bakıyoruz bunlara. Daha önce müdahale görmemiş, insan eli değmemiş, evrimsel süreci en iyi koruyan yapıları seçiyoruz. 83 no’lu Gen Koruma Ormanının da o yöredeki kızılçam ağaçlarını temsil eden üstün nitelikte genlere sahip olduğunu varsayıyoruz. Bu gen koruma ormanı bulunduğu yerdeki koşulları aşmış, uyum sağlamış, doğal seleksiyonu geçmiş, aşırı soğuklar, aşırı sıcaklar, böcek arızaları gibi şeyleri atlatmış.”

Kayaderesi Çayı etrafındaki binlerce kızılçam ağacı, Orman Genel Müdürlüğü tarafından, gen koruma ormanı statüsüyle korunuyor (Fotoğraf: Doğu Eroğlu)

Doç. Dr. Alan, gen koruma ormanlarında en iyi niteliklere sahip ağaçların üstün ağaç (plus ağaç) olarak belirlendiğini, bu ağaçların tohumlarının fidanlıklarda yarıştırılarak en iyi genlerin tespit edildiğini, bulunan bu üstün tohumların ilgili bölgelerdeki ağaçlandırma çalışmalarında kullanılacak en iyi adaylar haline geldiğini anlatıyor. Gen koruma ormanlarından elde edilen tohumlar aynı zamanda birer de sigorta. Doç. Dr. Alan’a göre, örneğin beklenmedik böcek arızları meydana geldiğinde, gen koruma ormanları ilgili ağaçların neslinin devamı için birer sigorta olarak kullanılabiliyor ve genetik çeşitlilikten yararlanılarak sorunlar çözülebiliyor.

Bodrum İçme Suyu Barajı projesinin 83 no’lu Kızılçam Gen Koruma Ormanı üzerine planlanmış olmasına şimdilik Orman Genel Müdürlüğü de karşı çıkıyor. Projeyi planlayan DSİ’nin başvurusu üzerine Mayıs 2019’da kurum görüşü bildiren Orman Genel Müdürlüğü Muğla Orman Bölge Müdürlüğü, baraj projesini uygun bulmadı.

Orman Genel Müdürlüğü Muğla Orman Bölge Müdürlüğünün Bodrum Barajı projesi hakkındaki kurum görüşü sonuç kısmı

Muğla Orman Bölge Müdürlüğünün olumsuz kurum görüşünde, “Yapılması planlanan Bodrum Barajının bulunduğu ormanlık alanda 83 ulusal kayıt no’lu Kızılçam Gen Koruma Ormanının bulunduğu, bu alanın Milli Ağaç Islahı ve Tohum Üretim Programı kapsamında 1997 yılında seçilen 25 adet plus ağacın tesis edilen döl denemelerinde test edilmekte olduğu tespit edilmiştir. Büyük emek ve masraf gerektiğinden ıslah çalışmaları uzun yıllar sürmekte ve oluşturulan ıslah alt yapısının devamlılığı büyük önem taşıdığından, Bodrum Barajının yapımı planlanan alanda yapılması uygun olmayacaktır” ifadeleri yer aldı.

Ancak Muğla Orman Bölge Müdürlüğünün son derece açık olumsuz görüşüne rağmen DSİ, 4 Ocak 2021’de projenin ÇED sürecini resmen başlattı.

Çamlıcalılar, ‘Bodrum gülerken biz ağlayalım mı?’ diye soruyor

Çamlıca’da evlerini, tarım arazilerini ve yaşam alışkanlıklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan köylüler, baraj projesinin Bodrum’un içme suyu ihtiyacını karşılamak için planlanmasına da tepki gösteriyor.

Örneğin 51 yaşındaki Zekiye Külahlı, “Tabii ki baraj olsun. Ama Bodrum’u güldürelim derken bizi ağlatacak olduktan sonra kıymeti yok. Biz ağlamayalım… Başka türlü imkân baksınlar, barajı insanın olmadığı yerlerde yapsınlar” diyor.

1946 doğumlu Haydar Alkabak yaşlılığından yakınıyor ve artık yeni bir yaşam kurmak istemediğini söylüyor: “Ben yerimden kalkmak istemiyorum. Bu zeytinleri omzumla getirdim bu dağdan. Yaş oldu 75. Bundan sonra nereye gider, nerede düzen tutarım? Şimdi yerinden kıpırdayamam!”

Ali Zeken, yitireceklerinin yerine yenilerini koyamayacaklarını hatırlatıyor: “Devlet gücüne bir şey dayanmaz ama bizim gücümüz yetmez. Bizim ziraatımıza tarlamıza zeytinimize katliam yapmasınlar. Bodrumlu gülerken biz burada yas mı edelim? Bu barajı durdurmazsak rezil olacağız, maskara olacağız, perişan olacağız. Biz zengin kişiler değiliz, kara pabuçla, kara lastikle gezen kişileriz…”

36 yaşındaki arıcı Mustafa Alkabak ise içme suyu ihtiyacının Bodrum’un turizmle birlikte artan su tüketimi yüzünden yükseldiğini aktarıyor: “Bodrum’da sadece yazın su yetmediği için buradaki tabiatı yok etmenin anlamı yok. ‘Oradaki mağduriyeti halledelim de buradaki mağduriyeti arkaya atalım’ gibi bakıyorlar olaya. Ama altı aylık bir ihtiyaç için bir ömrü yok ediyoruz. Buradaki insanların hatıralarını yok ediyorsunuz.”

Peki, içme suyu barajı projesi Bodrum’da nasıl değerlendiriliyor?

Muğla Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (MUSKİ) 2019 Faaliyet Raporuna göre, Bodrum ilçesinde kişi başına günlük su tüketimi 242 litre seviyesinde. Yani Bodrum sakinlerinin ortalama su tüketimi hem üç büyükşehrin hem de Muğla’nın diğer ilçelerinin üzerinde.

2020 itibarıyla Bodrum nüfusu 181.541 olarak tespit edilmişti. Fakat pandemi yüzünden ilçedeki kış nüfusunun 500 bin seviyesine çıktığı tahmin ediliyor. Muğla Çevre Platformundan (MUÇEP) Umay Karabaş, bu öngörülmedik nüfus artışı yüzünden bazı Bodrumluların, ne pahasına olursa olsun ilçenin su sorununun çözülmesini desteklediğini aktarıyor. Ama Karabaş aynı fikirde değil: “Milas ile Bodrum komşu ilçeler. Doğal yaşam, yaban hayat açısından baktığımızda da bir bağ, devamlılık var. Milas’ın köylerinden akan suyun sahibi Bodrum değil, öyleymiş gibi davranmamalı.”

Bodrum Barajı projesinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sunulan evraklarına göre DSİ, 2065 yılı itibarıyla Bodrum nüfusunun 724 bine çıkmasını bekliyor. 2019’da 15 buçuk milyon metreküp su tüketen Bodrum bu projeksiyon uyarınca 2065’te 40,55 milyon metreküp suya ihtiyaç duyacak. Yazlıkçılar ve turistlerin etkisini de kapsayan bu ihtiyaç tahmini, Bodrum’da yaşayan Umay Karabaş’a göre, koruma-kullanım dengesini gözetmiyor ve sürdürülebilir de değil: “Buradaki temel sorun on yıllardır süregelmiş ‘turizm, yazlık cenneti’ bakış açısıyla koruma ve sürdürülebilirlik öngörüsü olmayan, bütüncül planlamadan yoksun kentleşme. Bodrum nüfusu o seviyeye çıkarsa yarımada insanlar ve tüm canlılar için yaşanmaz hale gelecek.”

Otellerdeki yüzlerce havuz, turizm için hızla yenileri oluşturulan golf sahaları ve bitmek bilmeyen inşaatlar tatil sezonlarında artan kişisel sarfiyatla birleşince, Bodrum’un su tüketimi komşu ilçelerin üzerine çıkıyor. Bodrum’a bu ihtiyaçlarını giderecek suyu bulmak için köylerin taşınması gündeme geliyor ama Milas’ta ziyaret ettiğim köylerde, kaymakamlıklar ve muhtarların su kıtlığı yüzünden bahçelere sebze ekmemeleri için köylülere uyarılar yaptığını işitiyorum.

Ama bölgenin su kaynakları üzerindeki baskının tek sebebi turizm değil.

MUÇEP’ten Umay Karabaş ekliyor: “Bu projenin bir nedenin de su kullanımı konusunda termik santrallere tanınan öncelik olduğunu çok iyi biliyoruz.”

Muğla’daki termik santraller barajın sağlayacağından daha fazla su tüketiyor

Bodrum İçme Suyu Barajı projesinin planlanma gerekçesi, Bodrum Yarımadasına su sağlamak. Proje Tanıtım Dosyasında, turizm ve ikinci konutlar da dahil edildiğinde Bodrum Yarımadasının 2065 yılı itibarıyla 724 binlik bir nüfusa ulaşacağı ve bu nüfusun yıllık 40,55 milyon metreküplük bir içme suyuna ihtiyaç duyacağı belirtiliyor. Bu ihtiyacın 13,78 milyon metreküplük kısmı proje gerçekleşirse Kayaderesi Çayı üzerine kurulacak Bodrum İçme Suyu Barajından karşılanacak.

Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan Muğla Su Ayak İzi ve Temiz Su Eylem Planı raporuna göre, Yatağan ilçesinin tamamının içme suyu kullanımı 2,15 milyon metreküp. Aynı rapor Milas ilçesindeki içme suyu kullanımının 3,76 milyon metreküp, Bodrum ilçesindeki su kullanımının ise 15,77 milyon metreküp olduğunu söylüyor.

Grafik: Doğu Eroğlu

Aynı bölgede, yani Milas ve Yatağan ilçelerinde kurulu kömüre dayalı termik santraller ise ilçelerin tüm nüfusunun kullandığı suyun katbekat fazlasını, kömürden elektrik üretmek için harcıyor.

Yatağan Termik Santrali yıllık 16,43 milyon metreküplük su tüketimiyle, Yatağan halkının kullandığı içme suyunun yedi buçuk katından fazlasını tek başına harcıyor. Yatağan Termik Santralinin soğutma su, Muğla’nın içme suyu ihtiyacını karşılayan kaynaklar arasındaki Dipsiz Çayından alınıyor.

Milas ilçesindeki Yeniköy Termik Santrali ise yılda 8,76 milyon metreküp su tüketiyor. Termik santralin sarfiyatı, Milas ilçesi sakinlerinin tamamının harcadığı suyun üç katına yaklaşıyor. Yeniköy Termik Santralinde tüketilen suyun kaynağıysa, bölgenin içme suyu ihtiyacını karşılayan Dereköy’deki derin kuyular ve Yatağan ilçesi sınırları içerisindeki Geyik Barajı.

Bölge köyleri DSİ’yle pazarlık halinde, Çamlıcalılar ‘Barajı ya iptal edin ya yerini değiştirin’ diyor

Projenin halihazırdaki planları, Bodrum Barajında tutulacak sudan Yatağan ve Milas bölgesindeki diğer yerleşimlerin de yararlanacağına ilişkin bir veri içermiyor. Planlara göre, Bodrum Barajında birikecek içme suyu, yaklaşık 49 kilometrelik bir isale hattıyla Bodrum Yarımadasına gönderilecek ve burada kullanılacak. Zaten proje sahibi DSİ Genel Müdürlüğü de barajın planlanma amacını, “Bodrum Yarımadasının içme suyunu temini” olarak açıklıyor.

Fakat Bodrum Barajı projesinin, kurulmak istendiği bölgedeki su kaynaklarına da etkileri olabilir.

Bodrum Barajı projesinin planlandığı Kayaderesi Vadisinin batısında bulunan Karacahisar, Aslanyaka, Ulaş, Çamköy gibi köylerde içme ve tarımsal sulamada kullanılan yeraltı sularının, aslında Kayaderesi Çayından köken aldığı tahmin ediliyor. Çamköy ve Karacahisar’da yaşayan birçok vatandaş, sahip oldukları derin su kuyularının kaynağının, Çamlıca’dan çıktıktan sonra yeraltına inen Kayaderesi Çayı olduğunu ileri sürüyor. Yani Bodrum Barajı projesi Kayaderesi Çayı üzerine inşa edilip baraj su tutmaya başlarsa, proje sahası ile Güllük Körfezi arasında kalan bölgedeki köylerin yeraltı suyu kaynakları belirgin biçimde azalabilir. Bodrum Barajı Proje Tanıtım Dosyasında, baraj projesinin Çamköy ve Karacahisar’daki yeraltı suyu kaynaklarına yapabileceği etkiler hakkında bir değerlendirme bulunmuyor.

Görüştüğüm köy ve mahalle muhtarları, Bodrum Barajı projesiyle bölgedeki içme suyu kaynaklarının Bodrum’a taşınmasının hedeflendiğinin farkında ancak projeye şimdilik karşı çıkmaktan imtina ediyor. Muhtarlar projenin kendi köy ve mahallelerindeki yeraltı suyu kaynaklarını olumsuz etkileyebileceğini biliyor ama öncelikle Bodrum Barajının kendi yerleşimlerine de su sağlayıp sağlamayacağını anlamaya çalışıyor. Bölge muhtarlarından birçok isim daha şimdiden projeden sorumlu DSİ 21. Bölge Müdürlüğüne (Aydın) ziyaretlerde bulunup su taleplerini iletmeye başladı.

Projenin 4 Ocak 2021 itibarıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sunulan halinde, içme suyu barajından civar köy ve mahallelere su sağlanacağına dair bir düzenleme yer almıyor.

Çamlıca sakinlerinin isteği ise baraj projesinin ya tamamen iptal edilmesi ya da Çamlıca yerleşimlerini ile kızılçam ormanları ve basra böcekli alanları su altında bırakmayacak şekilde yeniden planlanması.