31 Mayıs Hopa olayları sonrasında büyük şehirlerde eşzamanlı gösteriler yapılmış, çeşitli şehirlerde çıkan olaylarda gözaltılar olduysa da, göstericilerin tutuklandığı tek yer Ankara olmuştu. 31 Mayıs akşamı gözaltına alınan 5 kişi, savcının “kuvvetli şüpheleri” sebebiyle daha sonra tutuklandı. Bu tutuklulara, 15 Haziran sabahı gerçekleştirilen operasyonlarla evlerinden alınan 17 kişi eklendi. Cezaevinde zorla saçları kestirilen arkadaşlarına destek olmak için saçlarını kestirmeleri, iddiaları “terör şebekesi” düzeyine tırmandırdı. Tüm bu kişilere 18 Ağustos’ta İstanbul’da gözaltına alınan Cüneyt Çakır eklendi. 23’ü tutuklu 28 sanığın yargılanmasına 9 Aralık Cuma günü başlanıyor. Öğrenci Kolektifleri’nin tüm ülkeye duyurduğu dava için pek çok kuruluş o gün sabah 9’da Ankara Adliyesi önünde olacak.

Dava yaklaşırken kamuoyu çalışmaları da hızla devam ediyor. 30 Kasım Çarşamba günü düzenlenen Hopa: Cezaya Dönüşen Tutukluluklar panelinde en çok merak edilen isim, tutuklu Ömür Çağdaş Ersoy‘un babası Fatih Ersoy‘du. (Ömür Çağdaş Ersoy’un daha önce yer verdiğimiz mektubuna buradan ulaşabilirsiniz) Kendisi panelde önemli açıklamalarda bulundu, bir kaç gündür Ersoy’un açıklamaları ve Hopa davasıyla ilgili gelişmeler basında da sıklıkla yer buluyor. Aşağıda, Cumhuriyet Gazetesi için katıldığım panelden önce kendisiyle yaptığım kısa söyleşiyi okuyabilirsiniz.


Ankara’daki Hopa protestosundan sonra olanları zaten biliyoruz. Gözaltı ve tutuklamalara uzanan süreç nasıl başladı?

Anlatayım. Dilşat Aktaş ve oğlum Ömür Çağdaş Ersoy’un gözaltı süreciyle başlayalım. Ankara’daki Gazi Mustafa Kemal Bulvarı ile Kocatepe arası uzaktır. Olaylardan yarım saat sonra Dilşat Aktaş’ın bulvara girerken sapasağlam görüntüleri var. 15-20 polis çeviriyor, Dilşat’ı tekme tokat dövüyorlar. O sırada Çağdaş görüp müdahale ediyor, kızın üzerine kapaklanıyor. Onu da dövüp gözaltına alıyorlar.

Ozan Gündoğdu ise olaylar sırasında kaşına darbe alıp yaralanıyor, gazeteci Soner Torlak onu alıp hastaneye götürüyor. Hastanede prosedür gereği darp raporu doldurulurken hastane polisi terörle mücadele şubeye haber veriyor. Gündoğdu ve Torlak, olaylar sırasında polisle karşı karşıya geldiğinden tutuklanmadılar yani. İlk gözaltına alınıp tutuklananların hiçbiri olaylar sırasında alınmadı. Olaylardan sonra, başka yerlerde gözaltına alındılar. Diğerleri de ev baskınlarıyla alındı. Birebir polislere şiddet, saldırı, darp olayı yok. 20 tane polis, savunmasız bir kıza karşı saatlerce saldırıyorsa eğer, bu durumda terörist kimdir?

Dilşat polisin uyguladığı şiddetle ilgili herhangi bir şikayette bulundu mu?

Savcılığa başvuruda bulundu ama hiçbir işlem yapılmadı bu konuda.

Olayların devamında neler oldu?

31 Mayıs ta Hopa olayları olduğunda, Emniyet 58 kişiyi gözaltına aldığını bildiriyor. Bu kişilerin arasından 6’sının mahkemeye çıkarılmasına karar veriliyor. 1 kişi serbest bırakılıyor, diğer 5’i de mahkemeye. Hakim diyor ki, “bunların terör kapsamında yargılanması için bir neden yok. 2911 sayılı Toplantılar ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten yargılanmalılar.” Terör kapsamında yargılanmamalarına rağmen tutukluluk kararı veriliyor.

İlk tutuklamalar için yalnızca 2911 e muhalefet suçu mu addediliyor?

Evet. Savcılık, “benim güçlü tahminlerim var” diyor ve tutukluluk sağlanıyor. 15 Haziran sabahı evlere baskın yapılıyor. Kırık şemsiye, kitap, meyve bıçağı gibi şeyler delil olarak alınıyor ve evdekiler de gözaltına alınıyor. Yaklaşık 30 evden 17 kişi gözaltına alınıyor. Ardından çıkarıldıkları mahkemede mevcut deliller yetersiz olmasına rağmen tutuklanmalarına karar veriliyor. İçerideki Ozan Gündoğdu, Çağdaş Ersoy, Soner Torlak, Ferhat Konukçu ve Göksel Ilgın, 2911’den yargılanacaklarını bekliyorlardı. Fakat savcı son tutuklamalardan sonra herşeyi bir araya getiriyor. İddianame daha mahkeme tarafından kabul edilmeden okullara yazı gönderilmiş. Savcı iddianamenin mahkeme tarafından kabul edileceğini nereden biliyordu? Masumiyet karinesi diye bir şey vardır, bu çocukların ceza alacağını savcı nereden biliyor da okullarına yazı gönderiyor? Bu çocuklar mahkeme sürecine ek olarak idari soruşturma da geçiriyorlar.

Terör kapsamında yargılanmalarını nasıl açıklıyorsunuz?

Önceden tutuklananların terör kapsamında olmadığına karar verilmesine rağmen bunlar sonradan bu kapsama sokuldular, delil olmamasına rağmen. 13 Haziran’da Çağdaş’ı ziyaret ettim. Arkadaşı Demet yanıma uğrayıp akşam yemeğine evine çağırdı. Ben de ziyaret sonrasında moralim bozuk olduğu için ertesi gün gelmeyi teklif ettim. Bu görüşmemizde Demet’in saçları upuzundu. Ertesi gün eve gittim, bir baktım ki saçları kesilmiş. “Ne yaptın sen” dedim. “Abi ben de saçlarımı kestirdim” dedi. Çağdaş’ın saçları tutuklanmasının ertesi gün kesilmiş. Bunun üzerine diğer dört arkadaşı da kestirmiş. Bu haber dışarı yayılınca destek vermek isteyen arkadaşları da saçlarını kısacık kestirmişler. Demet de, “Fatih abi hem sana hem içeridekilere destek anlamında saçımı kestirdim” dedi. Bu çocukların saçlarını kestirmesi terör kapsamında delil olarak sunuldu.

Savcının “terör örgütü” kanaatine varmasına ne tesir etmiş olabilir? Hangi delillerden hareketle bu istemde bulunuluyor?

30’a yakın eve baskın var, ne bir silah, ne bomba, ne de tek bir kurşun var. Amacına ulaşamadı savcı; böyle absürt delillerle, kanaatlerle gençleri suçladı. Olmayan bir örgüt gençlere nasıl talimat verebilir? Yönetici yok, üye yok; buna rağmen gençlerin bu örgüte üye oldukları iddia ediliyor. Hani belgesi? Bu belgelerin geçersizliği ortada, aylık görüşmeler sırasında belki serbest bırakılırlar diye bekliyorduk. Ama iddianame çıkınca 9 Aralık tarihini beklemeye başladık. Duruşmaya bir şey kalmadı, dışarıdaki arkadaşları da destek için belki saçlarını kestirecekler, bu çocukları da mı terör örgütü üyesi iddiasıyla içeri alacaklar? Benim zamanımda saçı uzun diye terör örgütü üyeliğinden suçluyorlardı, 1978’li yıllarda. Savcı acaba çocuğa hiç sordu mu saçını niye kestirdin diye? Bu niyet okumadır, sen mahkemenin iradesine nasıl tecavüz edersin? Nasıl yazı gönderebilirsin iddianame kabul olmadan?

Daha önce böyle bir uygulama var mı?

İddianame kabul olsa bile suçlulukları kesin değil ki. Mahkeme ya “bu çocuklar suçsuz” derse? Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde çocukların suçluluk kararı verilmeden okul soruşturma açtı ve çocuklar okuldan uzaklaştırıldı. Bu idari karar daha sonra iptal edildi. Yaptırımı uygulayacak olan mahkemelerdir. Ben devlet memuruyum. Kurumumun dışında herhangi bir saat içinde mesai saati dışında, herhangi bir yerde demokratik tepkimi ortaya koyamaz mıyım? Kurumun bana ceza mı vermesi gerekiyor?

Bu uygulamalar da kurumsallaşmaya başladı, Sosyal Güvenlik Kurumu çalışanları Hopa protestolarına katıldıkları için işlerinden oldular.

Daha yargı karar vermeden uygulanan şeyler bunlar. Savcının bu çıkışlarının amacı, muhalif kurumları baskı altına almak.

Bu tutuklama kampanyasının bir mesaj içerdiği tüm muhalif birey ve kurumların ortak kanaati. Hedeftekiler kimler?

Topluma bir mesaj içeriyor. “Ben bu davanın sonucunda istediğim muhalefeti karşımda göremezsem istediğim cezayı vereceğim, bu da emsal olacak. Herhangi bir yer ve zamanda 2911 sayılı yasadan doğan demokratik hakkınızı kullandığınız takdirde sizleri de ben bu kapsamda yargılarım” mesajı verilmek isteniyor.

Bu yarın gazetecilerin de başına gelecektir. Kafasına koyduysa devlet, basın mensubu olarak bu muhalif girişimleri izlerken görevini göz ardı edip, “o basın görevini yapmak için değil, mesleğini bu faaliyetler için araç olarak kullandı” diyerek seni de alabilirler.

Sizce bu kampanya etkili oldu mu? Üniversitelerdeki eylemlilik azaldı mı, muhalefetin dozu düştü mü?

Tam tersine, hem içeridekiler daha öfkelendi, hem de dışarıdakiler daha kenetlendi. Bir bezginlik, yılgınlık, korku durumu oluşmadı. Arkadaşlarının serbest bırakılması için devamlı mitingler, eylemler yaptılar. Çalışmalarını sürdürüyorlar.

2911 sayılı kanuna muhalefet ve terör iddialarıyla yargılanan yüzlerce öğrenci var. 2911 sayılı kanun uygulamada, geçmişte örneği bolca olan baskı yasalarından birine dönüşüyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Kağıt üzerinde 2911 sayılı yasa, sanki halkın demokratik haklarını uygulaması için konulmuş gibi gözüküyor ama uygulamaya geldiği zaman polislerin zamansız ve yersiz müdahaleleri yüzünden olaylar çıkmaktadır. Bu davayla ilgili olarak, kim protesto edildi? AKP protesto edildi. Ama iddianamede tek bir AKP’li müşteki yok. Tüm şikayetçiler polis. Protestocular demek ki maksatlarını aşmamışlar. Polisin görevi, protesto edenle edilen arasında tampon oluşturmaktır. Bir zarar olduğu takdirde, protestocu grup maksadını aşmış demektir.

Zaten taraflar aynı yerde buluşmuş değil. Söz konusu olan demokratik bir kitle gösterisi, öyle değil mi?

Dilşat Aktaş’ın olaylardan sonra bir sözü vardı, “panzerler benim ayaklarımın altında ne arıyor?” Çok güzel bir saptama. Ben demokratik hakkımı kullanıyorsam sen o barikatları niye koyuyorsun? Panzerlerin ne işi var? Hangi yetkiye dayanarak bu önlemler alınıyor. İsyan devlete, protesto siyasi iktidara karşıdır. 31 Mayıs olayları, Hopa’da Metin Lokumcu’nun kimyasal silahlarla, darpla, biber gazıyla öldürülmesi yüzünden siyasal iktidara yöneltilmiş bir protestodur. Tayyip Erdoğan annesi öldüğünde ağladı, gençlerin Metin Ağabeyleri ölünce tepki göstermeleri niye terör kapsamında değerlendiriliyor?

Ben 78li yıllarda da öğrenciydim. Ama o  zaman devletin iftirasına maruz kalmadım. 74 Muhtırası ve 80 Darbesi yıllarında Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın mahkeme salonunda birbirlerine sarılırken görüntüleri var. Şimdi gidin bakın, mahkemede resim çekebiliyor musunuz? 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gidin bakalım, görüntü alabilecek misiniz? Camila Vallejo Şili’deki  gösterilere önderlik ettiğinde Türkiye’deki basın kahraman ilan etti, bizim çocuklarımız ise terörist oldu. Öğrenci Kolektifleri Türkiye’de değil de Şili’de olsaydı, Şili’de yönetimini ele geçirmişlerdi. Devletin bu kadar iftirasına rağmen, devletten daha olgun davranıyorlar. ODTÜ’den AKP’ye yürüyecekler, 3 kilometrelik yol. Daha okuldan çıkmadan içeriye doğru polis müdahale ediyor, sonra da kamu malına zarar verdikleri iddiasıyla yargılanıyorlar. Dışarıdan içeriye doğru müdahale yapılıp da, zarar içeride meydana geliyorsa kamu malına zarar veren kimdir? Kamu malına zarardan bahsediyorlar. Yargıtay başkanı Nazım Kaynak, 5 Eylül’de “2010 yılında 25 milyon euro ceza ödedik” diyor.

Bu konuda her geçen gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden yeni kararlar çıkmaya devam ediyor. Çoğunda ise Türkiye tazminat ödemeye mahkum ediliyor.

Kimin cebinden çıkıyor bu paralar? Halkın vergilerinden. Bundan daha büyük bir kamu malına zarar olur mu? Hakimin savcının kararının bedelini milyonlarca kişi ödüyor. Bu yanlışların tazminatı devlet tarafından karşılanıyorsa, o hakimin savcının bağımsızlığından söz edebilir misiniz?

Son yıllarda cezanın yargılama sürerken kesilmesi adet edinildi. İddianamenin kabul edilip yargılamanın başlaması için altı ay geçti. Bir sonraki duruşma kim bilir ne zamana ertelenecek. Davanın ne yönde seyredeceğini tahmin ediyorsunuz?

Size ben bir şey diyeyim, bu davada sanıkların isimlerini, olayın geçtiği yeri, protestonun hedefini değiştirsinler, aynı delillerle belgelerle aynı savcının önüne koysunlar dosyayı. Takipsizlik kararı verilir. Savcının da insanları yakan kişilere karşı bir zaafı var. Bir başka davada öğrencilerin “Bayrampaşa’da 6 kadını diri diri yakanlara hesap sorulsun” pankartını delil olarak terör suçu kapsamında almış. Diğer taraftan da, Madımak Oteli’nde 37 kişiyi yakanların tahliyeleri için uğraşıyor. Emniyet Müdürlüğü’nde 95 kişi gözaltına alındı ve Kızılay Meydanı’nın ortasında otobüste işkenceye maruz kaldılar. Kızılay Meydanı’nda bu oluyorsa, bu ülkenin geri kalanında kim bilir neler oluyordur. Öğrencilere işkence yapılıyor, durumu tespit etmek isteyen avukatlar da işkence görüyorlar. Adli tıp raporları bunları ortaya koyuyor. Hepsi yalan da bir tek Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Kenan Kabak mı doğru söylüyor? Darp raporu mu yalan? Adli Tıp Kurumu’nun verdiği işkence raporu mu yalan? Normal şartlarda bu adamın soruşturmayla açığa alınması gerekirken, kamuoyunun önünden kaçırmak için ödüllendirdiler, Samsun’a Emniyet Müdürü yaptılar. Bunlara elbet isyan ederim. Kenan Kabak, işkencenin talimatını veren ve yönlendiren kişidir. Kenan Kabak’ın yönetiminde olduğu polislerde, sürekli olay çıkmıştır.