Ankara’da son yıllardakilere nazaran kuvvetli bir toplumsal muhalefet dalgası yaşanıyor son günlerde. 31 Mayıs’taki Hopa olayları halihazırda önemli bir rahatsızlık yaratmışken, aynı gün Ankara’da tutuklanan göstericilerin 6 aydır duruşma günü bekliyor oluşu işleri bu noktaya getirdi. Bu yazıda bizzat izlediğim 8 Aralık Eğitim-Sen açıklaması ve saç kesme eylemi, 8 Aralık Öğrenci Kolektifleri basın açıklaması, yargılanan gençlerin ailelerinin 7 Aralık’ta AKP İl Başkanlığı önünde yaptıkları basın açıklaması, Sudaki Suretler Belgeseli ekibinin yine 7 Aralık’ta yaptıkları basın açıklamasıyla ilgili fotoğrafları ve basın metinlerini bulacaksınız. Öte yandan, ODTÜ öğrencilerinin 8 Aralık’ta düzenlediği yürüyüş ve tutukluluk duvarının yıkımı eylemi (Fotoğraflar Utku Çankaya’ya ait) ve Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnsiyatifi, Eğitim Sen 6 No’lu Şube ve Öğretim Üyeleri Derneği’nin 6 Aralık’ta İstanbul’da düzenledikleri ortak yürüyüş ve basın açıklamasına ilişkin notları (Devrim Çetinkayalı fotoğrafladı) da bulabilirsiniz.
Çağrıyı tekrarlayalım:
Dava yarın sabah saat 10:00’da Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesİ’nde başlıyor. Pek çok kurum sabah 9:00’dan İtİbaren orada olacak.
Tenkit görevimizi de yerine getirelim; Hopa Davası’nın su götürmez adaletsizliği, her şeye karşın, öncekilerden farklı bir toplumsal kesimi mobilize edebilmiş değil. İzlediğim eylem ve basın toplantılarında konuştuğum kişiler, cezaya dönüşen tutuklulukların muhalefette olumsuz bir etki yaratmadığı, herkesin eskisinden de fazla bilenmiş ve kararlı olduğunu ifade ediyorlar. Söyledikleri doğru. Niyet okumak gibi olmasın ama, “biz gelecekteki toplumsal muhalefeti küçük gruplara uygulayacağımız ‘düşman hukuk anlayışı’ yoluyla bastırırız” anlayışında olan birileri varsa, bekledikleri karşılığı yaratamayacakları açık. Daha önceden eylemli olanlar korkuya kapılmak yerine kendilerini daha da sorumlu hissederek muhalefetlerini sürdürüyorlar. Lakin bu denli dayanaktan yoksun hukuki uygulamaların bile eylemlere yeni yüzler katamadığını da belirtmek isterim.
Kişisel gözlem ve değerlendirmelerimi burada kesiyorum ve 6 Aralık Salı gününden bu yana öne çıkan Hopa davası protestolarını iletiyorum. Salıdan bugüne dek bizzat takip ettiğim veya katılan kişilerden bilgi aldığım protestolar (güncelden eski tarihli olana doğru) şu şekilde:
- 8 Aralık Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde, Eğitim-Sen Ankara Üniversiteler Şubesi’nin düzenlediği basın açıklaması ve saç kesme eylemi
- 8 Aralık Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde Öğrenci Kolektifleri’nin basın açıklaması, “8 Aralık 2010 Yumurta Şenliği”nin yıldönümü kutlamaları
- 8 Aralık Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencileri yürüyüşü ve temsili tutukluluk duvarının yıkımı
- 7 Aralık Ankara Hopa olayları davasında yargılanan gençlerin ailelerinin AKP Ankara İl Başkanlığı’na yürüyüşü, basın açıklaması
- 7 Aralık Sudaki Suretler Belgeseli Yapım Ekibi basın açıklaması
- 7 Aralık Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması
- 6 Aralık Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnsiyatifi, Eğitim Sen 6 No’lu Şube ve Öğretim Üyeleri Derneği
Eğitim-Sen açıklaması, saç kesme eylemi (8 Aralık 13:00, SBF, Ankara)
Eğitim-Sen Ankara Üniversiteler Şubesi’nin Kolektifler’in eyleminden yarım saat sonra düzenlediği eylem ders niteliğindeydi. Davanın en absürt noktasını zaten basın öne çıkartmıştı, Eğitim-Sen’in doğru yaptığı şey bu vurguda ısrar etmek oldu. Dün Behzat Ç. dizisinde Akbaba rolündeki Berkan Şal‘ın eyleme katılacağı söylentisi vardı; daha da iyisi oldu, önce CHP’li Şafak Pavey, sonra da BDP milletvekili Sırrı Süreya Önder eyleme katıldı. Mithat Sancar‘ın saçını bizzat Önder kesti. Önder ve Pavey’den önce saçlarını kestiren Eğitim-Sen mensuplarını unutmamak gerek, o sırada başka şeylerle uğraştığımdan fotoğraflarını çekemedim. Basın açıklamasından bir bölüm ve saç kesme eyleminden fotoğraflar aşağıda.
Yusufcan, Ozan, Soner ve diğerleri… Sonra onlara Çağdaş’lar, Cüneytl’ler katılıyor başka kampüslerden. Dile kolay, 500’e yakın öğrencimiz şu an çeşitli nedenlerle tutuklu bulunmakta, dersliklerinde, üniversitelerinde değil cezaevi koğuşlarında, tecrit hücrelerinde.
Biliyoruz ki, bu tutuklama dalgası ile AKP asıl dışarıdakileri kuşatmakta, tüm bir ülkeyi bir hapishaneye, bir toplama kampına çevirmeye çalışmaktadır. İki gün önce 6 Aralık’ta ve bugün çeşitli duruşmalar aynı kötü senaryo ile aynı asılsız suçlamalarla görüldü, görülüyor.
Yarın ise, Hopa Davasının duruşması var. Ancak bilinmelidir ki yarınki duruşmada yargılanacak olan öğrencilerimiz olmayacak. Bu ülkenin geleceği yargılanacak. Ve biz üniversite çalışanları, hocaları, öğretim elemanları olarak yarın, 9 Aralık’ta saat 09:00’dan duruşma sonuçlanıncaya değin Ankara Adliyesi önünde olacağız. Tüm halkımızı da Ankara Adliyesi’ne çağırıyoruz. Gelin bizler de, Adliye Sarayı’nın önünde bu iktidarın adaletini, ileri demokrasisini yargılayalım.
Destekleyenler:
Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreya Önder, Emrah Serbes, İlkay Akkaya, Nejat Yavaşoğulları, Tanıl Bora,Pınar Öğünç, Ezgi Başaran, Özgür Mumcu, Koray Çalışkan, Can Dündar, Aksu Bora, Ece Temelkuran, Bağış Erten, Merdan Yanardağ, Alaaddin Aksoy, Yıldırım Türker,Rutkay Aziz, Tarık Akan, Ahmet Mümtaz Taylan, Lale Mansur, Mehmet Ali Alabora, Cüneyt Türel, Bülent Kayabaş, Orçun Kaptan, Sinem Yiğiter, Ender Yiğit, Metin Çoşkun, Orhan Aydın, Mehmet Esen, Emrah Elçiboğan, Onur Saylak, Tuba Büyüküstün, Emre Canpolat, Şevket Süha Tezel, Hamdi Kahraman, Nazmi Karaman, Ersin Korkut, Bülent Emrah Parlak, Levent Üzümcü.
Fotoğraflar: Doğu Eroğlu
Öğrenci Kolektifleri Basın Açıklaması (8 Aralık 12:30, SBF, Ankara)
Öğrenci Kolektifleri hem yaptıkları basın açıklamasıyla 8 Aralık 2010 Yumurta Şenliği’nin birinci yıl dönümünü kutladı, hem de yarınki dava için destek çağrısı yaptı. Yumurta Şenliği’nin birinci yılında basın emekçilerine de pasta ikram ettiler. Pasta da kestaneliydi, güzeldi. Sağolsunlar. Basın açıklaması metni ve fotoğraflar aşağıda.
Basına ve kamuoyuna,
Bir sene önce bugün yine Cebeci Kampüsü önündeydik. Tam bir sene oldu ve biz yine Cebeci Kampüsü’ndeyiz… Bir sene önce burası imamın ordusuyla doluydu, tıpkı bugün olduğu gibi… Bir sene önce ille de geleceğim diye geldi bu kampüse Burhan Kuzu… Ve bir sene önce yumurtalarımızla karşıladık onu… Bir sene önce burada olan arkadaşlarımız bugün yoklar…
Hatırlıyor musunuz kolektif yumurta şenliğini? Hatırlıyor musunuz o fotoğrafı? Burhan Kuzu’nun alnından akan yumurta sarısını… O yumurta 4 Aralık’ta yaşanan faşizmin hesabıydı… O yumurta parasız eğitim istiyoruz talebiydi… O yumurtayla haykırdık üniversitelerimizde AKP’yi istemediğimizi. Ve biz o yumurtayla başladık “terör örgütü” olmaya… O gün Burhan Kuzu’yu yumurtalayan arkadaşlarımız şimdi Sincan Cezaevi’nde… İleri demokrasi yargıladı onları… Yaklaşık 4 ay sonra hazırlanan iddianameden terör örgütü olduğumuzu öğrendik… Burhan Kuzu’nun yumurtalanmasından sonra yaptığımız eylemler terör faaliyetiymiş… bilmiyorduk, öğrendik… Biz terör örgütüysek bir sene önce SBF’de başladık terör faaliyeti yapmaya…
10 üniversiteliyi hapsetse de AKP, biz yine devam ediyoruz üniversitelerimizde yumurtalarımızla AKP’lileri karşılamaya… AKP’ye göre terör faaliyeti yapıyoruz yani…
Ve biz bu mücadelede yalnız değiliz, hocalarımız, sanatçılar, aydınlar, Burhan Kuzu’ya atmış olduğumuz yumurtaları sahiplenen binlerce üniversite öğrencisi var.
Bugün burada da kolektif yumurta şenliğinin birinci yıldönümünü kutluyoruz. Aslında terör örgütü oluşumuzun birinci yılı bugün. Ve terör faaliyetine başladığımız yerden sesleniyoruz, arkadaşlarımız teröristse gelin bizi de alın, memleketi kurtarın.
Son olarak yarın 9 Aralık ve biz arkadaşlarımızı almak için yarın adliye önünde olacağız, tüm kamuoyunu adliye önüne destek olmaya çağırıyoruz.
Öğrenci Kolektifleri
ODTÜ öğrencileri yürüyüşü ve tutukluluk duvarının yıkımı (8 Aralık 13:00, ODTÜ, Ankara)
ODTÜ öğrencilerinin tutuklanan arkadaşları Cüneyt Çakır, Çağdaş Ersoy ve Demet Yılan için 2 haftadır süren Hopa tutuklularına özgürlük etkinliklerinin son gününde Yapı Topluluğu’nun yaptığı temsili duvar, bugün ODTÜ öğrencileri tarafından yıkıldı.
Yabancı diller yüksek okulu E Blok’tan başlayan yürüyüş Fizik bölümü önünde geçen hafta yapılan temsili duvar önünde son buldu. Yürüyüş boyunca “her yer Hopa her yer direniş”, “9 Aralık’ta adliyedeyiz”, “Metin Lokumcu ölümsüzdür”, “AKP’den hesabı gençlik soracak” sloganları atıldı. Müzik dinletisinin de olduğu etkinlik, duvarın yıkılmasıyla son buldu. Arkadaşlarını yalnız bırakmayacaklarını bildiren ODTÜ öğrencileri yarın saat 9’da görülecek duruşmaya gideceklerini belirttiler ve herkesi adiye önüne çağırdılar.
Yargılanan gençlerin ailelerinin AKP Ankara İl Başkanlığı’na yürüyüşü ve basın açıklaması (7 Aralık, Ankara)
Aileler Halkevleri’nin Konur’daki merkezinden Kocatepe’deki AKP Ankara İl Başkanlığı’na yürüdü. Yaklaşık 20 kişilik grup burada çok sayıda polis, panzer ve tomayla karşılaştı, çatılardaki polisleri de fotoğraflardan görebilirsiniz.
Çağrımız Akıl ve Vicdan Sahibi Herkesedir!
Bizler; Ankara Özel Yetkili 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2011/137 Esas sayılı dosyası ile görülecek ve ilk duruşması 09.12.2011 tarihinde saat 10:00’da yapılacak olan bu davada sanık olarak yargılanan gençlerin aileleri olarak; akıl ve vicdan sahibi olan herkese sesleniyoruz;
Henüz 20’li yaşlarında olan ve şimdi, bu ana kadar tükettikleri ömürlerinin neredeyse iki katı kadar hapis cezalarıyla karşı karşıya bırakılan çocuklarımız; gerçekte bu ülkeyi ve bu ülkenin halkını, bu ülkeyi yönetenlerden daha fazla seviyorlar ve biliyoruz ki, işte bu sevgiyi kıskananlar, şimdi asılsız ve hukuksuz ithamlarla onları bize başka anlatma, gösterme çabasındadırlar.
Aynı sevdaya yolu düşenler, lütfen bizleri ve yargılanan çocuklarımızı ilk duruşma günü ve dava sürecinde yalnız bırakmasınlar. Ancak bunu, gerçekte yalnızca bizim için değil; doğrudan kendileri için, kendi yaşamları ve kendi gelecekleri için yapacaklarını da bilsinler.
Adaletin, siyasal iktidar elinde bir baskı aracı kılındığı ve masumiyetimizin, kirletilip gölgelenmek istendiği böylesi karanlık bir süreçte; adaleti ve masumiyeti her fırsatta ve her yerde, üstelik en yüksek sesle dillendirmekten başka bir çaremiz yoktur.
Dileğimiz, çocuklarımızın bir an önce özgür kalması, evlerine ve okullarına dönmeleridir. Biliyoruz ki, ülkemizin ve halkımızın özgürlüğü de, çocuklarımızın özgürlüğünde saklıdır.
Ankara Hopa Olayları Davasında Yargılanan Gençlerin Aileleri
Sudaki Suretler Belgeseli Yapım Ekibi basın açıklaması (7 Aralık, Kızılay, Ankara)
Ortak Değerlerimizi Savunmayadır Çağrımız
Yaygın kılınan korku mikrobunun sirayeti, yayınevlerinden, gazete yazıhanelerinden, kitapevlerinden, hukuk bürolarından sonra belgesel setlerinde hüküm sürsün isteniyor.
Ama nafile…
Sahte ve süslü gerekçelere inat kameramız, metnimiz ve montajımız gerçek için, ifşa için sade doğalında korkusuzdur, akıllı ve cesurdur.
Sudaki Suretler, deresinde sermayenin eline, hükmüne ya da makinesine izin vermeyen halkların ve mücadelenin belgeseli. Birçok yerde gösterildi, olumlu/olumsuz eleştiriyle boyunun ölçüsünü ala ala yoluna devam ediyor. Belgeseli üretenler ise yapımcısı İnşaat Mühendisleri Odası’ndan sesçisine, altyazıcısından yönetmenine hülasa tüm ekip uzunca bir zamandır bir dert taşıyor:
Bilindiği üzere 31 Mayıs’t aHopa’da, HES’lere karşı gelen ve direnen Metin (Lokumcu) öğretmenimiz yaşamını yitirmiştir. O gün, yılların güneşli, yeşil/mavi ve ferah mı ferah Hopa’sını, siyah takım/karagözlüklü ya da kasklı/coplu bir dizi güvenlikçi, AKP’ye Hopa Mitingi için uygun koşullar üreteceğiz diyerek bozup yerine 2-3 saatlik, korkunç, gıpgri ve gazlı ve takır takır silah sesli bir Hopa yaratmışlardır. İşte bu 2-3 saat ömürlük Hopa’da gerçekleşmiştir öğretmenimizin ölümü.
Akşamında acımızı sorumluların yüzüne yüzüne haykırmak ve acil adalet demek için Ankara’da Emek ve Demokrasi Örgütlerinin davetine icabet, siyah bir çelenk ile AKP Ankara İl Başkanlığına yürüyen bizleri, polis, barikatıyla karşılayıp yolumuzu kesmiş, acımızı seslemeye salmamıştır. İlerleyen günlerde de yürüyüşe katılanlar üzerinden teknik, artistik ve silindirik takiplerle önce gözaltılar ve peşi sıra tutuklamalar gerçekleşmiştir.
Dert buradadır: Filmin kameramanı, ses ve ışıkta gönüllü asistan, ses çözümlemeden montaja, tüm çekim sonrası işlerinin emekçisi Çağrı Yılmaz, sözünü ettiğimiz süreçte aramızdan alınıp, Sincan F Tipi’ne götürülmüştür.
Onca zaman sonra ilk duruşma 9 Aralık Cuma günü görülecek. Mahkeme öncesinde ifade etmek isteriz ki; terör ve terörist imalı suçlamaları, objektiflerimizle, mikrofonlarımızla, ışıklarımızla ve hafıza kartlarımızla karşılıyoruz ve anlam, paylaşım, estetik ve bilgi emekçisi bizlerin parçası ve bir Hopa’lı olan Çağrı Yılmaz’ın derhal bırakılmasını talep ediyoruz.
Sudaki Suretler belgesel ekibi olarak, tüm bu dertlerimizi ifade edeceğimiz ve kamuoyuyla paylaşacağımız basın toplantımızda, dost omuzlarınızı omuz başımızda görmek istiyoruz.
Sonrasında biz 9 Aralık 2011’de Çağrı’mızı beklemek için adliye kapısında olacağız. Orada da ihtiyaç duyduğumuz, sinemacıların ve sinema gönüllülerinin desteğini beklediğimizi ifade etmek isteriz.
Sanatın ve emeğin ortak değerlerini birlikte savunmayadır çağrımız.
İmza: Sudaki Suretler Belgeseli Yapım Ekibi Adına Yönetmen Erkal Tülek
Destekleyenler: İşçi Filmleri Festivali, Sinetopya, Sine-Sen Başkanı Zafer Ayden, Halkevleri, Film Atölyesi, Nazım Hikmet Kültür Merkezi Sinema Topluluğu, Baraka Kültür Merkezi, Sinematölye, Elif Ergezen (Yönetmen), Fatin Kanat (Yönetmen), Ayten Başer (Yönetmen), Sevgi Türkmen (Yönetmen Yardımcısı), Bora Balcı (Kurgucu), Thomas Balkenhol (Kurgucu), Özcan Alper (Yönetmen), Onur Saylak (Oyuncu), Yeşim Ustaoğlu (Yönetmen), Ersan Ocak (Yönetmen), Seray Genç (Film Eleştirmeni), İnan Temelkuran (Yönetmen), Ahmet Gürata (Akademisyen), Ceylan Özgün Özçelik (Yönetmen), Hüseyin Karahan, Nil Perçinler, Hatice Aydoğdu (Yönetmen), Emrah Dönmez (Kurgucu), Ayşe Çetinbaş (Yönetmen), Çayan Demirel (Yönetmen), Nergis Öztürk (Oyuncu), Özgür Doğan (Yönetmen), Vedat Türkali (Yazar), Enver Özüstün (Yönetmen), Özgür Balcı (Yönetmen), İnci Balabanoğlu Ahıska (Sanat Yönetmeni), Reis Çelik (Yönetmen), Ömer Uğur (Yönetmen), Aydın Sayman (Yönetmen), Orçun Benli (Yönetmen), Oktay Güzeloğlu (Yazar/İstanbul Kısa Filmciler Derneği Başkanı), Nejat İşler (Aktör), Fırat Tanış (Aktör), Memet Esen (Aktör), İhsan Ustaoğlu (Aktör), Galip Görür (Aktör), Mehmet Özer (Fotoğrafçı), Sırrı Süreya Önder (Yönetmen, Milletvekili), Sertaç Canbolat (Çevirmen)
KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması (7 Aralık, Kızılay, Ankara)
Değerli basın emekçileri
9 Aralık 2011 tarihinde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde kamuoyunun Hopa Olayları olarak bildiği Ankara’da yaşananlara ilişkin 23’ü tutuklu olmak üzere toplam 28 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması yapılacaktır. Hopa Davası’nın önemini anlamak için Hopa’da yaşananları kısaca hatırlatmak isteriz.
Bilindiği üzere 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri dolayısı ile AKP bütün illerde miting yapmamasına rağmen tek ilçede miting yapmıştır. Ne tesadüftür ki o ilçe de Hopa’dır.
31 Mayıs 2011 tarihinde saat 11.00’de yapılması gereken miting günü; deresine, suyuna ve doğasına sahip çıkan onurlu Hopalılar da bir protesto gösterisi düzenlemişlerdir. Bu gösteri sırasında polis müdahale etmiş ve saat 11.30 gibi bu müdahale sırasında Metin Lokumcu hayatını kaybetmiştir. Başbakan Erdoğan saat 14.30’da Hopa’ya miting için gelmiştir. Dolayısı ile Hopalıların protestosu ile karşılaşmış ve hızla Hopa’yı terk etmiştir.
Aynı günün akşamı, birçok ilde olduğu gibi Ankara’da da AKP önünde Hopa’da yaşananları protesto etmek için gösteriler yapılmıştır. En demokratik ve meşru hak olan basın açıklamasına polis müdahale etmiş ve toplanan kalabalığı gaz bombası ve şiddetle dağıtmıştır. Bununla yetinmeyen güvenlik güçleri sokaklarda gösterici avına çıkmış, yakaladıkları kişileri şiddet kullanarak gözaltına almıştır. Gözaltına alınanlar, polis otobüslerinde saatlerce küfür, hakaret, taciz ve fiziksel şiddete maruz kalmışlardır. Ayrıca aynı gün ÖDP Ankara İl Binasının kapısı polis tarafından kırılmıştır. Daha sonraki günlerde polis Hopa’da olduğu gibi Ankara’da da hazırlamış oldukları liste ile mahallelerde ev baskınları yaparak gözaltına alma işlemine devam etmiştir. Bu arada, gözaltına alınıp serbest bırakılan Büro Emekçileri Sendikası üyesi Fatma Ekin Narin ve Turgay Akçay hakkında “bir daha dönmemek üzere memuriyetten çıkartılması” istemiyle Adalet Bakanlığınca soruşturma başlatılmıştır.
Değerli basın emekçileri
AKP kurulduğu günden beri sürekli tek parti ve tek adam dönemlerini eleştirmiş, ancak iktidar olduktan sonraki uygulamaları ile eleştirdiği tek parti ve tek adam dönemine doğru hızla ilerlemektedir. AKP tüm kurum ve kuruluşları denetimi altına alarak devleti AKP’lileştirmektedir. Hak ve özgürlükleri için mücadele eden bütün kesimleri adeta düşman ilan ediyor. Özel yetkili mahkemeler ve Terörle Mücadele Kanunu’nu (TMK) kendisine kalkan yaparak insanları hukuksuz biçimde gözaltına alarak tutukluyor ve mahkemeye dahi çıkartmadan aylarca hatta yıllarca cezaevlerinde tutuyor.
9 Aralık’ta ilk duruşması yapılacak olan Hopa davası yukarıda belirttiğimiz uygulamaların tipik bir örneğidir. Bu davada yargılananlar demokratik ve meşru bir hak olan basın açıklamasına katılma hakkını kullanmışlardır
Bu nedenle Hopa davası toplumun tüm muhalif kesimlerinin, emek ve demokrasi güçlerinin, adalet ve barış isteyenlerin ortak davasıdır. Bizler emek ve demokrasi güçleri olarak, TMK Özel Yetkili Mahkemeler ve TCK 220. Madde olmak üzere, yasalardaki tüm anti demokratik ifadelerin kaldırılmasını istiyoruz.
Ve bütün emek ve demokrasi güçlerini 9 Aralık’ta saat 09.00’da Ankara Adliyesi önünde Hopa davasına sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri Adına, Devrim Kahraman
KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnsiyatifi, Eğitim Sen 6 No’lu Şube ve Öğretim Üyeleri Derneği yürüyüşü ve basın açıklaması (6 Aralık, İstİklal Caddesİ, İstanbul)
Basına ve Kamuoyuna,
Türkiye genelinde, aralarında lise öğrencilerinin de olduğu 600’e yakın öğrenci, tutuklu bulunuyor. Öğrencilerle birlikte, öğretim görevlileri, yazarlar, basın emekçileri, siyasi parti üyeleri, milletvekilleri ve belediye başkanları da cezaevlerinde tutuklu. Tutuklamalar gün be gün devam ettiği için rakamları net olarak ifade edemiyoruz. Tutuklu bulunanlar özgürlüklerinden keyfi olarak yoksun bırakılmakta, sonu belli olmayan bir yargılama sürecinin içinde kaybedilmeye çalışılmaktadır. Bu tutuklamaların çoğu “terörle mücadele” adı altında yapılmaktadır. Düşünce beyanlarına ve siyasal eylemlere “terör” damgası vurularak, emniyetin yaptığı operasyonlar kamuoyunda meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Ve bu suretle tutuklananlar, başka bir hukuki rejimin muhatabı, hatta mağdurları haline getirilmektedir.
Tutuklu yargılama için gereken kuvvetli şüphe, kaçma şüphesi ve delilleri karartma gibi unsurlar, hiçbir somut olguya dayanmadan ve gerekçe gösterilmeden var kabul ediliyor. Boyundaki poşu, evdeki ders notları, kitaplar, su faturaları, gidilen kokteyller, anmalar, verilen dersler, yani gündelik yaşam pratikleri artık “delil” sayılıyor. Telefon görüşmelerinde ve e-posta yazışmalarında geçen bazı kelimeler, emniyet görevlilerinin kendilerince oluşturdukları kriminal bir dilde, örgüt görüşmesi olarak değerlendirilip, suç unsuru haline getiriliyor. Bununla birlikte, tutuklulara, anadilde savunma yapma hakkının tanınmaması birçok davada hiçbir ilerleme olmamasına sebep oluyor.
Toplumsal mücadele ile kazanılmış, Anayasa’da, yasalarda, uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınmış evrensel hak ve özgürlüklerin kullanılması dahi bir suç isnadına ve tutuklanmaya neden olabiliyor. Bir siyasi partiye üye olmak, yemekhaneyi boykot etmek, basın açıklamasına katılmak, mitinge gitmek, parasız eğitim talep etmek gibi bedende ya da dilde ifadesini bulan her şey soruşturma konusu yapılabiliyor. Tutuklanmayanlar ise, çeşitli disiplin soruşturmaları ile yasal haklarından mahrum ediliyor. Bu tablo, devletin birilerini şüpheli ilan etmede ve özgürlükleri kısıtlamada ne kadar keyfi davranabildiğini gösteriyor. Uzun tutukluluk süreleri de, tutuklamanın bir “alternatif cezalandırma” veya politik rehin alma aracı olarak kullanılmaya başladığını ortaya koyuyor.
Bu süreç en sert sonuçlarından birini ise öğrenciler üzerinde doğuruyor. Özellikle üniversite öğrencilerinin sahip olduğu dinamizm ve tepki gösterme kabiliyeti onları birer tehdit ve hedefe dönüştürüyor. Öğrenciler sadece tutuklanmıyor; bugün Dicle Üniversitesi öğrencisi Aydın Erdem’in devlet kurşunu ile katledilmesinin 2. yıldönümü, birkaç gün önce ise Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Murat Elibol sokak ortasında devlet kurşunu ile katledildi. Yine öğrencilerin toplumsal, ekonomik ve benzeri statülerinin kayganlığı ve korunmasızlığı, onların bu hukuki darbe karşısında “kolay av” haline gelmesine sebep oluyor.
Bugün tutuklu olan 600’e yakın öğrenci arasında, 8 Aralık’ta duruşması görülecek olan Ankara Üniversitesi öğrencisi Bahadır Söylemez ile Özgür Alkan da var. Bahadır ve Özgür örgüt üyesi olmakla suçlanıyorlar. Bir derneğin su faturasını ödemeleri ve pankart açmaları onları örgüt üyeliği ile suçlamaya yetmiş! 9 Aralık’ta, Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül, 22 ay sonra 7. Kez hakim karşısına çıkacak. Örgüt üyesi olmakla suçlanıyor ve eldeki tek delil taktığı “poşu”! Yine 9 Aralık’ta, Ankara’da, 31 Mayıs 2011 tarihinde Hopa’da devlet terörü ile katledilen Metin Lokumcu’yu anan ve bu sebeple tutuklanan 22 öğrencinin davası var. Olmayan bir örgütün üyesi olmakla suçlanıyorlar! Bunlar sadece birkaç örnek; onlarca dosya, binlerce tutuklu yargılanmayı bekliyor. Ne kadar adil bir yargılama yapıldığını görmek isteyenleri, 8 Aralık’ta Ankara Adliyesi’ne, 9 Aralık Cuma günü saat 10.30’da İstanbul’da Beşiktaş Adliyesi’ne ve Ankara’da Sıhhiye Adliyesi’ne bekliyoruz!
Bu tutuklama terörüne, yaşamımızın kriminalize edilmesine, teslim alınmasına karşı çıkıyoruz. Bu hukuksuzlukların olağanlaşmaması ve kamu vicdanının körelmemesi için, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri ve bu olanlardan endişe duyan herkes seferber olmuş durumda. Yaşanan hukuksuzlukların sona ermesi için, mevcut Terörle Mücadele Yasası kaldırılmalı, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri değiştirilmelidir. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kaldırılmalı, düşünce ve ifade özgürlüğünün önü açılmalıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında, demokratik siyaset zemininde politika üreten tüm tutuklular serbest bırakılmalıdır. Tutuklu öğrenciler serbest bırakılana ve tutuklamalar sona erinceye kadar bu davaların takipçisi olacak, özgürlük ve adalet nöbetine devam edeceğiz.
Eğitim-Sen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi – Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği – Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnsiyatifi