Gezi olayları sırasında polisin attığı biber gazından çok miktarda soluduğu için yaşamını kaybettiği iddia edilen İrfan Tuna’nın ölümünü kalp sorunlarına yoran Adli Tıp raporu, adli tıpçılardan geçer not alamadı

Doğu Eroğlu (19 Şubat 2014 BirGün Gazetesi)

Ankara’daki Gezi olaylarına polisin çok miktarda biber gazıyla müdahale ettiği günlerde çalıştığı dershanede yaşamını yitiren temizlik işçisi İrfan Tuna’nın ölümü soruşturmasında takipsizlik kararı verilmesine yol açan Adli Tıp raporlarının yankısı sürüyor. Hem Ankara, hem de İstanbul’daki Adli Tıp Kurumları’nda inceleme yapılmasına ve Tuna’nın vücudundan biber gazının etken maddeleri olan Kapsaisin ve Dihidrokapsaisin bulunmasına karşın ölüm sebebiyle biber gazı arasında nedensellik ilişkisi kurulmaması, adli tıpçıların da tepkisini çekti. Ankara ve İstanbul’da İrfan Tuna’nın ölümü hakkında hazırlanan raporları BirGün’e değerlendiren bir adli tıp uzmanı, takipsizlik kararına yol açan raporda pek çok tutarsızlık tespit etti. Raporu değerlendiren uzman, “Değerlendirmeler ve analizler eksik olduğundan ATK raporunun bilimsel geçerliliği yoktur” dedi.

Nedensellik ilişkisi kurulamadı

Raporu BirGün’e değerlendiren bir adli tıp uzmanı, Tuna’nın kalp-damar sorunu yüzünden yaşamını yitirdiğini iddia eden raporlar hakkında şöyle konuştu: “Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı’nda yapılan otopside ölenin kronik kalp damar hastalığı olduğu saptanmıştır. Bu hastalık tek başına akut duruma geçerek kişinin ölümüne yol açabilir. Ayrıca herhangi bir travma veya stres faktörü ile de kronik kalp damar hastalığı aktif duruma geçerek kalp yetmezliği veya kalp durması gerçekleşebilir.” Ölüm sebebinin biber gazı maruziyetinin solunum sıkıntısına yol açarak kronik kalp damar hastalığı bulunan kalbin yükünü arttırması ve buna bağlı kalp yetmezliği olabileceğini ifade eden uzman, raporlarda biber gazı ile kalp rahatsızlığı arasında nedensellik ilişkisi kurulmamasını eleştirdi.

Baştan savma rapor

İrfan Tuna

Tuna’nın vücudunda biber gazı tespit edilmesinin tek başına bir anlama gelmediğini ifade eden uzman, Adli Tıp Kurumu’nun gereken incelemeleri yapmadığını, eksik veri ve belgelerle görüş oluşturduğunu söyledi. Uzman, “Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulu’nun görevi bu gibi analiz ve yorum gereken konularda ölüm nedenini belirlemektir. Söz konusu Kurul bu işi yaparken olayla ilgili iddialar, ifadeler, olay yeri bulguları, tıbbi belgeler, otopsi raporu ve laboratuvar bulgularını değerlendirir. Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulu’nun raporunda biber gazı maruziyeti ile ilgili hiçbir soruşturma belgesi bulunmamaktadır. Oysa Ankara Grup Başkanlığı’nın raporunda mide içeriğinde saptandığı belirtilen Kapsaisin ve Dihidrokapsaisin maddeleri ile ilgili olarak Kurul bir yorum yapmalıydı. Daha önemlisi, yorum yapmadan önce ölenin biber gazına maruz kalıp kalmış olup olmadığını savcılığa sormalı, buna ilişkin ifadeler ve iddiaları da raporuna geçirmeliydi. Tanık ifadelerinde ölenin ölmeden kısa bir süre (24 saat civarı) önce biber gazına maruz kaldığı söz konusuysa ve buna ilişkin diğer kanıtlar da (kamera kayıtları veya gidip geldiği yolda biber gazı uygulaması olduğunun bilinmesi gibi) varsa olgu bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmeler ve analizler eksik olduğundan ATK raporunun bilimsel geçerliliği yoktur” değerlendirmesini yaptı.

Ankara buldu İstanbul göremedi

Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Kimya Laboratuvarı’nın raporunda mide içeriğinde Kapsaisin ve Dihidrokapsaisin saptandığı bildirilirken, Adli Tıp Kurumu İstanbul Merkez Laboratuvarı’nın raporunda ise mide içeriğinde Kapsaisin aranamadığı, kanda ise bu maddeye rastlanmadığı belirtilmişti. Raporlardaki bu çelişkileri eleştiren uzman, “Kurul; İstanbul’da yapılan kimyasal incelemede bu maddelerin bulunmamasını doğru kabul ettiyse Ankara’da yapılan kimyasal incelemede niçin yanlış pozitiflik olduğunu açıklamalıdır” diye konuştu.