Japonya eski Başbakanı Naoto Kan’ın Türkiye’deki güvenlik ve deprem risklerini anımsatarak ‘Türkiye nükleer santraldan vazgeçmeli’ demesi, bu konuda uyarıda bulunanları haklı çıkarttı
Doğu Eroğlu (2 Nisan 2016, Birgün Gazetesi)
2011’de Tohoku’da meydana gelen deprem ve tsunami sırasında Japonya’da başbakanlık koltuğunda oturan Naoto Kan, Fukuşima Nükleer Felaketiyle ilgili A Nuclear Story: Fukushima [Bir Nükleer Hikayesi: Fukuşima] belgeselinin gösterimi için Roma’da bulunduğu sırada DHA’ya konuştu; Türkiye’de nükleer enerjiye karşı öne sürülen argümanların bir çoğunu kabul etti. Türkiye’ye nükleer enerjiyi tavsiye ettiği için pişman olduğunu söyleyen Naota Kan’ınNaoto Kan’ın sözleri, nükleer enerjinin ekonomik olmadığını, yalnızca şirketler ve hükümet mensupları için rant kapısı anlamına geldiğini aktaran yerli ve yabancı nükleer karşıtları ile araştırmacıları haklı çıkarttı. Naoto Kan, 8 Haziran 2010’da başladığı Başbakanlık görevinden, Fukuşima Nükleer Felaketinin 6 ay sonrasında istifa etmişti.
‘Erdoğan’a nükleer tavsiyemden pişmanım’
Naoto Kan’ın nükleer enerji karşıtı görüşleri yeni değil; Başbakanlığı sırasında nükleer enerjiyi sorgulayan, görevini bıraktıktan sonraysa defalarca nükleer enerjinin güvenli olmadığını ifade eden eski Başbakan’ın doğrudan Erdoğan’la ikili ilişkilerini anımsatarak özeleştiri yapmasıysa bir ilk.
DHA’ya göre, Naoto Kan Türkiye-Japonya nükleer işbirliğine ilişkin şunları söyledi: “Fukuşima kazasından önce dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la bir görüşmemde, benim de kalitesinden emin olduğum Japon nükleer teknolojisini kullanmalarını tavsiye etmiştim. Şimdi anladım ki benim bu sözlerim tamamen hataymış. Bunun için pişmanım.”
Nükleerde en güvenlisi hiç nükleer santral olmaması
Türkiye’nin de deprem riski içeren bir coğrafyada yer aldığını söyleyen Naoto Kan, “Bunun yanı sıra terör tehdidi tehlikesini de düşünmeli. Mesela 11 Eylül saldırılarını hatırlayalım. Aynı şeyi bir nükleer santrale de yapabilirler. Bu nedenle nükleer santrallerin yüzde yüz güvenliğinin garanti edilmesi oldukça zordur. Bunları göz önüne alarak, Türk halkı için de Japon halkı için de en iyi, en güvenli şehrin, nükleer santrali olmayan şehir olduğuna inanıyorum. Türkiye gibi sismik ve terör riski olan bir ülke nükleer santralden vazgeçmeli” diye konuştu.
Japonya Başbakanının lakabı ‘Ölüm taciri’
Naoto Kan’ın yıllar sonra Erdoğan’a ve Türkiye’nin nükleer enerji projelerine atfen söyledikleri, Japonya’nın Türkiye’ye nükleer enerji ihraç etmesine karşı çıkan Japon araştırmacıları da haklı çıkardı. 4 Kasım 2013’te BirGün’e konuşan Japon gazeteci Chie Matsumoto, “Hükümet ve Başbakan Şinzo Abe [26 Aralık 2012’den beri görevde olan Japonya Başbakanı] daha önce de nükleer enerji ihraç etmeyi denedi; güvence veremediği bir teknolojiyi şirketlerin baskısı yüzünden ihraç etmeye bu kadar hevesli oluşundan ötürü insanlar Abe’ye ‘Ölüm taciri’ ismini taktılar. Fukuşima’daki kazadan sonra Japon toplumunun yüzde 80’e yakın kısmı nükleer enerjiye karşı olduklarını belirtmeye başladı. Şu anda iktidardaki Liberal Demokrat Parti vekilleri arasında bile nükleer enerjiye karşı çıkanlar var” değerlendirmesini yapmıştı.
‘Masallara inanmayın!’
Fukuşima Dai-içi’deki kazadan altı ay sonra bölgeye giden ve radyoaktif sızıntı yüzünden evlerinden zorla tahliye edilenlerle aylar süren görüşmelerini “@Fukushima” isimli kitapta toplayan gazeteci Yasufumi Suezawa ise hükümetin nükleer felaket sonrasındaki gelişmeleri toplumdan nasıl gizlediğini şu sözlerle anlatmıştı: “Nükleer bir din gibi; ‘Nükleer güvenilirdir’ diyorlar ve tüm riskleri görmezden geliyorlar. Diğer ülkelerdeki muhatapları da bu işin güvenliğini değil, ekonomik getirisini düşündüğü için toplum sağlığı ve güvenlik meseleleri göz ardı ediliyor. Fukuşima’daki felaketten bu yana 3 hükümet görev yaptı ve hiçbiri felaketin boyutları ve etki alanı konusunda samimi davranmadı. Önemli bilgileri ve gelişmeleri tepki çekmeden kamuoyuna sunmak için hep uygun anları kolladılar. Yani iş nükleer enerji ve kamu sağlığı ve ekolojik hassasiyetler olunca hükümetlere ve şirketlere güvenmek imkansız. Bilgi akışı bilinçli bir şekilde yavaşlatılıyor, önemli bilgiler gizleniyor ve kamuoyunu oyalamak için yanlış bilgiler servis ediliyor. Eğer Türkiye’de nükleer reaktörler kurulursa, toplum en ufak bir sorunda bile yetkililere güvenmeyip alarm durumuna geçmeli. Türkiye kamuoyu, ‘Diğer ülkelerin gelişmişlik seviyesine ulaşmak için nükleer enerjiye ihtiyacımız var’ masalına inanmamalı.”
Japonya ve Türkiye hükümetleri hangi bilgileri gizledi?
Japonya hükümeti Fukuşima’daki kazanın ilk gününden itibaren kamuoyunun bilmesi gereken pek çok kritik bilgiyi gizledi. Fukuşima Nükleer Santralındaki durumun kapsamı ve boyutu hakkında bilgilendirme yapmayan hükümet, tahliye alanını 20 kilometreyle sınırlı tuttu ancak tahliye alanının, Fukuşima boyutundaki bir kirlenmeye göre dar tutulduğu, hükümetçe gizlenen verilerin ortaya çıkmasıyla anlaşıldı. Olması gerekenden çok daha az yurttaş bölgeden tahliye edildi. Ayrıca radyoaktif kirlenmenin okyanusa yaptığı etki de iki yıl boyunca gizlendi. Bölgede yetişen tarım ürünleri ve okyanustan elde edilen deniz ürünleri kısa bir süre ülke pazarına sokulmadıktan sonra yaşam normale döndü.
Kamuoyu tepkisi üzerine Fukuşima bölgesinde elde edilen deniz ürünlerinin tüketimi Eylül 2013’te yasaklandı. Başbakan Abe, yasaklı dönemin sonunda balıkların güvenli olduğunu ispat etmek için basın karşısına geçip balık yedi. 2023’e dek 3 nükleer santral sahibi olmayı hedefleyen AKP iktidarındaki Türkiye ise Japonya-Fransız ortaklığında kurulması planlanan Sinop Nükleer Santralı projesi için karartma uyguluyor. Akkuyu Nükleer Santralındaysa iktidar, resmi kurumların bilgi edinme hakkına riayet edilmesi uyarılarını çiğnemiş, kamu kuruluşlarının proje hakkındaki olumsuz görüşlerini gizlemişti.
Özgür Gürbüz: ‘Nükleer santral nükleer intihar demek’
Naoto Kan’ın dile getirdiği güvenlik risklerini, BirGün Gazetesi yazarı araştırmacı Özgür Gürbüz değerlendirdi: “Ana amaçlarından biri nükleer enerjinin kullanımını desteklemek olan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Yukiya Amano’nun bile açıkça işaret ettiği nükleer terör tehdidi hafife alınamaz. Nükleer santrallar hem fiziksel hem de siber saldırıların hedefi. En son Belçika’da gördüğümüz gibi, IŞİD gibi terör örgütleri nükleer santrallara saldırı planları yapıyor. Bulabilirlerse radyoaktif maddeleri ele geçirip, patlayıcı ya da kirli bombalar yapmak istiyor. Nükleer santrallar zaten riskliydi. Fukuşima bize bu riskin kontrol edilemeyeceğini hatırlattı. Alınan yeni güvenlik önlemleri zaten pahalı olan ve gizli ya da açıktan verilen devlet teşvikleriyle ayakta duran nükleer enerjiyi ekonomik açıdan daha da rekabet edemez bir konuma getirdi. Türkiye gibi terörün kol gezdiği, deprem riskinin yüksek, güvenlik kültürünün ise olmadığı bir ülkede nükleer santraldan bahsetmek nükleer intihar demek. Birkaç yandaş şirket para kazanacak diye 80 milyon insanın hayatı ve geleceği tehlikeye atılıyor. Zaten yürümeyen nükleer santral projeleri biran önce iptal edilmeli. Nükleer Güvenlik Zirvesi Türkiye’ye bu mesajı açık açık söylüyor.”