Kırklareli’nde, hem tarım hem de hayvancılık ile süt ürünleri üretiminde oldukça başarılı köylerin sakinleri, kömüre dayalı termik santral projesinin yıkıcı etkilerini deneyimlememek için mücadele ediyor.

Doğu Eroğlu (5 Ağustos 2018 Diken)

Türkiye’nin ‘yerli ve milli’ enerji hamlesinin odağındaki kömür rezervleri ve bu rezervlerin kömüre dayalı termik santrallarda elektrik üretiminde kullanılması, tarım ve hayvancılıktaki olumsuz tabloya karşın yerel üreticileri bu faaliyetlerden vazgeçmeye zorluyor.

Devlet teşvikleri, vergi indirimleri ve elektrik alım garantileri sayesinde iştah kabartan kömür madenciliği ve kömüre dayalı termik santral yatırımları, verimli tarım arazileri ile hayvancılık yapılan alanlar üzerine rahatlıkla planlanabiliyor.

Eskişehir’deki Alpu Ovasına planlanan termik santral gibi, Kırklareli Ovasında Deba Madencilik A.Ş. tarafından yapılmak istenen termik santral de bölgenin tarım ve hayvancılık faaliyetleri bakımından en verimli alanlarından birini tehdit ediyor.

Halk ÇED toplantısını yaptırmadı ancak belirsizlik sürüyor
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri tepkiler üzerine toplantının yapılacağı bölgeden jandarmalar eşliğinde ayrıldı. (Fotoğraf: Greenpeace)

Eren-1 Entegre Termik Santral projesinin, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci kapsamındaki ÇED halkın katılımı toplantısı, bölge halkının yoğun tepkileri sebebiyle yapılamadı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerinin İnece ilçesinde toplantının düzenleneceği salonun otoparkına ulaşmasıyla başlayan protestolar üzerine gerçekleştirilemeyen toplantı tutanak krizine sahne oldu.

ÇED sürecinin akıbeti kısa süre içinde anlaşılacak. Fakat santralın planlanan proje alanı çevresinde yaşayan yurttaşların tedirginliği ortadan kalkmış değil.

Bölge halkının tepkilerine karşın bakanlık ÇED sürecini devam ettirir ve nihayetinde santral projesine onay çıkarsa, Trakya’nın en verimli bölgelerinden biri olarak kabul edilen bölgede tarım ve hayvancılıkla geçinen yurttaşların yaşamları geri dönüşü olmayan biçimde değişebilir.

Proje alanının yüzde 84’ü tarım arazisi içinde

Santral proje alanının yüzde 84’ü tarım arazilerinden, yüzde 16’sıysa ormanlık alanlardan oluşuyor. Tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yoğun olarak gerçekleştirildiği Ulukonak mahallesine 700 metre, Dokuzhöyük mahallesine 1.8 kilometre, Karahalil mahallesine 3 kilometre, son olarak Bostanlı mahallesineyse 5.3 kilometre uzaklıkta olan santral projesi, kullanılacak linyitin de yine bölgeden elde edileceği iddiasında. Yılda 840 bin metreküp su kullanılacak santralda, işletme sırasında her yıl 72 ton kül meydana gelecek.

Santral projesinin etki alanı içindeki yerleşimler arasında üretim bakımından en çarpıcı olanı Dokuzhöyük köyü. Köyün nüfusu resmi olarak 500 civarında olsa da, hem tarımsal faaliyetlerin fazlalığı hem de köydeki yaklaşık 2 bin büyükbaş hayvandan elde edilen süt sayesinde üretilen tonlarca peynir, Dokuzhöyük’ün şaşırtıcı üretim gücünü oluşturuyor.

Kırklareli halkı tarıma dayalı yaşamı sürdürmek istiyor

Ailesinin sahibi olduğu tarım arazilerini görme fırsatı yakaladığım 32 yaşındaki Samet Gökçe, kendisi Lüleburgaz’da yaşıyor olmasına rağmen ailesiyle birlikte Dokuzhöyük’teki tarım faaliyetlerini devam ettiriyor. Ailesinin sahibi olduğu tarlaları geçmişte babasıyla birlikte işleyen Gökçe’ye bugün kendi çocukları da katılmış durumda. Termik santral proje alanı içinde de yaklaşık 12 dönüm tarım arazisi sahibi olan Gökçe ailesi tarım gelirinin esas kısmını, santral proje alanına birkaç kilometre mesafedeki 70 dönümlük arazide domates, biber, patlıcan, karpuz, kavun, ayçiçeği ve mısır ekerek sağlıyor. Samet Gökçe tarladaki mısırları göstererek, “Bu mısırların olduğu yerde arpa vardı. Arpayı biçtik, mısır ektik. İkinci mahsulü alıyoruz yani. Toprak çok verimli” diyor.

Tarıma dayalı yaşam tarzının aileleri için önemini anlatan Gökçe, “11 ve yedi yaşında iki çocuğum var. Okul bittiği gün, ‘Baba bizi tarlaya götür’ diyorlar. Benim çocuğum buraya gelip her gün domates, patlıcan topluyor. Babamla beraber pazara gidip satıyor. Kırklareli’nin tüm sebzesi buradan geliyor. Termik santral projesine Ak Partililer en önde koşup karşı çıktı. Burada kimse istemiyor! Karahalil’deki Ak Partili belediye de termik santrala karşı. Burada Ak Parti, MHP, CHP, HDP, hiç fark etmez. Bizim buranın toprakları önemli olan!” diye konuşuyor.

Biber de var, domates de, ayçiçeği de. Peki, santral ne olacak?
Samet Gökçe, Dokuzhöyük’te ailesine ait tarım arazileri önünde tarımsal üretimlerini ve santral projesinin olası etkilerini anlatıyor. (Fotoğraf: Doğu Eroğlu)

Termik santral projesine karşı çıkan ve ÇED halkın katılımı toplantısını protesto edenler arasındaki Dokuzhöyük sakini 57 yaşındaki Mehmet Cebeci, köyün ekonomik faaliyetlerini ve termik santral projesinin verebileceği zararları şöyle özetliyor: “Termik santral proje alanı Dokuzhöyük-Ulukonak arasında. Bizim bölgemiz üretici. İstanbul’a kadar meyve gönderimi bizim bölgeden yapılır. Tarhanalık, salçalık biber… Meyvesi… Hatta Bulgaristan’a kırmızı biber ihracatı yapan bir bölge burası. Ovamızda her şey yetişiyor. Çoluk çocuğumuz ne yapacak? Onların geleceği kaydı. Buğday, ayçiçeği, şeftali, erik, kavun, karpuz, domates, biber… Bütün sebzeler bizde! Öleceğiz, zehirleneceğiz, neden isteyelim termik santralı? Hayvancılığımız… Her gün tonlarca süt çıkıyor bizim köyümüzde. Onun [Termik santralın] külü, zehri ne olacak? Hayvanlara gidecek, sütümüzü satamayacağız! Sonra ne olacak? Yazık günah yahu!”

‘Soma modeline’ aykırı bir köy
Dokuzhöyüklü Mehmet Cebeci, köyün tarım ve hayvancılık faaliyetlerini anlatıyor. (Fotoğraf: Doğu Eroğlu)

Mehmet Cebeci’nin anlattıkları, Türkiye’de tarımdan düşen köylerdeki çiftçilerin emeklerini, maden ve enerji piyasalarına arz etmek zorunda kaldığı güncel örüntüye oldukça aykırı. Özellikle Soma’yla özdeşleşen bu yaygın süreç, çiftçinin tarım ve hayvancılık faaliyetleri sırasında artan üretim maliyetlerini karşılayamaması ve kâr edememesi ya da üretim kotaları yüzünden tarımdan kopmasıyla başlıyor. Tarım ve hayvancılık gelirinden olan çiftçi ve köylüler, başta direnseler dahi bir süre sonra ödeyemedikleri tarım kredileri yüzünden, bölgelerinde kurulan maden veya enerji projelerinde işçi olmaya razı geliyor. Dokuzhöyük köyüyse dinamik üretim gücüyle son yıllarda belirginleşen yerellerdeki karanlık ‘kömür-termik santral ekonomisine’ bir alternatif getiriyor.

Köyde sağılan 160 ton sütten yaklaşık 1200 teneke peynir

Ziyaret ettiğim Dokuzhöyük Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Dokuzhöyük’teki ekonomik yaşamın merkezinde. Dokuzhöyük’te süt üreten köylülerden (bu kişiler aynı zamanda kooperatife de üye) ayda yaklaşık 160 ton süt satın alan kooperatif, bu sütleri sahibi olduğu peynir fabrikasında klasik beyaz peynir ve lor peynirine çeviriyor.

Fabrikanın gıda mühendisi ve üretim sorumlusu Vildan Biçer, fabrikada her gün üretilen 17 kiloluk 40 teneke peynir için, köyde sağılmış yaklaşık 5 ton süt kullandıklarını aktarıyor. Bu peynirlerin oldukça küçük bir kısmı kooperatifin sahibi olduğu markette köy halkına satılırken, üretimin çok büyük bir kısmı çevre kentlere gönderiliyor.

Peynir fabrikasının çalışanları da Dokuzhöyüklü
Dokuzhöyük Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifine ait peynir fabrikasında ayda yaklaşık 1,200 teneke peynir üretiliyor. (Fotoğraf: Doğu Eroğlu)

Biçer, kendisinin de tıpkı fabrikada çalışan 12 kişinin tamamı gibi Dokuzhöyüklü olduğunu, öğrenim gördükten sonra gıda mühendisi olarak köyünün kooperatifinde çalışmaya başladığını söylüyor. Yani bir bakıma Dokuzhöyük Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, köylerdeki yaşlanan nüfus sorununa da üretim yoluyla mütevazı bir çözüm önerisi getiriyor.

Hava kirliliğine dayalı üstlenilmeyen etkiler

Türkiye’de çevre ve enerji yatırımlarının neredeyse tümü, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği hükümlerince değerlendiriliyor. Projelerin çevre ve topluma yapacağı etkiler yönetmelik uyarınca –neredeyse tüm projelerde usulen– masaya yatırılıyor; üstelik onay alan projelerin çevre ve topluma etkileri inşaat ve işletme aşamalarında çoğunlukla denetlenmiyor. Bu etkiler genellikle oldukça dar bir kapsamda değerlendiriliyor ve yatırımcı kuruluşlar dolaylı zararları görmezden geliyor. Proje sahipleri bu dolaylı etkilerden sorumlu tutulmadığı gibi, dolaylı etkilerin yarattığı maliyetler de faaliyet sonucu üretilen enerjinin birim maliyetine yansıtılmıyor.

Kömüre dayalı termik santral projelerinin çevreye ve topluma yaptığı dolaylı etkilerin başında genellikle santral emisyonları geliyor. CO(Karbon dioksit), SO(Sülfür dioksit), NOx (Nitröz oksit) ile PM10 (10 mikrometre çapından daha küçük partiküller) ve PM2.5 (2.5 mikrometre çapından daha küçük partiküller) salımlarının yarattığı yıllara yayılan sağlık etkileri ile bu etkilerin maliyetleri, hiçbir kömüre dayalı termik santral yatırımcısı tarafından üstlenmiyor. Bu etkilerin en kritik olanıysa elbette ki erken ölümler. Bir risk unsuruna maruz kalma sonucu, olması gerekenden daha erken gerçekleşen insan ölümlerini ifade eden bu tanım, kömüre dayalı termik santralların yarattığı hava kirliliği etkisinin yol açtığı yaşam kayıplarına işaret ediyor.

Santral emisyonlarından 230 erken ölüm bekleniyor
Termik santral proje alanı içinde kalan tarım arazileri içinde hayvancılık da yapılıyor. (Fotoğraf: Greenpeace)

Greenpeace’in Eren-1 Termik Santralı projesinin teknik özellikleri ile bölgenin iklim şartlarını kullanarak oluşturduğu atmosferik modele göre, Kırklareli Ovası yakınlarına kurulması planlanan kömüre dayalı termik santral öngörüldüğü gibi 40 yıl işletmede kaldığı takdirde yaklaşık 230 erken ölüme yol açacak. Yılda 2.8 milyon ton CO2 salımı yapacak proje, her yıl 550 astım atağı ile 7 bin 800 solunum bozukluğu vakasına neden olacak. Santral projesinin yıllık sağlık maliyeti 23 milyon avro, CO2 salımlarına bağlı oluşacak toplam dışsal maliyet, yani termik santral projesini işletecek firma tarafından üstlenilmeyecek maliyetlerin senelik toplamıysa 94 milyon avro olacak.

İlerlemiş yaşına rağmen termik santral projesinin gerçekleştirilemeyen ÇED halkın katılımı Ttoplantısı için toplantı salonu önüne gelen Dokuzhöyüklü bir kadın, proje hakkında şunları söylüyordu: “Nefes almak istiyoruz. Torunlarımız aç mı kalsınlar? Nefessiz mi kalsınlar? Pırıl pırıl torunlarım var, onları harcayamam, onları yakamam… Evlatlarım için beni çiğnesinler, izin yok! Trakya’yı aç bıraktılar, nefessiz bırakamazlar!“

Santral projesinin işletmeye geçmesi halinde neden olacağı 230 erken ölüm ile her yıl yol açacağı hastalıklar, ‘nefes almak istiyoruz’talebinin oturduğu sağlam zemini de ortaya koyuyor.