Brezilya’da başkanlık seçimlerinin ilk turunda ipi önde göğüsleyen, ikinci turdaysa seçilmesi en muhtemel aday olarak görülen Jair Bolsonaro göreve gelirse, Amazon Ormanları’nı tarım ürünleri endüstrisinin kullanımına açacak. Muazzam bir karbon tutucu işleve sahip Amazonlar’daki ormansızlaşmanın büyüklüğü, iklim değişikliğiyle küresel mücadeleye büyük bir sekte vurabilir

Doğu Eroğlu (19 Ekim 2018, Somini Sengupta’nın makalesinden uyarlandı, Medyascope)

Güvenlik görevlileri hakkında hesap verebilirlik tedbirlerini azaltma yanlısı, eşcinsellik karşıtı, kadın-erkek arasındaki maaş adaletsizliğini sorunlu bulmayan, Brezilya’nın diktatörlük dönemini övgüyle anan, Brezilya devlet başkanlığı seçimlerini kazanması en muhtemel aday aşırı sağcı popülist lider Bolsonaro, Brezilya’nın Trump’ı diye anılıyor. Somini Sengupta’nın The New York Times için kaleme aldığı makaleye göre, liderler arasında kurulan bu benzerlik yalnızca ayrımcı diskurlardan ibaret değil. Sengupta, Brezilya’daki devlet başkanlığı seçimlerinin yalnızca Latin Amerika’nın en büyük ülkesinin değil, dünyanın en büyük tropikal ormanı Amazonlar’ın, dolayısıyla Dünya’nın da yazgısını değiştirebileceği görüşünde.

Brezilya’da 7 Ekim 2018’de gerçekleştirilen ilk tur devlet başkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 46’sını alan Sosyal Liberal Parti (PSL) adayı Jair Bolsonaro ile yüzde 29’luk oy oranına sahip İşçi Partisi (PT) adayı Fernando Haddad, 28 Ekim 2018’de yapılacak ikinci tura adlarını yazdırmayı başardı. İkinci tura ilişkin kamuoyu araştırmalarında, Haddad’ın aradaki yüzde 17’lik farkı azaltma şansı bulunsa da Bolsonaro’nun seçimi kazanma şansının rakibine oranla çok daha yüksek olduğu ifade ediliyor.

Brezilya’nın çevre siyasetinin “ülkeyi boğduğunu” ileri süren, tarım ürünleri endüstrisinin gelişimi için çaba göstereceğinin sözünü veren Bolsonaro’nun göreve gelmesi, Sengupta’ya göre dünya piyasalarının talep ettiği sığır eti ve soya ürünleri üretimi için Amazonlar’da büyük bölgelerin ormansızlaştırılmasını da beraberinde getirebilir.

Bolsonaro hakkındaki Brezilyalı Trump benzetmesinin boşuna olmadığını gösteren unsurlardan biri, PLS adayının Paris Anlaşması hakkındaki görüşleri. Brezilya’nın Paris Anlaşması’ndan çekilebileceğinden söz eden Bolsonaro’nun bu niyeti akıllara Trump’ı getiriyor. ABD Devlet Başkanı Donald Trump 1 Temmuz 2017’de, ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekileceğini açıklamıştı. Ancak Paris Anlaşması’nın 28’inci maddesine göre, taraflar anlaşmadan çekilmek istedikleri takdirde anlaşmanın ilgili taraf için yürürlüğe girişinden en erken üç yıl sonra yazılı başvuruda bulunabiliyor. Yazılı bildirimin bir yıl sonrasındaysa ABD Paris Anlaşması’ndan çekilme konusunda nihai karar alabilir. Dolayısıyla ABD bu talebini en erken 4 Kasım 2020’de resmileştirebilecek, bu tarih de 3 Kasım 2020 ABD Başkanlık Seçimleri’nin bir gün sonrasına rastlıyor. Yani ABD 2019’da yazılı başvuru yapsa bile Paris Anlaşması’ndan çıkışın resmileşebileceği en erken tarih olan 4 Kasım 2020’de Trump görevde olmayabilir. Üstelik yaptığı sonraki açıklamalar Trump’ın bu konudaki görüşünü yumuşattığını gösteriyor.

ABD Devlet Başkanlığı görevine seçilmeden önce de iklim değişikliği karşıtı görüşleriyle tanınan Trump’ın resmen göreve başladığı 20 Ocak 2017’de Washington D.C.’deki protestolar sırasında açılan, “İklimi değil Trump’ı reddet” yazılı bir afiş. Fotoğraf: Julia DeSantis/Flickr

Paris Anlaşması’ndan çıkış söz konusu olursa, Brezilya için de ABD’ninkine benzer bir takvim işleyecek (Brezilya ile ABD anlaşmayı 18 gün arayla onayladı). Yani Bolsonaro dört yıllık dönem için devlet başkanlığı koltuğuna oturduğunda Paris Anlaşması’ndan çıkmak için resmi girişimlerde bulunsa bile, bu dönem boyunca anlaşmanın tarafı olarak sayılacak Brezilya’dan taahhütlerine uyması istenecek. Fakat karbon salımları konusundaki taahhütlere uysa bile, Bolsonaro yönetiminin Paris Anlaşması ve küresel sıcaklık artışını sınırlama hedeflerine büyük bir darbe vurma ihtimali var. Eğer Bolsonaro kampanyası süresince tarım ürünleri endüstrisini Amazonlar’ın ormansızlaştırılması pahasına genişletme vaatlerini hayata geçirirse, küresel sıcaklık artışını sınırlama hedefi önemli zarar görebilir.

5 milyon kilometrekareden geniş bir yüzölçüme sahip Amazonlar, tüm dünyanın karbondioksit salımlarının tutulmasında önemli rol oynayan tropikal ormanlara sahip. Bir başka deyişle, Bolsonaro liderliğindeki Brezilya karbondioksit emisyonlarını Paris Anlaşması uyarınca azaltsa bile, karbondioksit tutucu Amazon Ormanları’nın zarar görmesi, küresel sıcaklık artışı hedeflerinin tutturulmasını önleyebilir.

Kalkınmacı siyasetler ile ekolojik koruma arasındaki dengeyi henüz yakalayamamış, sanayide gerçek potansiyeline erişemediğini düşünen ülkelerde çevre konusundaki idari reformların sıkça yaşanması şaşırtıcı değil. Örneğin Türkiye’de 2003’te Çevre ve Orman Bakanlığı kurulmuş, 2011’deyse Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın kapatılması sonrası şehircilik görevleriyle de donanan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ortaya çıkmıştı. Yine 2011’de kurulan Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Tarım Bakanlığı’nı da kapsayarak 2018’de Tarım ve Orman Bakanlığı’na dönüşmüştü. Cumhurbaşkanlığı kabinesinin oluşumu sırasında kulislerden, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, Şehircilik Bakanlığı ismiyle yeniden organize edileceği haberleri de gelmişti fakat bu söylenti gerçeğe dönüşmedi. Türkiye’deki bu idari reformlar dizisini anımsatır biçimde, Bolsonaro’nun seçim vaatleri arasında da ülkenin çevre otoritesini dönüştürmek var.

Bolsonaro’nun ekolojik görüşlerini özetleyen bir başka söylemi, idari reformlar konusundaki vaatlerinde ortaya çıkıyor. Bolsonaro’ya göre, temel görevi çevrenin korunması olan çevre bakanlığını ortadan kaldırıp bu bakanlığın görevlerini tarım bakanlığına havale etmek Brezilya ekonomisi için olumlu gelişmeler sağlayacak. Sengupta, Brezilya’da tarım bakanlığının özellikle ormanları tarım arazilerine çevirme yanlısı zümrelerin nüfuz ettiği bir idari yapı olduğunu da anımsatıyor.

Reuters’a göre, Bolsonaro’nun kampanya vaatleri arasında, çevre kanunlarını ihlal edenlere getirilecek cezaların azaltılması da bulunuyor. Öte yandan Bolsonaro’nun ikinci turdaki rakibi Haddad’ın hedefleri arasında ormansızlaştırmayı önlemek var. İşçi Partisi’nin geçmişte, korkunç ekolojik etkilere sahip devasa altyapı projeleri inşa etmiş olması Haddad’ın bu iddiasına gölge düşürmüyor değil. Tüm dünyadaki çevre örgütlerince takip edilen Belo Monte Barajı Projesi, Lula’nın başkanlığı döneminde (2003-2011) planlanmıştı. Xingu Nehri üzerine inşa edilen Belo Monte Barajı,  henüz faaliyete geçmemesine karşın daha şimdiden pek çok yerel topluluğun yaşamını altüst etti. Xingu Nehri’nin yatağını değiştiren proje resmi rakamlara göre 19 bin kişiyi göçe zorlayacak ancak insan hakları ve çevre örgütlerine göre yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalacakların gerçek sayısı bunun en az iki katı olacak.

Belo Monte yüzünden sular altında kalan kardeşinin evinden etrafa bakan 59 yaşındaki balıkçı Leonardo Batista. Fotoğraf: Folhapress

Belo Monte’nin planlama ve inşaat aşamasında iktidar pek çok yerel topluluğu karşısına almıştı. Sengupta’ya göre, Bolsonaro yönetimi bu konuda daha da sert bir tavır takınabilir. Amazonlar’da yüzyıllardır yaşayan yerel topluluklar için orman alanlarının koruma altına alınması fikrini pek de önemsemeyen Bolsonaro seçim vaatleri arasına, “Yerel topluluklar için rezerv (koruma) alanı olarak bir santimetrekarelik bölge bile ayrılmayacak” ifadesini de dahil etti. Yapılan bir araştırma, dünya üzerinde el değmemiş ormanlık alanların yüzde 35’inin yerel toplulukların idaresi altında olduğunu gösteriyor. Araştırma yerel toplulukların orman varlıklarını korumada etkin rol üstlendiğini gösterse de muhtemelen Bolsonaro, yerel topluluklar ve onlara ait topraklara bakınca yalnızca o toprakların vaat edeceği ölçülebilir zenginlikleri görüyor.

-Belo Monte Barajı inşaatının 2014 yılından bir görüntüsü. Fotoğraf: Carol Quintanilha / Greenpeace-

Ormanlar tüm dünyadaki endüstriler için kâr getirici varlıklar. 2001-2015 döneminde meydana gelen tüm ormansızlaşmanın dörtte birinin sebebi, ormanlık alanların sığır eti veya soya gibi endüstriyel ürünler uğruna yok edilmesi. Çiftlik arazilerinin açılması ve tomrukçuluk faaliyetleri, Amazonlar’daki ormansızlaştırmanın da baş sebepleri arasında. Brezilya’nın önemli ihraç ürünlerinden sığır etine yönelik küresel talep artarken, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı da Brezilya’da üretilen soyanın daha fazla alıcı bulmasına yol açıyor. Bu da ormansızlaştırma baskısını artırıyor.

Brezilya’da başkan adaylarının çevre konularında benimsedikleri konumları derleyen Observatório do Clima [İklim Gözlemevi] kuruluşunun genel sekreteri Carlos Rittl, “Bolsonaro’nun olası galibiyeti kuşkusuz Brezilya’nın küresel iklim değişikliği mücadelesindeki lider konumunu kaybetmesine yol açacak, bu da aynı zamanda küresel ısınma karşıtı çabalar için büyük bir engel teşkil edecek” diye konuşuyor.

Sengupta’ya göre, Bolsonaro işbaşına gelirse Brezilya’nın çevre politikaları büyük ihtimalle geriye gidecek fakat bu politikalardaki kararlılığın azalması zaten birkaç senedir gözlenmekte. Çevre politikaları yakın zamana kadar küresel çapta övgü alan Brezilya, Paris Anlaşması kapsamında karbon salınımlarında önemli bir düşüş sözü verdiği gibi, illegal ormansızlaştırmanın da 2030 itibarıyla sıfıra indirileceği taahhüdünde bulunmuştu. Ancak 2005’te azalmaya başlayan ormansızlaştırmanın ilerleyen yıllarda tekrar artış eğilimi gösterdiği belirtiliyor. Brezilya’nın ulusal uzay araştırmaları enstitüsü INPE’ye göre, Ağustos 2015 ile Temmuz 2016 arasındaki dönemde 7 bin 769 kilometrekarelik orman alanı yok oldu.

Sengupta son yıllarda sol görüşlü siyasetçilerin yerli topluluklara ait yaşam alanlarının korunması hakkında seslerini eskisi kadar yükseltmediğini, Dilma Rousseff’in başkanlığı döneminde (2011-2016) hem yerel topluluklara ait rezerv alanlarının belirlenmesi çalışmalarının yavaşladığını hem de ormansızlaştırma oranlarının arttığını kaydediyor. Elbette Brezilya’da etkili olan resesyon sebebiyle Çevre Bakanlığı bütçelerinde meydana gelen azımsanamaz kesintilerin etkisi de atlanmamalı.

Brezilyalı bilim insanlarınca gerçekleştirilen ve Nature’da yayınlanan bir çalışmaya göre, Brezilya’da siyaset erki ile piyasa arasındaki siyasal pazarlık süreçleri Paris Anlaşması’nca belirlenen salım azaltım hedeflerinin yakalanmasını önleyebilir. Çalışma hâlihazırdaki yönetimin geçici yasalar ve yönetmelikler çıkararak çevresel izin gereksinimlerini düşürdüğü, yerel topluluklara ait toprakların tanınmasını engellediği, koruma alanlarını daralttığı ve kanunsuzca ormansızlaştırılan alanlardan kazanç elde edilmesinin önünü açtığını, karşılığında da bu eylemlerden yarar gören kesimlerden siyasal destek beklediğini aktarıyor. Global Witness’ın hazırladığı yıllık raporların tümünde, dünyada çevre en fazla çevre aktivistinin katledildiği ülkenin Brezilya olarak belirlenmesi, bu siyasal pazarlık mekanizmalarının cezasızlığı da kapsadığı izlenimini uyandırıyor. Raporlarda, yerel seçkinler ile merkezi idare arasındaki yatırım anlaşmalarının çevre savunucularını savunmasız bıraktığının altı çiziliyor. Global Witness raporlarına göre Brezilya’da 2016 yılında 61 çevre aktivisti katledildi, öldürülen çevre savunucularının sayısı 2017’deyse 57 olarak belirlendi.

Global Witness tarafından yapılan araştırmada, daha önceki yıllarda olduğu gibi 2017’de de ülkelere göre öldürülen çevre savunucuları listesinde ilk sırada Brezilya geldi

Ormansızlaştırmanın karbon salımı cinsinden bir bedeli var. Global Forest Watch tarafından hazırlanan rapor, orman örtüsünün ortadan kaybolması yüzünden 2015 ile 2017 arasındaki dönemde tropikal ülkelerde her yıl ortalama 4.8 gigatonluk karbondioksit salımı meydana geldiğini aktarıyor. Bu da 85 milyon arabanın kullanım ömürleri boyunca egzozlarından çıkacak salım değerine eşit. Eğer tropikal ormanlar bu hızla yok olmaya devam ederse, Paris Anlaşması’yla öngörülen küresel sıcaklık artışını sınırlama hedeflerini tutturmak imkânsızlaşacak.

*Somini Sengupta tarafından The New York Times için kaleme alınan What’s at Stake in Brazil’s Election? The Future of the Amazon başlıklı makaleden Türkçeye uyarlanmıştır.