Türkiye’de pek çok kişi hakkında IŞİD’in Türkiye Emiri yakıştırması yapıldı. Son olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, geçtiğimiz günlerde Adana’da yakalanıp tutuklanan Mahmut Özden hakkında aynı tanımı kullandı. Adana’daki IŞİD yapılanmasının geçmişte Irak el-Kaide’siyle ilişki kurup bünyesinden İlhami Balı ve Hasan Aydın gibi isimleri çıkarmasına ek olarak, 2019’da el-Bağdadi’nin videosunda görülen Vilayet Türkiye tanımı sonrasında Türkiye’den resmen IŞİD’e biat eden bir grubun ortaya çıkması, IŞİD’in Türkiye Emiri tanımının ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor
Doğu Eroğlu (3 Eylül 2020 Medyascope)
Birkaç gündür IŞİD’in Türkiye Emiri olduğu ileri sürülen bir kişinin polis tarafından yakalandığı iddiası ülke gündeminin ilk sıralarında.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 48 yaşındaki Mahmut Özden’in Adana’da yakalanışını 1 Eylül 2020’de, “DEAŞ’ın sözde Türkiye Emiri önemli planlarla yakalandı ve tutuklandı” sözleriyle duyurdu.
Çok geçmeden Özden’in birden çok defa gözaltına alınıp tutuklandığı ortaya çıktı ve Bakan Soylu’nun açıklaması karışık tepkilere yol açtı. Kritiklerin bir kısmı Özden’in sürekli yakalanıp bırakılan –güvenlikçi jargonuyla– bilinen bir şahıs olduğunu öne sürüp açıklamanın bir halkla ilişkiler hamlesi olabileceğinin altını çizerken, bazı eleştiriler ise IŞİD’in Türkiye Emiri titrine sahip birinin nasıl olup da sürekli tutuklanıp serbest kalabildiğine odaklandı.
IŞİD’in Türkiye Emiri olduğu ileri sürülen Özden’in adının geçtiği haberler gerçekten soru işaretlerine yol açıyor:
Temmuz 2017: Mahmut Özden ilk olarak, Adana’da İncirlik Hava Üssü’ne yönelik saldırı planı yaptığı iddia edilen bir IŞİD hücresinin mensubu olduğu gerekçesiyle, Temmuz 2017’de gözaltına alındı. İlgili haberlerde, gözaltına alınanlar arasında sözde Adana Emiri Abdülkerim Çakar’ın da bulunduğu belirtiliyordu.
Eylül 2017: Özden’in ismi, Adana’da 8 Eylül 2017’de düzenlenen IŞİD operasyonunda bir kere daha geçti. Bu defa bir saldırı girişiminden söz edilmiyor, Özden’in örgütleme faaliyeti yürüttüğü ve IŞİD’e örgütlediği kişi başına 2,000-7,000 dolar arasında değişen ücretler aldığı ileri sürülüyordu.
Temmuz 2018: Adana’daki IŞİD karşıtı operasyonlar sırasında Temmuz 2018’de bir kez daha gözaltına alınan Özden hakkındaki iddialara, Suriyeli sivilleri Türkiye’de tedavi ettirip onlar üzerinden para kazandığı da eklendi.
Mart 2019: Anadolu Ajansı tarafından yayınlanan ve IŞİD karşıtı mücadeledeki gelişmelerin derlendiği aylık bültenlerin Mart 2019 edisyonunda, IŞİD soruşturması kapsamında yakalanan Mahmut Özden’e altı yıl üç ay ceza verildiği bilgisi yer aldı.
Temmuz 2019: Mahmut Özden Temmuz 2019’da bir kez daha IŞİD operasyonlarıyla birlikte anıldı. Bu defa Mahmut Özden’in kendini IŞİD’in Adana Emiri olarak tanıtıp Adanalı esnaftan haraç aldığı öne sürülüyordu. Ajanslara göre, Özden Temmuz 2019’da yine tutuklandı.
20 Ağustos tarihli son tutuklama hakkında Emniyet kaynakları ve İçişleri Bakanı Soylu, Hüseyin Sağır isimli kişinin İstanbul’da gözaltına alınması üzerinden Mahmut Özden’e ulaşıldığını aktarıyor.
İstanbul’da Taksim Meydanı etrafında keşif yapan ve eylem hazırlığında olduğu ileri sürülen Sağır’ın yakalanışı geçtiğimiz hafta basına duyurulmuştu. Emniyet tarafından ajanslara verilen bilgiye göre, Gaziantep’ten İstanbul’a gelen Sağır’ın kaldığı otel odasında Kalaşnikof tipi tüfek ve şarjörler bulunmuştu. Sağır’ın yakalanmasıyla ilgili haberler ajanslara 25 Ağustos tarihinde düştü ancak Abdülkadir Selvi’nin İçişleri Bakanı Soylu’dan aktardığına göre, Sağır 18 Ağustos’ta yakalanmıştı.
Emniyete göre Mahmut Özden’e, Sağır’ın sorgusu sonrasında ulaşıldı.
Sağır’a eylem talimatının Mahmut Özden tarafından verildiği anlaşılınca, Özden de 20 Ağustos’ta Adana’da gözaltına alınıp İstanbul’a getirildi. Emniyet ulaştığı dijital bulgular arasında, IŞİD’in Suriye ve Irak’taki kadrolarından Özden’e gönderilmiş şifreli mesajlara rastladığını bildiriyor.
Bakan Soylu’nun yaptığı DEAŞ’ın sözde Türkiye Emiri yakıştırmasını sınamak için henüz elimizde bahse konu dijital bulgular yok. Ancak yine de Adana’daki geçmiş IŞİD örgütlenmesine, Özden’in profiline ve IŞİD’in Türkiye Emirliği titrinin ifade ettiklerine göz atabiliriz.
Adana’daki IŞİD yapılanması: Irak el-Kaidesi’nin eski ortağı
Türkiye kamuoyu IŞİD’in Adana’daki yapılanmasını, IŞİD’e esir düşen piyade erler Sefter Taş ile Fethi Şahin’in yakılarak öldürüldüğü anların yer aldığı Haçlı Kalkanı (Türkiye’nin düzenlediği Fırat Kalkanı Operasyonuna atıfla IŞİD videoyu bu isimle duyurdu) isimli videonun yayınlanmasıyla dikkate almaya başladı.
Videoda Taş ve Şahin’i uzaktan kumandalı infaz düzeneğine getiren kişilerden biri olan Adanalı Hasan Aydın infazın ardından, “Ey Türkiye! Siz Müslümanları yaktınız, Amerika’ya İncirlik’i açtınız! Onlar oradan kaldırdıkları uçaklarıyla İslam Devleti askerlerini vurdu. Hepinizin sonu bu şekilde olacak!” diye konuşuyordu. Adanalı Hasan Aydın’ın daha önce IŞİD bağlantılı sebeplerle gözaltına alınıp serbest bırakıldığı, hatta hapis cezası aldığı anlaşılınca, Taş ve Şahin’in öldürülmesi kadar idarenin ihmali de konuşulmaya başlandı.
Fakat hem Hasan Aydın’ın hem de Adana’daki yapılanmanın radikal İslamcı örgütlerle ilişikleri IŞİD öncesine dayanıyor.
Adana’da, emniyet birimlerinin Sanayi Grubu olarak tanımladığı yapılanma, 2010’da el-Kaide propagandası yürüttüğü gerekçesiyle 10 ay hapis yatan Mehmet Gök’ün etrafında oluşmuştu. Gök’e bağlı olarak çalışan kişiler Hatay ve Gaziantep üzerinden yerli ve yabancı mücahitlerin sınırı geçmesini sağlıyor, Adana ve diğer kentlerde örgütleme çalışması yapıp sohbet toplantıları düzenliyor, örgütledikleri kişilerin çocuklarına yönelik medreseler oluşturuyordu. Farklı kişiler adına çıkartılmış cep telefonu hatları ise Adana’dan Irak’a gönderiliyordu.
Sanayi Grubunun faaliyetlerinin fark edilmesi sonrasında, Nisan 2012’de Mehmet Gök’ün de aralarında olduğu yedi kişi tutuklandı. Tutuklananlardan biri Haçlı Kalkanı videosunda yer alan Hasan Aydın’dı. Tutuklanan isimlerden bir diğeri ise 2014’ten sonra IŞİD’in Türkiye’yle olan sınırlarını yönetecek İlhami Balı’ydı. Balı’nın o dönemde Hatay-Reyhanlı’da bir dükkânı bulunuyordu ama Sanayi Grubu’nda Mehmet Gök’le birlikte çalışmayı da sürdürüyordu.
Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2012’de hazırlanan iddianameye göre, Sanayi Grubu Irak’ta faaliyet gösteren Irak el-Kaide’siyle iş birliği halindeydi.
Adana Emniyetine 19 Ocak 2012’de ulaşan bir ihbar mektubu, Mehmet Gök ve Sanayi Grubu tarafından örgütlenen kişilerin akıbeti hakkında fikir veriyor: “2011 yılı Eylül ayından bu yana kayıp olan Hüseyin Kökel isimli bir kardeş var. Ailesi perişan oldu. Bu çocuğu cihada göndermişler ağabey… ‘Irak’ta kendimi patlatacağım diyormuş. Bu işi de demircilik yapan Mehmet Ağabey [Mehmet Gök] var, o yapmış̧. Hatta beraber çıkmışlar kaybolduğu gün de… [Mehmet Gök] pasaportla çıkmış̧, Hüseyin kardeş̧ kaçak gitmiş̧ ağabey… Bu adam daha ne kadar insanı zehirleyecek? Genç̧ çocukları kandırıp Irak’a amel-i istişhadi [intihar eylemi] için gönderiyor.”
Hüseyin Kökel Türkiye’den ayrıldıktan birkaç ay sonra ailesini arayıp cihada katılmak üzere Irak’a gittiğini söyledi. Sonrasındaysa Hüseyin Kökel’in, içerisine el yapımı patlayıcıların yerleştirildiği bir araç kullanırken Irak’ta yakalanıp tutuklandığı, Bağdat Büyükelçiliği tarafından ailesine bildirildi.
Adana’daki yapılanma ile Irak el-Kaidesi arasındaki en azından 2010’a kadar uzanan bu iş birliği, İlhami Balı’nın IŞİD’in ortaya çıkışı sonrasında edindiği yüksek pozisyonu (Balı IŞİD’in Türkiye Sınır Emiri olarak görev yaptı) ve Hasan Aydın’ın propaganda videolarında gözüken infazcılardan biri olmasını açıklar nitelikte.
2 Nisan 2012’de tutuklanan Sanayi Grubu üyeleri cezaevinde çok kalmadı. İlhami Balı ve Sanayi Grubu’nun diğer üç mensubu 19 Eylül 2012’de, Hasan Aydın ve Mehmet Gök ise 3 Aralık 2012’de tahliye oldu. Adana’daki yargılamada, 24 Kasım 2015 tarihinde Mehmet Gök’e 10 yıl, Sanayi Grubu’nun diğer mensuplarına ise altı yıl üç ay ceza verildi. Ancak salıverilmeleri ile hükmün verilmesi arasında geçen sürede İlhami Balı IŞİD’in Türkiye Sınır Emiri olmuş, Hasan Aydın ise 2015’te Suriye’ye geçmek isterken gözaltına alınmasına karşın adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış, serbest kalmasının ardından IŞİD’e gitmeyi başarmıştı.
Sürekli yakalanıp bırakılmak bir parametre olmak zorunda değil
Sanayi Grubu’nun gösterdiği bir şey varsa o da çokça gözaltına alınıp serbest kalan kişilerin kolayca göz ardı edilmemesi gerektiği.
İlhami Balı ya da Hasan Aydın gibi sonradan nüfuzlu IŞİD mensuplarına dönüşen kişilerin yakalanıp serbest bırakılmış olmasına bakarsak, birçok defa gözaltına alınıp tutuklanmış Özden hakkında kolayca yargıya varmanın mümkün olmadığı anlaşılacaktır.
Daha önce yakalanıp serbest bırakılmış olması, Mahmut Özden’in açıklanandan daha az önemli bir figür olduğu anlamına gelmek zorunda değil.
Fakat yine de Özden’in alışılagelmedik profili, üstlenmiş olabileceği görev hakkında soru işaretleri yaratıyor.
Özden’in gözaltına alınması ya da tutuklanmasına yol açan olayların bir kısmı, Türkiye’deki IŞİD faaliyetlerinden çıkar elde etmeye çalışan kişileri akla getiriyor. IŞİD’in ihtiyaç duyduğu malzemeleri örgüte fahiş fiyata satanlara, IŞİD’in yaralılarını tedavi ettirip sağlık harcamalarını tutarından fazla fatura eden (IŞİD’le örgütsel bağı olmayan, tamamen ticari iş birliği yapan) üçüncü şahıslara rastlanmıştı ama hem IŞİD kimliğini sahiplenen hem de bu kimliği çıkar elde etmek için kullanan kişiler ender görüldü. IŞİD’in Türkiye-Suriye sınırlarında rahatça hareket edebildiği ve topraklarını genişlettiği dönemlerde otomobil ya da tarihi eser kaçakçılığı üzerinden kazanç elde eden IŞİD mensupları olduğu biliniyor ancak bu kişiler hem parçası oldukları topluluklarda çıkar odaklı hareket etmelerinden ötürü hor görüldü hem de prestijli görevler üstlenmedi. Bu anlamda haraç alma, sığınmacıları dolandırma ya da örgütlenen kişi başına kazanç elde etme iddialarıyla anılan Mahmut Özden’in kazanç söylentilerinin odağı olması, Türkiye’deki IŞİD yapılanması içinde yüksek bir konumda bulunması ihtimalini azaltıyor.
Fakat önemli olan Özden’in dışarıdan nasıl göründüğü ya da ihtimaller değil, maddi olguların neyi işaret ettiği. İçişleri Bakanı Soylu ve Emniyet tarafından yapılan DEAŞ’ın sözde Türkiye Emiri yakıştırmasına yol açan dijital bulgulara erişemediğimiz için sınamamızın şimdilik son aşaması, IŞİD’in Türkiye Emirliği gibi bir konumun gerçekten olup olmadığı.
IŞİD’in Türkiye Emirliği: Böyle bir pozisyon olması mümkün mü?
Yabancı vatandaşların ve pek çok lojistik ihtiyacın Türkiye üzerinden IŞİD’e geçirildiği, IŞİD’in Suriye ve Irak’ta toprak üzerinde egemenlik kurduğu dönemde, Türkiye’de IŞİD’e bağlı yaygın bir hiyerarşi oluşturulduğuna dair önemli bir bulgu yok.
Türkiye içinde yapılan soruşturmalarda IŞİD’in komuta kademesi ile Türkiye’deki Selefi komüniteler arasında ast-üst ilişkisini gösteren bir bulguya rastlanmadığı gibi, IŞİD’in Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan idari belgelerinde de Türkiye Emiri gibi bir titre ya da Türkiye Vilayeti veya Türkiye Emirliği gibi idari birimlere rastlanmadı.
Ancak bu IŞİD komuta kademesi ile Türkiye’deki birimler arasında hiç temas kurulmadığı anlamına da gelmiyor.
IŞİD’in yüksek komuta kademesi Türkiye’deki üç farklı grupla temas halindeydi:
Şirket: Türkiye üzerinden yabancı şahısların Suriye’ye geçişlerini, askeri malzeme tedariki ve trafiğini (Çoğunluğu alımı için özel izin gerektirmeyen silah dürbünü, yer bulucu, mesafe ölçer gibi tali cihazlar) yöneten İslam Devleti Türkiye Kolu. Birkaç yabancıdan oluşan bu grup Türkiye’ye gelecek yabancılar hakkında IŞİD komuta kademesinden bilgi alıyor, bu şahısları Türkiye’deki havalimanları veya kara sınırlarında karşıladıktan sonra, Türkiye içindeki seyahatlerini ayarlayıp IŞİD’e geçişlerini sağlıyordu. Bu grup Türkiye’deki yerel IŞİD örgütlenmeleriyle zaman zaman iş birliği yapsa da yerel yapılanmalar üzerinde herhangi bir otoriteye sahip değildi.
Türkiye Sınır Emirliği: IŞİD ile Türkiye’nin paylaştığı kara sınırını IŞİD adına uzun süre denetleyen birim. Türkiye’nin güneyindeki üç temel noktada (Kilis-Elbeyli, Gaziantep-Karkamış ve Şanlıurfa-Akçakale) insan, malzeme ve taşıt geçişlerini kontrol ediyor, geçişlerin ancak IŞİD komuta kademesinin onayıyla gerçekleşmesini güvence altına alıyordu. Kilis-Elbeyli’de yaşayan ve sınırı buradan yöneten İlhami Balı [Künye: Ebu Bekir] uzun süre Türkiye Sınır Emiri olarak görev yaptı.
Gaziantep Yapılanması: Türkiye toprakları içindeki pek çok şiddet eyleminin faili olan grup. Belgeler Gaziantep Yapılanması ile IŞİD’in yüksek komuta kademesi arasındaki temasın 2014 öncesinde başlamış olabileceğini gösteriyor. Yazışmalara göre Gaziantep Yapılanması, Türkiye içindeki bir vurucu güç olarak görev yapma teklifini IŞİD yönetimine iletmiş ve bu talep olumlu karşılanmıştı. IŞİD komuta kademesi kendi komutanları aracılığıyla Gaziantep Yapılanmasına, eylemlerinde izlenmesi gereken temel ilkeleri iletiyor, Gaziantep Yapılanması ise kendi belirlediği hedeflere yönelik eylemler için hazırlık yaptıktan sonra IŞİD yönetiminden eylemleri gerçekleştirmek için onay alıyordu. Eylemlerde kullanılan EYP’ler (el yapımı patlayıcı) için gerekli hammadde, grubun masrafları için maddi kaynak ve eğitim IŞİD tarafından Gaziantep Yapılanmasına sağlandı. Yapılanmanın başında Yunus Durmaz [Künye: Abdullatif Efe Türki] bulunuyordu.
IŞİD’in Türkiye Emiri yakıştırması daha önce farklı kişiler için defalarca kullanıldı.
Bu kişilerin en bilinenlerinden biri Türkiye Sınır Emirliği görevini uzun süre yürütmüş İlhami Balı. Türkiye ile IŞİD’in egemenliğindeki topraklar arasındaki tüm geçişleri, IŞİD Hudut İdaresine bağlı olarak denetleyen kişi olduğundan, Balı’yı Türkiye’de gerçekleştirilen şiddet eylemlerinin neredeyse tümüyle ilişkilendirmek de mümkün. Biraz da bu özelliği yüzünden, yerel yapılanmalar ya da kendi sınır birimi dışındaki gruplar üzerinde herhangi bir otoritesi bulunmayan Balı için IŞİD’in Türkiye Emiri yakıştırması pek çok defa yapıldı.
Gaziantep Yapılanması eylemlerinin Türkiye’ye büyük etki yapması sebebiyle, grubun başındaki Yunus Durmaz’ın IŞİD’in Türkiye Emiri olduğu sıkça söylendi. Ancak Gaziantep Yapılanması Türkiye’de IŞİD’e destek vermiş topluluklarca bile aşırıcı bulunan, sadece Türkiye içinde şiddet eylemi yapmayı kendine misyon edinmiş bir topluluktu. Diğer komünitelerin aksine propaganda veya cihada katılımlara yönelik örgütleme çalışması dahi yapmayan grubun başındaki Yunus Durmaz da kendini Gaziantep Emiri olarak tanımlıyordu.
IŞİD’in Türkiye Emiri olduğu öne sürülen kişiler arasında Halis Bayancuk [Künye: Ebu Hanzala] da bulunuyor. Türkiye’deki Selefi komünitenin en tanınmış simasının Bayancuk olduğu doğru ancak Bayancuk ile IŞİD arasında hiyerarşik bir ilişki olduğunu söylemek mümkün değil. 2015’te tutuklanışına kadar IŞİD’in propaganda ve örgütleme faaliyetlerine söylem düzeyinde destek vermekle suçlansa da IŞİD’e biat etmiş isimler ile Bayancuk arasındaki gerilim bu tarihten sonra hep arttı.
Yani 2019’a gelininceye dek IŞİD’in Türkiye içindeki sınırlı birimle doğrudan temas kurduğunu, yerel topluluklarınsa vekiller yoluyla ve kendi istedikleri ölçüde IŞİD’le ilişki yürüttüğünü söylemek mümkün. Ancak 2019’daki gelişmeler bu tabloyu değiştirdi.
4 Temmuz 2014’te Musul’daki hutbesinin ardından kamera karşısına geçmemiş olan IŞİD halifesi Ebubekir el-Bağdadi, yeni bir videoyla 29 Nisan 2019’da takipçilerine seslendi. Videoda Türkiye açısından en dikkate değer ayrıntı, el-Bağdadi ile kurmaylarının ellerinde tuttuğu dosyalardan birinde Türkiye Vilayeti yazısının bulunmasıydı.
Küresel halifelik vizyonu uyarınca, IŞİD’e biat eden grupların IŞİD üst komutasıyla eşgüdümlü biçimde faaliyet yürüttüğü bölgeler, IŞİD tarafından vilayet olarak anılıyor. el-Bağdadi’nin göründüğü videoda Türkiye’nin de bir vilayet olarak nitelenmesi, Türkiye’de IŞİD’e biat etmiş ve doğrudan IŞİD yönetiminin talimatları doğrultusunda hareket eden yeni bir yapılanmanın olabileceği değerlendirmelerine yol açmıştı.
Çok geçmeden ortaya çıkan yeni bir video bu varsayımı doğruladı.
Temmuz 2019’da Türkçe konuşan kişilerin el-Bağdadi’ye bağlılık yemini ettiği bir video IŞİD’e bağlı Amaq Haber Ajansı tarafından yayınlandı.
Diğer bir deyişle, 2019’a dek mevcut değildiyse bile artık Türkiye’de IŞİD komutasından doğrudan talimat alan, emir-komuta zinciri içinde hareket eden bir yapı olabilir. Böyle bir yapı Temmuz 2019’da yayınlanan videoda iddia edildiği gibi mevcutsa, IŞİD’in Türkiye Emirliği gibi bir pozisyon da elbette olabilir.
Yani daha önce mesafeli yaklaşılan bu görev tanımının varlığı için artık daha somut koşullar mevcut. Dolayısıyla Emniyet ve İçişleri Bakanı Soylu Mahmut Özden için bu tanımı kullanması, basitçe bir halkla ilişkiler çalışması olarak yorumlanmamalı. En azından ilgili çıkarıma yol açan deliller ortaya çıkana dek.
Güveni azaltan şeffaflık eksikliği
2016’da Fırat Kalkanı Harekatının başlaması ve 1 Ocak 2017’deki Reina Saldırısı sonrasında Türkiye’de idarenin IŞİD karşıtı mücadeleyi artırdığı doğru.
el-Bağdadi’nin 16 Eylül 2019’da yayınladığı sesli mesajın ardından IŞİD küresel bir kampanya yürütmüş, pek çok IŞİD destekçisi belirlenen anahtar kelimeleri ve kendi mesajlarını kağıtlara yazarak sosyal medyada paylaşmıştı. Türkiye’den de pek çok takipçi küresel çağrıya uyarak kendi Türkçe mesajlarını paylaşmıştı. Güvenlik birimleri Vilayet Türkiye ilanı ve Türkçe biat videosu sonrasında gelen bu kampanyayı görmezden gelmedi ve IŞİD’e destek mesajı paylaşan kişilerin bir kısmı gözaltına alındı.
Ancak özellikle son dönemde yakalanan, yüksek profilli olduğu ileri sürülen kişilerle ilgili ciddi bir şeffaflık eksikliği söz konusu.
Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım 2019’da el-Bağdadi’nin öldürüldüğü operasyondan sonra yaptığı açıklamada el-Bağdadi’nin eşi, kız kardeşi ve eniştesinin Türkiye’de yakalandığını duyurdu. el-Bağdadi’nin akrabalarıyla ilgili daha sonra Emniyet ya da İçişleri Bakanlığından herhangi bir açıklama gelmedi.
Şubat 2020’de Bursa’da IŞİD’in üst düzey yöneticilerinden, Ebu Hayel ya da Ebu Taki el-Şami künyeleriyle bilinen Yusuf Amer el-Marhun’un yakalandığı duyuruldu. Suriye İç Savaşı sırasında IŞİD saflarında yer alıp insanlığa karşı suç işleyen kişilerin yakalanması için, bu kişiler hakkındaki bilgileri yaygınlaştıran ECAVT [Euphrates Center Against Violence and Terrorism, TUR. Fırat Şiddet ve Terörle Mücadele Merkezi] yakalanan kişinin IŞİD döneminde Fırat Vilayeti Güvenlik Emiri olarak görev yapan el-Marhun olduğunu doğruladı ancak idare el-Marhun’la ilgili ek bilgi paylaşmadı.
Son olarak Haziran 2020’de, Sefter Taş ve Fethi Şahin’in yakılarak öldürülmesi emrini verdiği iddia edilen Ebu Abdullah el-Şamikünyeli bir IŞİD yöneticisinin Gaziantep’te yakalanıp tutuklandığı bildirildi ancak hiçbir ayrıntı basınla paylaşılmadı.
Sürekli yüksek profilli IŞİD yöneticilerinin yakalandığı haberlerinin güvenlik birimlerince ajanslara aktarılmasına karşın bu kişiler hakkında hiçbir ayrıntının kamuoyuna iletilmemesi, sağlıklı bir kuşkuculuğa değil güvensizliğe yol açıyor. Mahmut Özden hakkındaki IŞİD’in Türkiye Emiri nitelemesinin de –bu titr için somut koşullar artık oluşmuş olsa bile– eleştiri toplamasının sebebi biraz da bu.