İlk yayın: 12 Ekim 2011 @ homoinsurrectus.wordpress.com
Wall Street İşgali hareketi birinci ayını doldurmaya doğru ilerlerken, Hareket bilgi kirliliğine karşı ve kamuoyunca daha doğru anlaşılabilmek adına kendi yayın organını oluşturdu. İlk sayısı Ekim ayı başlarında yayınlanan 4 sayfalık gazete, hem işgal edilen Wall Street’e, hem de ekonomi haberlerine yoğunlaşan Wall Street Journal gazetesine atıfta bulunarak. “Occupied Wall Street Journal” ismini aldı.
Evlerimizden atılıp sokağa itildik
David Kempa
Çeviri: Doğu Eroğlu
Çeviri Editörü: Ayşe Cankız Çevik
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/pushed-out-of-our-homes/
Türkçe çevirisi: http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/evlerimizden-atilip-sokaga-itildik/
Ben Crown Heights’ta yaşayan 27 yaşında bir gazeteciyim. Meslek prensibi olarak, örgütleri veya hareketleri içselleştirmem. Objektif olmak durumundayım. Hikayenin tümünü yakalamalıyım. Olaya tüm açılardan bakabilmeliyim. Hiçbir kişisel bağlantının yapacağım işi etkilemesine izin vermemeliyim. Yargılarda bulunmamalıyım (O işi reklam departmanlarına bıraktık!). Yargılarda bulunmak, bizler için, karanlık tarafa geçmek demektir.
Bütün bunlara rağmen, Wall Street İşgali hareketine olan bağlılığımı ilan ediyorum.
28 Eylül Çarşamba sabahı Wisconsin’deki Brüksel kasabasından yola çıktım. Tipik bir Orta Batı kasabasıdır; yüzlerle ifade edilen nüfus, bir tane benzin istasyonu, bir kaç kilise ve bir sürü de bar. Annem ve üvey babam orada yaşıyorlar. Yanlarına, evlerinden taşınmalarına yardımcı olmak için gitmiştim.
Aslında artık bir evleri olduğu pek söylenemez. Eski evlerinin yeni sahibi Freddie Mac. Bank of America ile birlikte annemi ve üvey babamı kapı dışarı ettiler.
O ev yüz yıldan fazla bir süredir üvey babamın ailesine aitti. Üvey babam bundan yaklaşık 10 yıl kadar önce annemle birlikte evi yeniden tasarlamıştı. Evin, benim ve kız kardeşimin ileride çocuklarımızla birlikte onları ziyarete gittiğimizde kalabileceğimiz sayıda odası olması için yapılmıştı tüm bu değişiklikler. Bu hayaller artık geçerliliğini yitirdi.
Durumu tümüyle sindirebilmem oldukça zor. Bütün odalar boşaltılana ve eşyalar kolilere yerleştirilene kadar da durumun gerçekliğini sindirebileceğimi zannetmiyorum.
Yaşanan şey oldukça sert ve kulağa hiç de adil gelmiyor. Mali kurtarma kapsamında Bank of America hükümetten zaten 100 milyar dolar almamış mıydı? 2010 yılındaki 4.4 milyar dolar kârlarına ek olarak bir de IRS’ten 1.9 milyar dolarlık bir vergi iadesi gelmemiş miydi? Kredileri alanlar iflas edecektiyse sayısız yüksek riskli kredi dağıtan ve hükümetçe finanse edilen Freddie Mac gibi kuruluşlarca koruma altına alınan Bank of America niçin hükümetçe kurtarıldı? Durum size mantıklı geliyor mu?
2010 yılının Ocak ayında New York’a taşındım ve giderek kötüleşen ekonomik krize rağmen Thomson Reuters’ta bir stajyerlik ayarlamayı başardım. Aslen ücretsiz stajyerlik olarak tasarlanan pozisyon için bana saatlik ödeme yapmaları için şirketi ikna etmeyi becerdim. Haftalık 20 saat olan anlaşmamız zaman içerisinde tam zamanlı hale geldi. Yaz geldiğinde ise bana maaşlı bir pozisyon teklif etmeye karar verdiler. Çok mutluydum.
Aynı hisler yaptığım iş için ise geçerli değildi. Her şeyden önce, yaptığım işin gazetecilikle alakası yoktu. Düzenli olarak şirket için bültenler hazırlıyordum. Thomson Reuters çalışanı veya bir bankada yönetici değilseniz yazdığım bültenleri hiçbir zaman okumamışsınız demektir. İkincisi, kendimi iyi bir iş yapıyormuşum gibi hissetmiyordum. Şirketin tüm dünyadaki finans pazarlarını takip ederek brokerlar ve milyonerlere bilgi veren küresel borsa ağı için bir bülten çıkartıyordum.
Müşterilerimiz dünyanın en güçlü insanlarıydılar.
Acı çekenleri rahatlat. Rahatlara acı çektir. Bir gazetecinin yapmaya can attığı şey işte budur. Peki ya ben? Ben rahatları daha da rahatlatıyordum.
Ekonomist Edward Wolff’un çalışması gösteriyor ki, 2007 yılı itibarıyla en tepedeki %1’lik kesim, ABD’deki edinilmiş servetin %34.6’sına sahip. Yine Wolff’a göre, gelir dağılımı bu tepedeki %1 içinde de adaletli değil, %1’lik kesimin sahip olduğu servetin çok büyük bir kısmı %0,1’lik kesimde toplanıyor. Bu küçücük kesimi ise finansçılar ve banka sektöründeki sermayedarlar oluşturuyor.
Bu durum beni rahatsız etti. Hem de çok. Yaptığım işin prensiplerime aykırı olduğunu fark etmemle birlikte sağlığım bozulmaya başladı. Depresif bir ruh haline büründüm. Daha az yemek yer oldum. Uykularım ise düzensizleşti. Eskisine göre iki kat daha fazla içki içer oldum.
En sonunda Ağustos ayında işten ayrıldım. O günden beri serbest çalışıyorum. Şimdiye kadar her şey çok güzel geçti. Evet, beş parasız olabilirim ama yine de her şey çok güzel.
Arizona’dayken ABD-Meksika sınır sorunlarıyla ilgili yazılar yazardım, güney Meksika’da da bir süre göçmen işçiler konusunu işlemiştim. New York’ta ise polis şiddetine yoğunlaştım. Finans veya ulusal siyaset hakkında yazmak aklımın ucundan bile geçmedi. Ülkenin içinden geçtiği ekonomik krize değinmek dahi istemedim.
Ama günün birinde Freddie Mac ve Bank of America annemi evinden attı.
İşte buradayım. Adanmış halde. Diyaloğa. Harekete. Akranım genç kadın ve erkeklerin Liberty Plaza’da kamp kurup adına “Devrim” dedikleri şeye.
Arkadaşlarım şimdiden aklımı kaçırdığımı söylemeye başladılar. Onlara göre Wall Street İşgali bir avuç pis, işsiz veletin başının altından çıkan, ne talep edildiği bile belli olmayan, öylesine davul çalıp polislere diklendikleri bir şamata. Ama benim gördüğüm bu değil.
Hareket, neyle mücadele ettiğinin son derece bilincinde. 46 milyon Amerikalı’yı sefalet içinde yaşamaya mahkum eden akıl almaz derecedeki adaletsiz gelir dağılımıyla savaşıyorlar (46 milyon rakamının devlet tarafından oluşturulduğunun, yıllık 19.000$ kazanan bir ailenin devletçe yoksul sayılmadığını belirtmek isterim). Wall Street’in ve Capitol Hill’in (ABD Kongre Binası) birbiriyle aynı şey olduğu gerçeğiyle savaşıyorlar. Tüm kuvvetleriyle Amerikan orta sınıfının yok oluşuna karşı savaşıyorlar. Basitçe ifade etmek gerekirse, aç gözlülükle savaşıyorlar.
Bunun yeni bir durum olduğunu söyleyebilirim. Organizasyonun henüz kimilerinin olmasını arzu ettiği noktada olmadığı açık. Talepler ise henüz netleştirilebilmiş değil.
Fakat İşgal daha ikinci haftasında ve kimsenin hayal edemeyeceği bir hızla ivme kazanıyor. Küçük meydanda toplanan kalabalıkların sayısı gittikçe artıyor. Dönüşümlü kurulan yataklar meydanın batısında yer alıyor. Protesto afişleri ise meydanın kuzeyinde kalıyor. En son haberler ise birinin meydanın doğu kısmında bir kütüphane oluşturduğu yönünde.
Olaylar artık dünyanın geri kalanında da ilgi görmeye başladı. Orada bulunmak isteyip de gelemeyenler gönderdikleri yiyecek ve bağışlarla işgale destek veriyorlar. Gönüllü doktorlar sağlık merkezinin yönetimini aldılar. Tutuklanan göstericilere ise avukatlar danışmanlık yapıyor. Seçilmiş yöneticiler, müzisyenler ve pek çok tanıdık sima protestocuların arasına karışıp onlardan biri olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Olaylar gelişmeye devam ediyor.
Eğer New Yorklu iseniz ve henüz Liberty Plaza’ya uğramadıysanız hemen şimdi oraya gidin. Muazzam bir olay cereyan etmekte. Yaşattığı heyecan, eşduyum ve topluluğun mutlak birlikteliği… Ne zaman aralarında bulunsam göz yaşlarıma hakim olmak için kendimi zorluyorum. Kötü şeyler iyi insanların başına geldiği için oradalar. Annem için oradalar.
Bu hafta New York’a döndüğümde ben de orada olacağım.
Liseler, üniversiteler işgale yürüyor
Miles Kohrman
Çeviri: Cankız Çevik
Çeviri Editörü: Doğu Eroğlu
Patience Roberts, ailesi için daha iyi bir gelecek istiyor. Bu yüzden 5 Ekim günü, Newark Central Lisesi ikinci sınıf öğrencisi olan oğlu Saamad Nimo ile birlikte harekete geçti ve dayanışma içerisinde bir araya gelmiş olan binlerce öğrencinin peşisıra Wall Street İşgali’ne katıldı.
“Ben siyah ve yoksulum” diyor Nimo: “Üniversiteye gitmeyi planlıyorum ancak bu ancak ortada bir para varsa mümkün.”
Çarşamba günü Roberts ve Nimo, New York, New Jersey ve Connecticut’tan gelen lise ve üniversite öğrencilerinden oluşan kalabalık ile birlikte, yurt çapındaki öğrenci protestoların bir parçası olarak Foley Meydanı’na yürüdüler. Orada, onbinlerce sendika üyesi, siyasi önderler ve her kesimden New Yorklu, kendilerine hizmet etmeyen ekonomik sistemin dönüştürülmesi talebiyle birleşti.
New School Üniversitesi Eugene Lang Fakültesi son sınıf öğrencisi olan Sam D’Arcangelo, Wall Street İşgali için sesini yükselten pek çok kişiden biriydi.
“Öğrencilerin yer alması önemli çünkü bu ekonomik durum içerisinde en fazla tehlikede olan bizleriz. İş piyasasının şu anki haliyle, mezun olmak üzere olan pek çoğumuz, ki buna ben de dahilim, çok küçük bir umuda sahibiz.”
Yürüyüşe olan üniversite desteği de oldukça genişledi. New York School, New York Üniversitesi, Cooper Birliği ve diğerlerinin öğretmen ve idarecileri Foley Meydanı’na doğru yürüyüşe geçilmesinden hemen önce Washington Square Park’ta öğrencilere katıldılar.
Yalnızca New School’dan 137 öğretim görevlisi ve üniversite çalışanı, üniversite içerisinde dolaştırdıkları bir elektronik posta aracılığıyla imza koydukları bir bildiriyle harekete destek verdiler.
Manhattan, Batı 61. Cadde’deki Beacon Lisesi birinci sınıf öğrencisi Lupe Parino, öğretmenlerinin harekete destek vermeleri konusunda kendilerini teşvik ettiğinden bahsetti: “Eğer istersek, dersten sonra onlarla buluşup birlikte gidebileceğimizi söylediler.”
Foley Meydanı’ndaki konuşmaları dinleyip, Liberty Plaza’ya yürüdükten sonra, öğrenciler alana yeni gelenleri karşılayacak afişleri yapma işini üstlendiler. Bir kısmı ise diğer eylemlere destek vermek için iki blok güneydeki Wall Street’e yöneldiler.
CUNY Hukuk Fakültesi’nden Eugene Chen görüşlerini “Umuyoruz ki yönetim bizi duyacak ve anlayacak ki onlara oy verenler bizleriz, şirketler değil” biçiminde ifade ediyor. “Ve onlar paralarını şirketlerden aladursunlar, nihayetinde hesap verecekleri halktır.”
Manhattan 14. Cadde’deki Landmark Lisesi son sınıf öğrencisi Eric Fuentes ise “İki yıl önce uyandım” diyor. Kaykayı ve elindeki afişle eylemci kalabalıklara katılan Fuentes, artık ülkenin de uyanmasının zamanının geldiğini söyledi.
“Bizim, dünya için daha iyi bir ekonomiye ihtiyacımız var. Yalnızca Amerika için değil veya sadece belli bir grup insan için değil, herkes için!”
Eylem ve pragmatizm
Dan Glass
Çeviri: Cankız Çevik
Çeviri Editörü: Doğu Eroğlu
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/protest-and-pragmatism/
Türkçe çevirisi: http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/eylem-ve-pragmatizm/
Wall Street İşgalcilerinin finans bölgesindeki komşuları kadar, polis ile de sorun yaşamaktan uzak durmalarının tek yolu nedir? Kendi güvenliklerini ve düzenlerini kendilerinin sağlaması.
Tüm hayatını New York’ta geçirmiş olan 41 yaşındaki Brendan Burke, ilkin işgale destek vermesi için çağrılmıştı, organizasyona dair bir kaç önemli eksikliği sezinlemesi ise çok sürmedi: “Burada karmaşa hakimdi, ki burası basın merkezi. Yani, buradaki ekipmanları korumak ve merkezin işleyişinin bozulmasına karşı bir savunma hattı oluşturmak zorundasınız.” Burke, alanda istenmeyen olayların nasıl önüne geçtiklerini ise şöyle özetledi: “Ayrıca bir de güvenliği sağlamakla sorumlu kişiler var. Uzlaşmacı, gaddarlığa mahal vermeyen, işleri insanlara el sürmeden, polis gibi davranmadan halleden kişiler.”
Uzun boylu, yapılı vücutlu ve kel Burke, meydandaki kalabalığın ilgisinin sarhoşlara ya da her an olay çıkartabilme potansiyeline sahip kişilere kolayca kaydığını, bu yoğun ilginin çoğunlukla ortalığı karıştıran kişinin sakinleşmesine ya da ortamdan ayrılmasına sebep olduğunu belirtiyor.
Meydanın dışında ise, ismini vermek istemeyen bir polis memuru, üç haftalık kampları süresince işgalcilerin çoğunun sakin durduğunu, yalnızca bir adamın aşırı dozda uyuşturucu kullanımı neticesinde hastaneye kaldırıldığını aktardı. Kalabalık sebebiyle acil yardım araçlarının bölgeye ulaşımının zorlaştığını belirten polis memuru, Wall Street İşgali’ne destek veren gönüllü bir doktoru göstererek, “O sırada etrafta bir acil tıp teknisyeni olduğu için çok şanslıydı, yoksa ölmüş olabilirdi”şeklinde konuştu.
26 Eylül’den beri Liberty Plaza’da kamp kuran Bobby Cooper da, alandaki düzenin sağlanmasına yardımcı olanlardan biri. Geçmişte Brooklyn’deki partilerde bar fedailiği de yapmış olan 30 yaşındaki heykeltraş, meydandaki sağlık ve temizlik işleri, tıbbi yardım, bağışların idare edilmesi gibi işlere katkı vermenin yanında, şakayla karışık “şehir planlamacılığı” olarak ifade ettiği meselelerle de ilgileniyor.
Daha geçenlerde bir sabah, Cooper işe gitmek için parkın içinden geçmek durumunda kalan vatandaşlar için, şişme yataklar ve muşambalarla dolu dinlenme alanında bir koridor açmaya çalışıyormuş. O sırada, bazı kişilerin yerlerini değiştirmek istemeyeceklerinden endişe duymuş. Herhangi bir olumsuz tepkiyle karşılaşmamışsa da, Cooper, böyle durumlarda insanları bir şeylere zorlamanın iyi bir fikir olmadığını düşünüyor. Cooper’a göre en etkili yöntem ise şöyle: “Bölgeyi o kadar temiz ve düzenli tut ki, düzene uyma derdinde olmayanlar kendilerini burada rahat hissedemesinler!”
Galiba burada bir ironi var; göstericiler genellikle otorite karşıtı olarak addedilirler. Çevreleri New York polis teşkilatı tarafından sarılmışken, polisi kendi doğrularına göre yeniden yaratmışlar.
“Bizler devrimciyiz, ancak aynı zamanda sağ duyuya da sahibiz.” diyor Burke. “Eğer yalnızca devrimci ya da anarşist olsaydık, polisler bizi parktan derhal kovarlardı.”
Devrim evde başlar
Arun Gupta
Çeviri: Doğu Eroğlu
Çeviri Editörü: Ayşe Cankız Çevik
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/the-revolution-begins-at-home/
Türkçe çevirisi: http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/devrim-evde-baslar/
Wall Street protestoları üçüncü haftasına girdi
Wall Street’te şu sıralar olup bitenler gerçekten dikkate değer. İki haftadan uzunca bir süredir, mülksüzleştirilmişler, kapitalizmin mabedini finans ağababalarından ve onların polis ordularının tekelinden kurtarmış durumdalar.
Göstericiler, tıpkı 1930’lardaki oturma eylemleri, 1960’lardaki insan hakları hareketi ve Avrupa ile Arap Dünyası’nı etkisi altına alan demokratik isyan dalgası gibi, tarihin akışını barışçıl bir biçimde değiştirmenin fırsatını yakaladılar.
Sistem yıkıldı; 25 milyondan fazla Amerikalı işsiz, 50 milyondan fazla kişi herhangi bir sağlık güvencesine sahip olmadan hayatını sürdürüyor. Belki de 100 milyondan fazla kişi yoksulluk içinde yaşıyor. Siyasetçiler bizlere kemer sıkma politikalarını reva görürken, kodamanlar ise vergi indirimleriyle milyarlar kazanıyorlar.
Wall Street İşgali, yıl içinde İspanya, Yunanistan ve Mısır’da olduğu gibi, iktidarı kimi ödünler vermeye zorlayabilir. Bunu gerçekleştirmek için ne kadar insana gereksinim duyulduğunu ve nelerin değiştirilebileceğini kimse söylemeyez. Fakat bir araya gelebilirsek, yozlaşmış siyaseti dönüştürmek ve hedge fonlar ve kârlılık değil, insani ihtiyaçlar üzerine kurulu bir toplum düzeni yaratmanın olanağını edinebiliriz.
Herşeyi bir kenara bırakın, bundan bir yol önce Tunus ve Mısır halklarının diktatörlerini devirebileceğini hangi biriniz hayal edebiliyordu?
Her gün Aşağı Manhattan’daki Liberty Plaza’da binlerce insan bir araya geliyor ve en tepedeki 400 Amerikalı’nın geriye kalan 180 milyondan daha büyük bir servet edinmesine imkan tanıyan düzenin nasıl değiştirebileceklerini tartışıyorlar.
Medyanın ve polisin hakim sınıfın oyuncakları haline geldiği bir zeminde, böylesi bir demokrasi festivalinin filizlenmesi gerçekten şaşırtıcı. New York Emniyeti, göstericileri sindirmek için bölgede aralıksız biçimde yüzlerce polisle gövde gösterisi yapıyor. Ellerinde bütün göstericileri yalnızca dakikalar içinde tutuklayabilecek bir kuvvet olmasına rağmen şimdilik bunu yapmadılar, bu da bir başka şaşırtıcı durum.
Bunun sebebi, toplumsal adalet ve demokrasi talebiyle meydanları dolduran barışçıl kalabalıklara yapılacak saldırının, dünyaya yalnızca kendi halkına zulmeden diktatörlerin kolayca devrildiğini hatırlatacak oluşudur, Arap Baharı zihinlerde hala taze. Şiddetin anlamlı bir yol olmadığı halihazırda görüldü; geçtiğimiz Cumartesi günü Liberty Plaza’dan yola çıkan bir korteje polisin saldırması kalabalıkları büyütmekle kalmadı, basının olaylara ilgisini de artırdı.
Wall Street İşgali, holdinglerin, politikacıların, basının ve polisin kurumsal olarak, bizlere insanlığa fayda sağlayan hiçbir öneri getiremediğini ortaya koydu. İktidarın tepesindekiler, “Buffet Kuralı” adını verdikleri vergi artışını yürürlüğe koyarak üstlendiğimiz ekonomik yükü sırtımızdan alacaklarını söylüyorlar. Gerçekte ise uygulama, seçkinlerin sofrasından yılda bir havyar konservesinin eksilmesinden fazlasını öngörmüyor.
Buna karşın, bizler ise sermaye sınıfının vahşi açlığını dizginleyebilmek için sağlık güvencemizi, yiyeceğimizi, eğitimimizi, konutlarımızı, işlerimizi ve hatta hayatlarımızı feda etmek zorunda kalacağız.
İşte bu yüzden Wall Street İşgali’ne her geçen gün daha da fazla insan katılıyor. Evlerinin ellerinden nasıl alındığını, aylardır işsiz oluşlarını veya asgari ücrete mahkum edilişlerini, akıllara durgunluk veren öğrenim kredisi borçlarını ve herhangi bir sağlık güvenceleri olmadan nasıl olup da hayatta kalabildiklerini o insanlardan dinleyebilirsiniz. Onlar, kendilerine ait olmayan hayatları gıptayla izlemelerini salık veren ve onlara suratlarını ortasında hissedecekleri biber gazından başka verecek şeyi olmayan bir düzene inanmaları öğütlenmiş bir kuşak.
Bu nesle dair tüm tanımlamalar bencillik, kayıtsızlık ve ümitsizlik gibi kavramları içerse de, bu insanlar bir iddiada bulunuyorlar. İşte biz de sırf bu yüzden onların yanındaki yerlerimizi almalıyız: Bu küçük isyan tüm Amerika’nın güç dengelerini altüst edebilir, tıpkı Arap Dünyası’nda olduğu gibi.
Ekonomik krizlerden ve mali kurtarmalardan yağmaladıkları paralarla Bentley arabalara binen, binlerce dolarlık şampanyalarını yudumlayan Wall Street seçkinlerini protesto eden kalabalakların sayısı on binleri geride bırakmalı.
Liberty Plaza’daki manzarının biraz kaotik ve dağınık olduğu doğru, fakat orası aynı zamanda farlı fikirlerin, ifadelerin ve sanatın özgürce ifade edilebildiği bir laboratuvar niteliğinde.
Pek çok kişi işgali desteklediğini söylüyor, fakat işgale katılmak konusunda kararsız kalıyor. Böyle bir eylemi daha güçlü hale getirmenin önündeki en büyük engeller polis ve şirketler değil, kendi şüpheciliğimiz ve umutsuzluğumuz.
New York Times’dan etkisindeki pek çokları, göstericilerin Wall Street’i hedef seçtiklerini fakat taleplerin seçilen hedefle bağdaşmadığını öne sürüyor. Diğer eleştiriler ise taleplerin net bir biçimde ifade edilemediğinden dem vuruyor.
Bunda yanlış olan ne var? Eksiksiz bir sosyal hareket elbette ki gökten zembille inmeyecek, sabırla oluşturulması gerek. İşte tam da bu yüzden adına taban hareketi deniyor ya.
Göstericiler pek çok farklı talep ileri sürüyor; şirketlerin gerçek kişi haklarıyla donatılmasına son verilmesi, hisse senedi ticaretinin vergilendirilmesi, bankaların millileştirilmesi, sağlık sisteminin kamulaştırılması, hükümetçe ciddi bir kamu istihdam programının oluşturulması, sendikal hareketin önüne konan engellerin kaldırılması, evleri ellerinden alınan vatandaşlara devlet tarafından konut edindirilmesi, çevre dostu bir ekonomi oluşturulması bu taleplerin bazıları.
Bütün bunlar üzerinde yaygın bir mutabakata nasıl varabiliriz? Göstericiler önceden planlanmış bir talepler listesiyle ortaya çıkmış olsaydı bu onların potansiyelini sınırlamaz mıydı? Bankaların millileştirilmesi veya sağlığın kamulaştırılması gibi taleplerle ortaya çıkılsa, bu kişiler görmezden gelinecek ya da Buffet Kuralı gibi zayıf tavizler yoluyla yozlaşmış siyasetçilerce hareket güçsüzleştirilmeye çalışılacaktı.
Çözüm önerilerimizi meşru bir biçimde ortaya koyabilmemizin tek yolu, kolektif tartışmalar ve demokrasiden geçiyor. Wall Street’te şu sıralar olan tam da bu.
Bir insan ömründe tarihin oluşmasını seyretmeyi bir kenara bırakıp, kalabalıklarla bütünleşerek hayali değil, hakiki bir demokrasinin kuruluşuna ve daha iyi bir toplumun temellerinin atılmasına katkıda bulunma fırsatına kaç defa sahip olabilir?
Tereddütlerimizi, şüpheciliğimizi ve umutsuzluğumuzu bir kenara bırakıp yapabileceklerimize odaklanır, birlik içinde, yeni fikirlerimizle Wall Street kapılarına dayanırsak dünyayı değiştirebiliriz.
Zihinlerimiz çok uzun bir süredir ayrımcılık, korku ve acziyet hissiyle zincire vuruldu. Seçkinlerin en büyük korkusu büyük uyanışımızdır. İşte o gün geldi. Elimize geçen bu fırsatı hep birlikte değerlendirmeliyiz.
Yeni başlayanlar için işgal
Nathan Schneider
Yazının farklı bir versiyonu thenation.com adresinde yayınlanmıştır.
Çeviri: Doğu Eroğlu
Çeviri Editörü: G. Dora Göksal
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/occupation-for-dummies/
Türkçe çevirisi: http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/yeni-baslayanlar-icin-isgal/
Nasıl oluştu, ne anlama geliyor, işler nasıl yürüyor ve diğer her şey
SORU: Wall Street İşgali’ni Adbusters’ın düzenlediğine dair duyumlar var. Ya da Anonymous. Yoksa US Day of Rage organizasyonu mu? Bu büyüklükteki bir kalabalığı kim bir araya getirdi?
Saydığınız örgütlerin hepsi ve daha fazlası. Temmuz ortasında meseleyle ilgili ilk çağrıyı yapan Adbusters’tı, Charging Bull Heykeli (Wall Street’teki ünlü heykel) üzerinde bir balerinin yer aldığı, arkada ise çatışmaların görüldüğü afişi de onlar tasarladı. Bilişim uzmanı Alexa O’Brien’ın kurduğu internet tabanlı US Day of Rage organizasyonu da işin içindeydi ve yaygınlaştırma çalışmalarına katkıda bulundular. Anonymous ise Ağustos sonlarına doğru katıldı. New York’taki hazırlıkların büyük bölümü, daha önce “New Yorklular Bütçe Kesintilerine Karşı” organizasyonundan tanışan ve sonradan New York Şehri Genel Meclisi adını alan platform tarafından yürütüldü. Yine de belirtmeliyim ki, Wall Street İşgali’ni yürüten, organizasyona liderlik eden belirli kişiler veya gruplar yoktur.
Yani yetkili kimse yok. Peki kararlar nasıl alınıyor?
Genel Meclis, Wall Street’in bir kaç blok ötesindeki Liberty Plaza’nın fiili karar alma organına dönüşmüş durumda. Genel Meclis’in yapısını şöyle anlatabilirim: Yukarıdan aşağıya bir hiyerarşiye sahip olmayan (yatay örgütlenme), otonom, lidersiz, biraz değiştirilmiş bir oybirliği esasını benimseyen, köklerini anarşist hareketlerden alan ve yakın zamanda Arjantin’de, Mısır’daki Tahrir Meydanı’nda ve Madrid’deki Puerta del Sol’deki toplumsal olayları yaratan hareketlerle benzeşen bir yapı. Genel bir fikir birliğine varılması oldukça güç, yavaş ve çetin bir süreç. Ama işgalcilerin acelesi de yok. Kimi zaman günlerce süren tartışmalardan sonra fikir birliğine varıldığında muhteşem bir atmosfer oluşuyor. Bütün meydanı bir neşe dalgası kaplıyor. Aynı fikri paylaşan yüzlerce tutkulu, yaratıcı, isyankar kişiyle omuz omuza durmak tarifi oldukça zor bir his.
Göstericilerin talepleri neler?
Şey, gerçekten zor bir soru. Hatırlatmakta fayda var, Adbusters’ın yaptığı ilk çağrı “Talebimiz nedir?” sorusunu yöneltiyordu. Teknik olarak bir talebimiz olduğu söylenemez. 17 Eylül’e kadarki süreçte, New York Genel Meclisi fikrini değiştirdi ve “talepler” diskurunu kullanmamayı tercih etti. Hükümete bağlı kuruluşlar hali hazırda holdinglerin finansörlüğüyle ayakta duruyor ve böylesi bir ortamda, hareketin siyasi gücü artmadan belirli taleplerde bulunmanın anlamsız olacağını düşünüyoruz. Böylelikle başlangıç olarak, belirli taleplerde bulunmak yerine, doğrudan demokrasinin tecrübe edilebileceği bir işgalde karar kılındı. Bu sürecin sonunda bir takım belirli talepler ortaya çıkabilir veya çıkmayabilir. Durumu şöyle bir değerlendirdiğimizde, bu eylemin Wall Street’in temsil ettiği yozlaşmaya karşı kuvvetli bir duruş sergilediği söyleyebiliriz. Fakat Amerikan anaakım medyasından oturup düşünmelerini, değerlendirme yapmalarını istemek biraz hayalci bir yaklaşım olur sanırım. Medya sayesinde, “talepler” meselesi gittikçe büyüyen bir sorun haline geldi. Genel Meclis şu sıralarda ortak talepleri kesinleştirmenin yollarını arıyor ve fikir birliğine varmaya çalışıyor. Toplantılar oldukça karmaşık ve ilgi çekici bir biçimde sürüyor. Yine de sabırlı olun, biraz zaman alacağa benziyor.
Adbusters’ın yaptığı çağrıya kaç kişi cevap verdi? Eylemci grubun büyüklüğü ne kadar? En geniş katılıma kaç kişiyle ulaştı?
Adbusters’ın 17 Eylül için yaptığı ilk eylem çağrısından sonra, eyleme 20.000 kişinin katılması öngörülüyordu. Eylem günü gerçekten oraya gidenler ise bu rakamın ancak onda biri kadardı. Anonymous’un gerçekleştirdiği büyük sosyal medya çalışmasına rağmen pek çok kişinin eylemden haberi dahi olmadı. Sendikalar, barış grupları gibi geleneksel ilerici kuruluşlar ise örgütlenme biçimini ve hedeflerini kestiremedikleri böylesi bir eylemin altına imza koymaktan çekindiler. Sürekli tutuklamaların yaşandığı zorlu ilk haftanın ardından, gruptan kopanların yerini yeni yüzler almaya başladı. 24 Eylül’deki büyük tutuklama dalgası ve polisin güç kullandığı iddialarının basında yer bulması pek çok yeni kişiyi aramıza kattı. Şimdilerde gece gündüz burada konaklayan 500’den fazla kişi bulunuyor. İnternete girerseniz, dünyanın her yerinden binlerce insanın, İşgali anbean canlı olarak takip ettiğini de gözlemleyebilirsiniz.
İşgalin nasıl kazanımlar sağlayacağını düşünüyorsunuz?
Daha önce belirttiğim gibi, bu sorunun cevabı sorduğunuz kişiye göre değişiyor. 17 Eylül yaklaştıkça Genel Meclis seçeneklerinin ayırdına vardı; ya ufak hukuki düzenlemeler için ter akıtılacaktı, ya da yepyeni bir hareket oluşturarak devrimci bir durum yaratılacaktı. Amaç, holdinglerin finansal gücünü kırmak için, şehrin ve dünyanın her köşesinde buradakine benzer oluşumların ortaya çıkması. Başka şehirlerde benzer işgallerin organize edildiğini duydukça, bu durumun yavaş yavaş gerçekleşmekte olduğunu anlıyoruz. Kimilerinin, Liberty Plaza kameralar ve basınla doluyken “İşte oldu! Daha şimdiden kazandık!” dediğini işittim. Bazıları ise mücadelenin asıl şimdi başladığını düşünüyor. Aslında bu düşüncülerin ikisi de bir bakıma doğru.
Meydan polislerle mi dolu? Polis göstericilere şiddet uyguluyor mu?
Polisin meydandaki varlığı ilk andan bu yana kesintisiz bir şekilde sürüyor, kimi zaman oldukça korkutucu temaslar da yaşanıyor. En kötüsü ise geçtiğimiz Cumartesi günüydü, ama o günden bu yana durum daha sakin diyebilirim. Göstericilerin büyük bir kısmının tutuklanmaya hiç niyeti yok, kimse gereksiz riskler almaya ya da kalabalığı etrafa ve insanlara zarar vermek için kışkırtmaya can atmıyor. Sıradan insanlar davaya katıldıkça (Susan Sarandon, Cornel West ve Michael Moore gibi ünlüleri ayrı tutuyorum) polisin şiddet uygulayarak kalabalığı bastırma ihtimali de azalacaktır. Broadway tarafındaki bir afişte dediği gibi, “Sayımız Arttıkça Güvendeyiz! Bize Katılın!”. Peki Wall Street’e gelemiyorsanız ne yapabilirsiniz? Halihazırda pek çok kişi, çok uzaklarda olsalar da, kritik görevler üstlenmiş durumdalar, adem-i merkeziyetin güzel yönü de bu. Eylemi internetten izleyebilir, bağışta bulunabilir, Twitter’dan arkadaşlarınıza duyurabilir ve tanıdıklarınızı bilgilendirebilirsiniz. Gerekli becerilere sahip olanlar hareketin internet sitesini yapmak ve video görüntülerini yayına hazırlamak için gönüllü oldular. Bütün bunlar sosyal medya üzerinden organize ediliyor. Çok yakında taleplerimizle ilgili tartışmalar da canlı olarak yayınlanmaya başlayacak. İnternet bağlantınız yoksa, benzer işgal eylemlerine katılabilir ve hatta kendi işgalinizi başlatabilirsiniz. Occupytogether.org adresini kontrol etmeyi unutmayın. Son olarak, eyleme katkı yapsanız da yapmasınız da, hepimizin benimsediği, harekete yön veren bir felsefeyi kendi hayatınız için de uygulamaya koyabilirsiniz. Bir kadın salı akşamı yapılan Genel Meclis toplantısında şöyle ifade etmişti: “Kendi kalbinizi işgal edin. Korkuyla değil, sevgiyle.”
New York – Birlikte işgal et
Michael Levitin, Grim & Jed Brandt
Çeviri: Doğu Eroğlu
Çeviri Editörü: G. Dora Göksal
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/nyc-occupy-together/
Türkçe çevirisi: http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/new-york-birlikte-isgal-et/
Yalnızca on gün içerisinde, kırktan fazla şehirden insan Wall Steet İşgali’ne katılmaya geldi. İnanılmaz bir hızla büyüyen hareket, farklı geçmişlere ve becerilere sahip insanları bir araya getiriyor ve oklarını hükümete gittikçe daha da fazla etki eden holdinglere çeviriyor. Twitter, Facebook ve YouTube’a göz atın, katılımın derinliğini ve heyecanı siz de fark edeceksiniz.
Kongre’nin hiçbir sıkıntıya çare olmayan sahte politik manevralarının ve yasalaşsa dahi yürürlüğe girmesi yıllar alan önerilerinin aksine, pek çokları, insanların içinde yer almak uğruna evlerini terk ettiği bu başsız hareketin gerçek değişimi getireceği umudunu taşıyor.
New York’ta geçirdiğimiz süre boyunca, Liberty Plaza’ya uğrayan insanların cömertliğine şahit olduk. Bizlere yiyecek, tıbbi malzeme, çadır, tente ve uyku tulumları getirdiler. Kampçılara yapılan yardımlar yalnızca New York şehrine özgü değil. Chicago Federal Rezerv Bankası İşgali’nde de buradakine benzer bir dayanışma yaşandığını işittik.
Hemen hemen her gün yapılan toplantılarda Ekim ayı içerisinde, halihazırdaki işgal hareketini tüm ülkeye yaymanın yolları tartışılıyor. İşgal hareketlerinin başlatılmasına karar verilen şehirler heyecanımızı artırmakla kalmıyor, bizleri şaşırtıyor da. Birmingham. San Diego. Las Vegas. Omaha. Boston. Lexington. San Francisco. Philadelphia. Kansas City. Washington. Tampa. Denver. Pittsburgh. Buffalo. Charlotte. Richmond. Austin. Salt Lake City. Asheville. Miami. Her gün yeni işgallerin haberlerini alıyoruz.
Eğer hükümet göstericilerin isteklerine olumlu bir yanıt vermezse, göstericiler taleplerini meydanlardaki varlıklarından aldıkları güçle gerçeğe dönüştürecekler.
Tüm ülke ve dünya için muazzam bir değişimin arefesindeyiz. Bu sistem kendi kendine değişmeyecek. Bunu gerçekleştirmek bizlere kalmış durumda; sokaklarda olarak, becerilerimizi kullanarak, tutkumuzla değişimi getireceğiz. Yapısal değişiklikler için “protestocular” ve “aktivistler”den fazlasına ihtiyaç var. Sana. Ailene. Arkadaşlarına. Komşularına. Hepimize. Hemen.
Bahanemiz kalmadı, ya şimdi ya hiç
Chris Hedges
Çeviri: Doğu Eroğlu
Çeviri Editörü: G. Dora Göksal
Ya Wall Street’te veya ülkenin çeşitli kentlerinin finans muhitlerinde gerçekleşen kalkışmalarda yerini alırsın ya da kendini tarihin yanlış tarafında buluverirsin.
Ya insanlığın devamını sağlayan ekosistemi büyük bir hızla yok eden Wall Street’in hırsız sınıfının karşısına dikilir, elimizde kalan tek silaha, sivil itaatsizliğe başvurursun, ya da eylemsizliği seçip bu şeytanlığın işbirlikçiliğini yaparsın. Ya isyanın sarhoş eden aromasını tadarsın, ya da umutsuzluğun ve kayıtsızlığın zehrinde boğulursun. Ya isyankar olursun, ya da köle.
Seçimini yap. Ama acele et. Devlet ve holdingler kalkışmayı paramparça etmekte kararlı. Senin karar vermeni bekleyecek değiller. Aksine, hareketin salgın gibi yayılmasından ölesiye korkuyorlar.
Motorsikletli polislerden oluşan muhafız alaylarıyla, dizi dizi gözaltı arabalarıyla, caddeye açılan her sokağa kurulan metal bariyerlerle korunan Wall Street’in takım elbiselileri, senden çaldıkları paralarla kumar oynuyor, piyasayı speküle ediyorlar. Duvarların ötesindeki dünyada ise işler bambaşka; Amerika’daki her dört çocuktan biri hayatta kalabilmek için yemek kuponlarına bağımlı yaşıyor.
Onyedinci yüzyılda ise spekülasyon suç sayılıyordu. Cezası darağacıydı. O gün darağacı gölgesinde yaşayanlar, bugün devleti ve finansal pazarları yönetiyorlar. Havamızı kirleten yalanlarını yaymakla meşguller. Yozlaşma ve hırsızlığın salgın hastalık gibi yayılışını, düzenin her seferinde sana çelme takmayı başardığını, holdinglerin küçük oligarşik sınıflarını gittikçe sağlamlaştırırken, siyatçilerden, hakimlerden ve gazeticilerden oluşan dalkavuk takımlarını korunaklı ufak Versay’larda beslediğini, bütün bunlar olurken altı milyon kişinin evsiz kaldığını, her yıl bir milyon kişinin sağlık giderlerini karşılayamayıp iflas bayrağı çektiğini, 45.000’inin sağlık hizmetlerine erişemediği için öldüğünü, işsizlik oranının gerçekte yüzde 20’lere fırladığını, öğrenciler de dahil olmak üzere pek çok vatandaşın borç içinde, geleceği olmayan işlerde ömür tükettiğini senden daha iyi biliyorlar. Dünyanın umuttan yoksun bırakılmış, efendiler ile kölelerinin ilişkisi üzerine kurulu bir oyuna dönüştüğünün farkındalar.
Holdingler yalnızca daha fazlasını istemeyi bilirler. Sosyal güvenlikten eğitime, vergi mükelleflerince karşılanan her türlü sosyal hizmeti yürürlükten kaldırtmak için amansız bir uğraş veriyorlar, zira bu hizmetler için harcanan paralara da göz dikmiş vaziyetteler. Bırakın hastalar ölsün, fakirler açlık içinde yaşasın, işsizler çürüyedursun, aileler ise evlerinden kapı dışarı edilsin. İster kentli ister köylü, çocuklar yalnızca sefalet ve korku içinde yaşamayı bellesinler, mahsuru yok. Öğrenciler okullarından mezun olunca iş bulmak bir yana, iş bulma ümidine bile kapılmasınlar, kime ne. Hapishaneler öyle büyüsün ki bütün muhalifleri bir lokmada yutsun. Bırakın işkence devam etsin. Öğretmenler, polisler, işçiler, itfayeciler, postacılar işsizlerin saflarına katılsa ne çıkar. Yollar, köprüler, barajlar, elektrik şebekeleri, tren yolları, metrolar, otobüsler, okullar ve kütüphaneler çürüsün, kapatılsın. Gezegen ısınsın, saçma sapan meteoroloji olayları, kasırgalar, kıtlıklar, seller artsın, buzullar erisin, içme suları bozulsun. Ta ki gezegendeki bütün türler yok olana dek.
Eğer yüzde 1’lik kesimden yakanı sıyıramazsan, çok yakında canına kast edecekler. Yalnızca seni öldürmekle kalmayacak, yaşadığın ekosistemi mahvedip çocuklarının, hatta torunlarının da geleceğini karartacaklar. Karar vermelisin, ya ayağa kalkacak ve holding-devlet işbirliğini akl-ı selim namına dinamitleyeceksin, böylelikle piyasaların insan davranışlarına yön vermesi gerekliliğini ileri süren absürt düşünceden de kurtulmuş olacağız, ya da yaka paça kendi kıyametimize sürükleneceğiz.
Wall Street’i kuşatan sokaklarda olup bitenler, insanlığın umudunun ete kemiğe bürünmesidir. İnsanlar umut edebilmenin bir bedeli olduğunu biliyorlar, karşılığında yapılacakların hiçbiri kolay veya konforlu değil. Bilakis, umut etmenin gereksinimlerinin özveri, sıkıntılara göğüs gerebilme kudreti ve inanç olduğunun farkındalar. Her gece betonun üzerinde uyuyorlar. Üstleri başları toz toprak, kir içinde. Korkuyu tattılar, dövüldüler, gözaltına alındılar, biber gazıyla kör edildiler. Göz yaşı döktüler, birbirlerini kucakladılar, güldüler, şarkılar söylediler, toplantılarda upuzun konuşmalar yaptılar. Ağızlarından düşmeyen sloganların etraflarında yükselen iş merkezlerine ulaştığını gördüler; yükseklerden kendilerini izleyen bir kişiyi bile etkilemenin, aklına bir soru işareti düşürmenin bile zaferle eş anlamlı olduğunu fark ettiler. Kararlılıklarını korudukları ve mevzilerini savundukları sürece bu düzenin sonunu müjdelemeye devam edecekler. Yaşamın anlamını buldular. Onlar, en iyilerimiz.
İşgal bildirgesi
Çeviri: Doğu Eroğlu
Çeviri Editörü: G. Dora Göksal
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/declaration-of-the-occupation/
Türkçe çevirisi: http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/isgal-bildirgesi/
29 Eylül 2011’de Liberty Meydanı’nda, New York Şehri Genel Meclisi tarafından oybirliğiyle kabul edilmiştir.
Hepimizce hissedilen yaygın adaletsizliği ifade etmek için birlik olduğumuz bu günde, bizleri buraya getiren asıl sebebi vurguluyoruz. Bu metni kaleme alıyoruz ki dünyanın kapitalist güçleri ve holdingler bundan böyle bir şeylerin yanlış gittiğini hissedenlerin birlik olduğunu bilsinler.
Birleşmiş halklar olarak ifade etmek isteriz ki; insan ırkının geleceği, üyelerinin yapacağı iş birliğine bağlıdır; toplumsal düzen haklarımızı korumalıdır, fakat böylesine yozlaşmış bir düzende hakların korunması görevi bireylere düşmektedir; demokratik bir hükümet gücünü ve adiliyetini bireylerden alır, fakat holdingler insanları ve dünyayı sömürmek için izin alma gereksinimi hissetmemektedirler; son olarak, yalnızca ekonomik güç tarafından karakterize edilen bir süreç aracılığıyla gerçek demokrasiye ulaşılamaz. Sizlere, holdinglerin karlılığı insanların, menfaati adaletin, baskıyı eşitliğin önüne koyarak hükümetleri yönettiği bir zamandan sesleniyoruz. Bu gerçeklerin bilinmesini arzu ettiğimiz için, haklarımızı kullanarak burada barışçıl bir biçimde bir araya gelmiş bulunmaktayız.
İpoteğin kendisine sahip olmamalarına rağmen, kanunsuz biçimde evlerimizi icra yoluyla zapt ettiler.
Vergi mükelleflerinden mali kurtarma planları yoluyla hortumladıklarını ortaklarına bonkörce dağıttılar.
İş yerinde yaş, renk, ırk, cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığını ve eşitsizliklerini korudular ve sürdürdüler.
İhmalleriyle besin kaynaklarını zehirlediler ve tekelleşme yoluyla tarım sistemini mahvettiler.
İşkence, özgürlükten yoksun bırakma ve insan türü dışındaki hayvanlara eziyet üzerinden kârlar elde ettiler ve bu uygulamaları gizlediler.
Çalışanların daha iyi ücretler ve çalışma koşulları için pazarlık şanslarını gittikçe azalttılar.
Temel bir insan hakkı olan eğitimi kullanarak öğrencileri onbinlerce dolar borçlandırarak rehin tuttular.
Emeğin pazarlık gücünü, araya sürekli taşeronlar koyarak azalttılar ve çalışanların sağlık planlarını ve makul ücretlerini ellerinden aldılar.
Yargıyı etkileyerek tıpkı bireyler gibi gerçek kişi hakları edindiler, buna rağmen hukuki olarak hiçbir sorumluluk altına girmediler ve hesap vermediler.
Sağlık güvencesi anlaşmalarını bozması için kurdukları ekiplere milyonlarca dolar harcadılar.
Mahremiyetimizi malmışçasına sattılar.
Polisi ve askeri kuvvetleri kullanarak basın hürriyetinin önüne engeller koydular.
Kârlılıklarına sekte vuracağı endişesiyle, hatalı ürünleri geri çağırmaktan bilinçli bir şekilde imtina ettiler.
Geçmişte ve günümüzde, kendi politikaları felaketten başka bir şey getirmesediyse de, uygun buldukları ekonomi politikalarını uygulamaktan kaçınmadılar.
Kendilerini denetlemesi öngörülen politikacılara çok büyük miktarlarda bağışlar yaptılar. Bizi petrole mahkum bırakmak için diğer alternatif enerji kaynaklarının önünü tıkadılar.
Büyük kârlılıklara sahip yatırımlarını korumak namına pek çok insanın hayatını kurtarabilecek kamu sağlığı harcamalarını engellediler.
Bilinçli bir şekilde petrol kazalarının üzerini örttüler, muhasebe hilelerini kâr hırsları yüzünden gizlediler.
Kontrolleri altındaki medyayı kullanarak toplumları yanlış bilgilendirdiler ve korku içinde yaşamaya zorladılar.
Suçlarını şüpheye düşüren deliller sunulmasına rağmen, mahkumların infaz edilmesi için özel anlaşmalar yaptılar.
Kendi ülkelerinde ve dışarıda sömürgeciliği sürdürdüler. Farklı kıtalardaki masum sivillere işkence ettiler ve ölümlerine sebep oldular.
Hükümetlere satabilmek için kitle imha silahları üretmeye devam ettiler.
Tüm dünya insanlarına,
Bizler, Liberty Meydanı’nda Wall Street’i işgal eden New York Şehri Genel Meclisi, sizi gücünüzü göstermeye çağırıyoruz.
Barışçıl biçimde toplanma hakkınızı kullanın, kamusal alanları işgal edin, karşılaştığımız sorunları dile getiren bir süreç yaratın ve herkesin faydalanabileceği çözümler üretin.
Doğrudan demokrasi adına harekete geçecek ve bir araya gelecek tüm gruplara desteğimizi ve sahip olduğumuz bütün kaynakları paylaşmayı vaat ediyoruz.
Bize katılın ve sesinizi duyurun!