İlk yayın: 16 Ekim 2011 @ BirGün Gazetesi, homoinsurrectus.wordpress.com

Slavoj Žižek’ten sonra, Wall Street’i, ABD’nin ve dünyanın çeşitli kentlerindeki finans muhitlerini işgal eden eylemcilere şimdi de ünlü teorisyen Immanuel Wallerstein da katıldı. Wallerstein hareketin, 1968’den bu yana en büyük eylemliliğe tekabül ettiğini belirtti. Žižek gibi, Wallerstein da eylemcilere uyarılarda bulunmaktan geri kalmadı.

İşte Wallerstein’ın 15 Ekim tarihli yazısı:

Wall Street İşgali’nin Muazzam Başarısı

Wall Street İşgali hareketi — henüz yalnızca bir hareket — aynı gelenekten geldiği selefi 1968 kalkışmasından bu yana, ABD’de yaşanan en mühim politik hadise.

Hareketin niçin ABD’de başladığı ya da neden üç gün, üç ay veya üç yıl önce ya da sonra değil de, tam da 17 Eylül tarihinde patlak verdiği gibi soruların yanıtlarından hiçbir zaman emin olamayacağız. Fakat o tarihte ABD’deki genel görünüş şu şekildeydi: Yalnızca sefaletin pençesindekilerin değil, yoksul ücretli emekçilere (diğer bir adıyla “orta sınıf”) yüklenen ekonomik ıstırabın gitgide büyümesi, ABD nüfusunun yüzde 1’inin (veyahut “Wall Street”) aç gözlülüğünün ve diğerlerine uyguladığı sömürünün anlatılmaz derecede artması ve dünyadaki öfkeli kalkışmaların yarattığı emsal (“Arap Baharı”, İspanya’daki Öfkeliler hareketi, Şilili öğrenciler, Wisconsin’deki sendikalar, liste böylece uzar gider). Fitili ateşleyenin ne olduğu çok da önemli değil. İsyan ateşi yandı bir kere.

İlk aşamada (işgalin ilk günleri) hareket gözü pek, çoğunluğu genç, eylem yapma çabasındaki bir avuç kişinin etrafında şekillenmişti. Medya bu kişileri tümden görmezden geldi; ta ki bir kaç gerzek polis, uygulanacak ufak bir miktar şiddetin gösterileri sonlandıracağı yanılgısına kapılana kadar. Olaylar bir şekilde görüntülendi ve ilgili videolar YouTube’da adeta virüs gibi yayıldı.

Bu da bizi ikinci aşamaya taşıdı: Propoganda, veyahut yaygınlaşma. Olayları daha fazla görmezden gelemeyen basın, meseleyi tepeden bakar bir biçimde de olsa gündemine alma tenezzülünü gösterdi. Bu saf, cahil gençler (ve bir kaç tane de ihtiyar kadıncağız) ekonomiyle ilgili ne bilirlerdi ki? Hem daha iyi bir önerileri mi vardı? Disiplinli bir grup bile değillerdi. Basın, gösterilerin çok kısa bir sürede fiyaskoyla sonuçlanacağının altını çizdi. Basının ve diğer güçlerin dikkate hesaba katmadığı ise, göstericilerin işaret ettiği meselelerin bu denli geniş ve hızlı biçimde yankı bulacağıydı. Benzer işgal hareketleri şehirden şehre yayıldı. İşsiz kalmış orta yaşlılar harekete katıldı. Ünlüler de harekete katılmaktan geri durmadılar. Onları aralarında AFL-CIO (Amerikan Emek Federasyonu — Endüstriyel Örgütler Kongresi)’nun başkanının da yer aldığı sendikalar ve sendika temsilcileri izledi. Böylelikle dünya basını da olaylara ilgi göstermeye başladı. Göstericilere talepleri soruldu, “adalet” yanıtını verdiler. Bu yanıt, gün geçtikçe daha da çok insana anlamlı gelmeye başladı.

En nihayetinde üçüncü aşamaya geçildi: Meşruiyet. Şöhretli akademisyenler, “Wall Street”e yöneltilen saldırıların geçerli mazaretlerinin bulunduğunu belirtmeye başladılar. Birden bire merkez medya ağız değiştirdi, New York Times’ta 8 Ekim günü yayınlanan başyazıda, göstericilerin kamuoyuna açık mesajlar ilettiği ve oldukça somut ve belirli değişikliklikler önerdikleri belirtiliyordu. Aynı yazı, hareketin ise “basit bir gençlik isyanının ötesinde” olduğunu iddia ediyordu. New York Times’ın kaldığı yerden Times şöyle devam etti: “Spekülasyon, şantaj ve hükümet desteğiyle ayakta duran bir finansal sektörle karakterize edilen, fonksiyonunu yitirmiş bir ekonominin en önemli göstergesi, eşitsizliğin inanılmaz boyutlara varışıdır.” Times için oldukça cüretkar sözler. Akabinde, Demokratik Kongre Kampanya Komitesi bir imza kampanyası başlattı ve destekçilerinden “Wall Street İşgalcileri’ne davasını haklı buluyorum” ifadesinin altına imza koymalarını istedi.

Hareket meşruiyet kazanmasıyla birlikte, saygıdeğer bir hal aldı. Saygı ise, beraberinde tehlikeyi getirdi, artık dördüncü aşamadan bahsediyorum. Büyük eylem hareketleri genellikle iki farklı tehlikeyle karşı karşıya gelirler. Bunlardan birincisi, harekete karşı, dikkate değer ölçekte, sağcı bir örgütlenmenin sokaklarda boy göstermesidir. Taviz vermez (ve kurnaz) kişiliğiyle tanınan Cumhuriyetçi kongre üyesi Eric Cantor, halihazırda bu tip bir çağrıda bulunmuş durumda. Böylesi karşı hareketler oldukça yıpratıcı hale gelebilir. Wall Street İşgali hareketinin de, benzer hamlelere karşı tedbirli olması, böylesi bir karşıt dalgayı kontrol altına almanın veya kendi içerisine dahil etmenin yollarını tasarlaması gerekiyor.

İkinci ve daha büyük olan tehlike ise bu tip hareketlerin kendi başarısından ileri gelir. Hareket daha fazla insanı kendine çektikçe, göstericilerin görüşleri gittikçe farklılaşmaya başlar. Mesele, her zaman olduğu gibi, iki uç arasındaki dengeyi yakalayabilmektir: Hareket, talepleri ve görüşleri saflaştırıp çelik çekirdek haline gelerek etki alanını daraltmaktan kaçınmalı, aynı zamanda, siyasi söylemlerde tutarsızlığa sebep olacak kadar da genleşmemelidir. Ne yazık ki bu iki uç arasında denge tutturabilmenin geçerli, bilinen bir formülü bulunmuyor.Bu, oldukça zor bir görev.

Gelecekte, hareket şimdikinden çok daha güçlü bir hale gelebilir. O noktada, birbirini dışlamasalar da, iki farklı seçenekle karşı karşıya kalınacaktır. Hükümet kısa vadede insanların yaşadığı akut ekonomik sıkıntıları azaltacak önlemler almak zorunda bırakılabilir, veyahut, uzun dönemde ise, Amerikan toplumunun kapitalizmin içsel krizi ve çok kutupluluktan ileri gelen jeopolitik başkalaşım üzerine olan düşüncelerinde yapısal dönüşümlerin yaşanması zorlanabilir.

Çeviren: Doğu Eroğlu
Kaynak: http://www.iwallerstein.com/fantastic-success-occupy-wall-street
Çevirinin yayınlandığı diğer yerler:
BirGün Gazetesi