İlk yayın: 27 Ekim 2011 @ homoinsurrectus.com

The Occupied Wall Street Journal, yayın hayatına oldukça başarılı bir biçimde devam ediyor. İkinci sayının yayınlanmasından bugüne dek yayın organının internet sitesi yürürlüğe girdi. Şimdiye kadar gazetede yer alan bütün makalelerin yer aldığı siteye bu linkten erişebilirsiniz.

The Occupied Wall Street Journal bu sayısında New York Belediyesi ve New York Polis Teşkilatı’nın geçtiğimiz haftaki hücumuna, işgal kütüphanesinin kuruluşuna ve işleyişine, çalışma gruplarının yapısına, dünyadaki eş zamanlı eylemliliğe, İşgal Bildirgesi’nin yazılış sürecinin perde arkasına ve oy birliği karar alma mekanizmasının temel esaslarına değiniyor.

Üçüncü sayının Türkçe’sinin hazırlanmasına çevirileriyle katkı verenler ise aşağıdaki gibi:

  • Cankız Çevik: “Özgürlük Meydanı’na Aşk Mektubu”, “Halkın Kütüphanesi”
  • Doğu Eroğlu: “İmkansızı Yaratmak”, “Istırap verecek kadar gerçek”
  • Dora Göksal: “Hukukun Üstünlüğüne Karşı Düzenin Güçleri”, “Yeni Bir Dünya”
  • Bilgen Şalap: “İşgal Katılımdır”

Çeviri editörü: Doğu Eroğlu


Zihnini işgal et: Halkın kütüphanesi

Jennifer Sacks
Çeviri:
Cankız Çevik
Çeviri Editörü: Doğu Eroğlu
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/the-peoples-library/
Türkçe çevirisi:
http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/halkin-kutuphanesi/

Howard Zinn burada. Dominick Dunne ve Tom Wolfe da öyle. Tıpkı Ernest Hemingway, Barbara Ehrenreich, Dr. Who ve Beowulf gibi. Hepsi burada ve tamamen bedava. Barnes & Noble kendisini tehlikede hissediyor olacak ki caddenin karşısındaki sınırlar aylar öncesinden kapandı. Özgürlük Meydanı ‘ndaki Halkın Kütüphanesi ise çalışıyor ve gelişiyor.

Ödünç verilen kitaplarla kurulan bir kitaplığın, işgalin ilk gününde birden bire kullanılmaya hazır hale gelmesi, dünya için yeni bir dönüm noktası olan, buradaki fikir alışverişinin verimliliği düşünüldüğünde hiç de mantıksız değil. Tam da 7’den 77’ye işgalci Afrikalılar, Yahudiler, Algonkinler ve Latinler ile ortalığı karıştırırken, de Tocqueville, Nicholas Evans ve Noam Chomsky ile etkileşime giriyorlar.

32 yaşındaki Mandy Henk, Adbusters’taki Wall Street İşgali çağrısını görmüş ve sonbahar tatilinde kütüphanede çalışmak üzere, Greencastle, Indiana’dan buraya kadar gelmiş. DePaul Üniversitesi kütüphane çalışanı olan Henk, kütüphanenin fotoğrafının bulunduğu “Kütüphanenin ihtiyaçları: Kütüphaneciler!” posterini gördüğü sırada, yıllardır “gerçek bir hareket” için bekliyormuş.

“Ve işte buradayım” diyor neşeyle, k“itapları Kütüphane Meydanı’nın kuzey doğu ucunda sıralanmış düzinelerce temiz plastik kutuya yerleştirirken. Henk, bir kütüphanenin bu kadar hızlı oluşturulmuş olmasına hiç de şaşırmamış: “Ne zaman böyle bir hareket olsa, insanlar kitap getirecektir. Bilgi ihtiyaçları olacaktır. Ve tarihsel olarak, yazılı ifadeler olağanüstü önemli bir rol üstlenmişlerdir.”

Genç okuyucular da yaşlarına uygun olarak, A. A. Milne’nin “Biz Küçükken” kitabı ya da “Oliver Twist” ve “Hobbit” gibi kitapların yanısıra daha sıradışı başlıklara sahip “Küçük Asiler için Öyküler” eserine benzer, fazlasıyla materyal bulabilirler.

Bir diğer gönüllü kütüphaneci olan 33 yaşındaki Steve Syrek, Rutgers Üniversitesi İngilizce Bölümü’nde yüksek lisansını yapıyor. 7 Ekim tarihinden beri her gün Washington’ın yüksek kesimindeki evinden Özgürlük Meydanı’na gidip geliyor. Kütüphane için yaptığı bir tabela ise Smithsonian Enstitüsü tarafından hemen kapıldı: “Okur yazarlık, meşruluk ve ahlaki yetki: Halkın Kütüphanesi.”

“Daha çok insan geldikçe, daha çok kitap oldu ve sürekli olarak da gelişiyor. Bunun için yalnızca New York’taki herkesin bodrum katlarını temizlemesi yetti” diye alay ediyor Syrek. Bu, kitap stoğunun nasıl 1800’lere ulaştığını açıklıyor. Naomi Klein, Eve Ensler ve Katrina vanden Heuvel gibi yazarlar eserlerinin imzalı baskılarını bağışladılar. Ayrıca Vanden Heuvel “The Nation”dergisinin geçmiş ve güncel sayılarının yüzlercesini yollamayı taahhütünde bulundu.

Bu akının sonucu olarak kütüphane, kitaplar için bir takas yeri halini aldı. “İnsanlar bize ülkenin her bir yanından eşyalar yolluyorlar ve biz de onları dağıtıyoruz. İade edilmelerine de gerek duymuyoruz” diyor Syrek.

Gönüllüler her kitabı, “Library Thing” adındaki bir online katalog sitesine, bir i-phone eklentisini kullanarak, ISBN numaralarını taradıktan sonra kayıt ediyorlar. Sisteme en son girilen kitapları bu yolla kontrol edebiliyorsunuz; “Wicked,” “Ye-Dua Et-Sev,” “Kolayca Zenginleş: Köşeyi dönmenin çarpık yolu” isimli eserler kütüphaneye daha yeni eklendiler. Bir blog ve facebook sayfası, edebi şahıslar tarafından yapılan ziyaretlerin ve ülke içerisindeki işgal bölgelerinde bulunan kütüphanelerin düzenlerinin kaydını tutuyor.

Geçtiğimiz Salı günü, birkaç kişi kitap raflarına bakan granit banklara oturarak, okumalarına öyle bir dalmışlardı ki etraflarındaki gürültülere rağmen kafalarını kaldırmıyorlardı. Henk, bir kez için dahi olsa gerçeklerden kaçabilme rolünü takdir ediyor, özellikle de herkesi Özgürlük Meydanı’na çeken ağır sorunlar göz önünde bulundurulduğunda.

“İnsanların dünyayı anlayabilmesine yardımcı olmak adına öykülerin inanılmaz bir önemi vardır. Yani burası dünyayı anlamak için gelinecek bir yer.”


Özgürlük Meydanı’na aşk mektubu: Halk İlerliyor, Bloomberg Geri Çekiliyor

Rizzo
Çeviri:
Cankız Çevik
Çeviri Editörü: Doğu Eroğlu
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/love-letter-to-liberty-square/
Türkçe çevirisi:
http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/ozgurluk-meydani%E2%80%99na-ask-mektubu/

Cuma günü, Sabah 5:00 — Fırçalama, ovalama, bahçe işleri ve toparlanma ile geçen uzun bir gecenin şafağında, ismi Julia olan gözüpek bir kız tüm dikkatiyle yerdeki en ufak tozu dahi faraşına toplayarak adım adım tüm Özgürlük Meydanı’nı süpürdü.

İşgalciler yakınlardaki bir depo alanına kutuları taşıdılar. Kişisel eşyalar ise, üzerlerinde isim ve telefon numaraları iliştirilmiş olarak, oldum olası varolan o mavi muşambalara özenle sarılmıştı. Hazırlıkların farklı bir şekilde gerçekleştiği de oldu; kimileri oldukları yerden kıpırdamayarak, herhangi bir şey toplamayı reddettiler.

İki genç kadın, fazla dikkat çekmeyen ve sevimli bir protesto şekli izleyerek, mavi plastik bidonların içine kıvrılıp taşınmayı beklediler. Meydanı üç yüz kişi işgal etti.

Bir gün önce, Belediye Başkanı Michael Bloomberg, sabah saat 7’de, Brookfield Gayrimenkul Şirketi’nin parkın temizenmesi için New York Polis Departmanı’na ilettiği talebi uygulamak amacıyla parkın boşaltılacağı anonsunu yapmıştı. Bloomberg, işgalcilerin dönmesine izin verileceğini söylese de pek çok kişi bunun işgali dağıtmak için uydurulmuş bir taktik olmasından endişe duyuyordu.

Aceleyle harekete geçildi. “Acil Harekat: Wall Street İşgalini Savun” isimli bir facebook sayfası on binlerce kişiye iletildi. Twitter coştu, elektronik mektuplar, kısa mesajlar ve aramalar haberi yaydı. Doğrudan hareket grubu işe koyuldu. Diğer yerlerdeki örgütlenmeler desteklerini ve eşgüdümlü hareket kararlarını bildirdiler.

Ve Wall Street İşgali örgütleyicileri şimdiye kadarki en acil bağış çağrısını yaptılar: Temizlik malzemeleri.

Sabah 5:30 — Kahve geldiğine dair yapılan mikrofon anonsundan sonra parkın tam ortasından bir hat çekildi. Önceden bastıran şiddetli sağanağın ardından kıyafetler polis bariyerleri ve akasya ağaçlarının aralarına, iplere asılarak kurumaya bırakılmıştı. Zeytin yeşili giyinmiş olan bir çift, çevreye ada çayı kokuları yayıyordu ve suda olamayacak kadar yakın bir mesafedeki zilli şamandıradan zaman zaman sesler geliyordu. Meydanı beş yüz kişi işgal etti.

Ses kontrol: “Çamaşırları diğer tarafa götürecek gönüllülere ihtiyacım var. Teşekkürler!”İki kişi, götürülmelerine yardım etmeden önce çamaşırları kuru bir yaprak öbeği gibi yığdı. Koordine olmuş gönüllülerden oluşan ekipler, tüm taş zemini olabileceği en temiz hale getirene dek süpürgelerle yıkadılar. Halk Kütüphanesi, plastik kutulara kaldırılarak, devasa büyüklükteki bir kaplumbağa kabuğunu andıran mavi muşambaların altında istiflendiler. Eşyaların genelde yaydığı coşku biraraya getirilip, kuvvetlendirildi.

Silahları omuzlarında iki işgalci kuzey kaldırımında devriye geziyordu: “Süpürgeleeer omza! İleri!”Üç nöbetçi etrafı gözetliyordu: Süpermen, Kaptan Amerika ve Noel Baba. New York Polis Teşkilatı’nın kuzey batı köşesindeki, tıpkı Sauron’un her şeyi gören gözü gibi etrafı dikizleyen portatif gözetleme kulesi ise her zaman olduğu gibi görmezden geliniyordu.

Üniformalı ve sivil bir polis grubunun durduğu Liberty Caddesi’ne doğru bir şişe fırlatıldı ancak birkaç metre kısa düştü. Polsilerse kapalı mekanlara doluşmuşlardı. Daily News Gazetesi’nin erken bir baskısı elden ele dolaşıyordu ve başlığı ise “GÜÇ GÖSTERİSİ” idi.

Sabah 6:15 — Kalabalık on dakika içerisinde üç kat artarak neredeyse bin kişiyi buldu. Güvenilir fotoğrafçılar, bağışlanan süpürgelerle dolu çöp tenekesinin etrafında toplanıp, şimdi sadece gösteri amacıyla etrafı süpüren işgalcilerin fotoğraflarını çektiler. Meydanın güney yakasında ise, yarım düzine kapıları açık, monitörleri vızıldayan televizyon kanalı minibüsü dizilmişti. Özgürlük Meydanı neredeyse kapasitesini aşıyordu.

Ses kontrol: “Bu özel buluşma… şimdi… başlıyor!” Çılgın tezahüratlar ve kutlamalar eşliğinde konuşma devam etti. “Bu buluşma, aldığımız bir uyarıya karşı hazırlık yapmak amacıyla düzenlendi. Ki biliyoruz ki bu uyarı, seslerinizi susturmak ve bu hareketi durdurmak için bir bahane!” Halkın mikrofonu, haberi dört yerde eş zamanlı olarak iletiyordu. “İki gündem maddemiz var. Birincisi doğrudan hareket ekibinin bilgilendirmesi.”

Doğrudan hareket ekibi: “Parkımızın en az üçte ikisini her daim tutacağız. Doğrudan Hareket ekibi, parkı üçe bölen iki pasif direniş kordonunun koordinasyonunu sağlayacak.” Ve kalabalığa, kimlerin göz altına alınmaya cesareti olduğu sorusu yöneltildiğinde, hiç tereddütsüz ellerin yarısı havaya kalktı ve ardından alkışlar koptu. “Herkes topluluğumuzu savunmakta bir göreve sahip olabilir ve olmalıdır da.”

Toplanma, bir kadının yöneticiye uzattığı beyaz kağıt parçası gelene dek bu şekilde devam etti. Ve halkın mikrofonu sustu. İnsanların yüzlerinden şaşkınlıkları okunuyordu. Önce merkezdeki birkaç kişi birbirine sarıldı ve sonra beş kucaklaşma daha.

“Az önce Brookfield Gayrimenkul Şirketi’nin geri çekildiğine dair haber aldık.” Kopan tezahürat, alkışlar, çığlıklar, davul sesleri ve binlerce birbirini tanımayan insanın kucaklaşma görüntüleri arasında konuşmanın devamı anlaşılamadı.

Sabah 7:00 — Güneş, Özgürlük Meydanı’nın üzerinde yükseldi ve etraf hala gürültü doluydu.

***

İşgalcilerin, etrafı süper kahramanlar gibi temizlemesi önemli bir meseleydi. Bölgenin zaten en başından beri temiz kullanılmış olması da önemliydi. Birçok farklı örgütün gelip, kendilerini göstermesi de önemliydi. Seçilmiş olan yetkililerin işgalcilerin desteğini rica etmeleri önemliydi. Binlerce kişinin erkenden kalkıp işgali savunmak için toplanması da çok önemliydi.

Belediye, Brookfield Gayrımenkul ve Polis Teşkilatı’nın kapalı kapılar ardında bir araya gelerek entrika çevirmesi de önemli bir meseleydi. Üçü sıraya girip, işgale karşı ultimatom verdi ki bu çok daha önemliydi.

Ama bu çok basit şey, en önemli olanı: Geri çekildiler. Bu çok değerli alanın sözde sahipleri, New York finansının liderlerinin lideri olan kişi ve bu ülkedeki en güçlü silahlı polis kuvvetleri; bu ruhu genç kişilere karşı güç gösterisi yaptı ve ilk gözlerini kırpan onlar oldu. Delicesine önem taşıyan tam da şu anda, birçok sebepten, birçok kişinin evi haline gelmiş olan bu alanı koruduk. Ve ardından gelen çok büyük ve yüksek sesli gündoğumu partisi Özgürlük Meydanı’ndaki demokratik ana olan bir aşk mektubuydu.


İmkansızı yaratmak, oy birliği karar alma mekanizması üzerine

David Graeber
Çeviri:
Doğu Eroğlu
Çeviri Editörü: Cankız Çevik
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/enacting-the-impossible/
Türkçe çevirisi:
http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/imkansizi-yaratmak/

Ağustos ayının 2’sinde, ileride Wall Street İşgali olarak anılacak hareketin ilk toplantısı için, yaklaşık bir düzine insan Bowling Green’de bir araya geldi. Hayalini kurduğumuz bir toplumsal hareketin sorumluluğunu hisseden bizler, tarihsel bir kararın altına imzalarımızı koyduk. Hayalimiz, New York Şehri Genel Meclisi’ni oluşturmaktı; Amerika’nın dört bir yanındaki demokratik oluşumlara model teşkil edecek bir yapı olması ümidindeydik. Peki bu demokratik topluluklar pratikte nasıl çalışacaktı?

Toplantıdaki anarşistler, o tarih için oldukça cüretkar bir öneri ileri sürdüler. Meclisler niçin tıpkı bu komite gibi, mutlak oy birliği esasına göre işlemesinlerdi ki?

Bu, en basit ifadeyle büyük bir kumardı, zira bildiğimiz hiçbir kuruluş veya oluşum böyle bir şeyi başarabilmiş değildi. Oy birliği süreci, kimi aktivist gruplarının uyguladığı, herkesin tek oy hakkına sahip olduğu tartışma gruplarında başarıyla yürütülmüştü. Lakin New York Şehri Genel Meclisi kadar büyük gruplarda hiçbir zaman uygulanamamıştı. Öyle ki, Yunanistan ve İspanya’da kurulan halk meclisleri bile böylesine bir denemeye girişmemişlerdi. Fakat, oy birliği yöntemi, ilkelerimizle en çok örtüşendi. Böylelikle bu maceraya giriştik.

Bu kararı vermemizden üç ay sonra, bugün, Amerika’nın her yanında küçüklü büyüklü pek çok meclis bu yöntemi uyguluyor. Kararlar herkesin rızasıyla, oylama olmadan, demokratik bir biçimle alınıyor. Geleneksel düşünüş, bunun mümkün olamayacağını söylüyor, tıpkı açıklanması oldukça güç diğer olguların, aşkın, devrimin ve hatta yaşamın kendisinin (örneğin parçacık fiziğinin bakış açısıyla) imkansızlığını vurguladığı gibi.

Wall Street İşgali’nce benimsenen doğrudan demokratik süreç, kökenini Amerikan tarihinin radikal sayfalarından alıyor. Aynı yöntem İnsan Hakları Hareketi ve Demokratik Toplum için Öğrenciler Topluluğu tarafından da uygulanmıştı. Şu andaki hali ise feminizmden anarşizme kadar uzanan farklı hareketlerce şekillendirildi. Oy birliği esasına dayanan doğrudan demokrasi yönteminin sıklıkla anarşizm ile kimlik bulması ve özdeşleştirilmesi, yöntemin anarşizmin en temel ilkelerinden birini benimsemesinden kaynaklanıyor: Nasıl ki çocuk muamelesi gören insanlar, çocuk gibi davranmaya meylediyorlarsa, insanları sorumluluk sahibi ve eyleme geçmekten çekinmeyen yetişkin bireyler olduklarına ikna etmenin yolu da onlara öyleymişler gibi davranmaktan geçiyor.

Oy birliği yöntemi, herkesin “Evet” oyu vermesiyle karar alınan bir yöntem değildir; “engelleme”dediğimiz şey “Hayır” oyuyla aynı şey değildir, fakat bir vetodur. Bir yasama organının eyleminin, yüksek bir mahkeme tarafından, temel etik ilkelere uygun düşmemesi sebebiyle veto edildiğini düşünün, ancak bizim durumumuzda yargıçlar veya cübbeler yok. Sesini yükseltmeye cesareti olan herkes alınmak üzere olan bir karara engel koyabilir. Toplantı katılımcıları bilirler ki, ilkelere aykırı olduğunu hissettikleri anda, görüşülmekte olan bir öneriyi o anda engelleyebilirler. Bu durum yalnızca kağıt üzerinde geçerli değil, zaman zaman gerçeğe de dönüşüyor. Bu yöntemle, ufak pürüzler uzlaşıyla gideriliyor ve yöntemin kendisi bu yaratıcı sentez sürecinin temelini teşkil etmiş oluyor. En sonunda, kararın ne şekilde verildiğinin önemi kalmıyor, ister pek çok engellemeyle karşılaşılsın, isterse çoğunluk lehte görüş belirtsin, süreci şekillendirmek isteyen herkes katılım sağlamış oluyor.

İş mantığımıza kalsa, belki de hiçbir zaman, insanların birlikteliğine dayanan bir toplumu, doğrudan demokrasi, ve özgürlüğü doğrulayamayacağız. Bunu, yalnızca eyleme geçerek kendimize ispatlayabiliriz. Amerika’nın dört bir yanındaki insanlar, parklarda ve meydanlarda buluşup harekete katılarak buna şahit olmaya başladılar. Amerikalılar, özgürlük ve demokrasinin vazgeçilmez değerler olduğu öğretisiyle yetiştirilirler; bir toplum olarak bizleri tanımlayan, demokrasi ve özgürlüğe verdiğimiz değerdir. Öte yandan aynı eğitim sürecinde, özgürlük ve demokrasinin asla tam anlamıyla erişilemeyecek şeyler olduğu da aktarılır.

Bu öğretinin çelişkilerini fark etmemizle birlikte sormaya başlarız: Acaba “imkansız” olduğu söylenen şeylerden mahrum mu bırakılıyoruz? Burada gerçekleştirilen şey bu, burada imkansızı hayata geçiriyoruz.


Istırap verecek kadar gerçek: Yeni bir yönetim kurmak

Manissa McCleave Maharawal
Çeviri:
Doğu Eroğlu
Çeviri Editörü: Ayşe Cankız Çevik
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/so-real-it-hurts-building-a-new-republic/
Türkçe çevirisi:
http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/istirap-verecek-kadar-gercek-yeni-bir-yonetim-kurmak/

Bir perşembe gecesi Wall Street İşgali’ne yolum düştüğünde, Güney Asyalı arkadaşlarımla birlikte bir toplantıya iştirak ettik. Tam da o sırada, henüz son halini almamış İşgal Bildirgesi’nin taslağı elden ele dolaştırılıyordu.

Bir gece öncesinde Bildiri’nin meclis toplantısı sırasında yüksek sesle okunduğunu duymuş, beni çok etkileyen bir cümleyi arkadaşım Sonny ile paylaşmıştım: “Geçmişte ten renklerimizden, cinsiyetlerimizden, cinsel yönelimlerimizden, inançlarımızdan veyahut inanç sahibi olmayışımızdan, desteklediğimiz siyasi partilerden, kültürel arkaplanlarımızdan ve daha pek çok sebepten ayrıştırılan bizler, bir bütün olarak diyoruz ki…” Başlangıçta bu ifadeleri pek de önemsemedik ve laftan ibaret şeylermiş gibi değerlendirdik. Değerlendirdiğimiz metnin, işgal hareketini tanımlayan, onu tüm dünyaya anlatacak bir şey olduğunu fark etmemiz ise çok sürmedi. Önerilen metin, tarih boyunca sömürülmüş ülkelerdeki toplulukları ve burada hala sömürü düzeninde yaşayan toplumları görmezden geliyor, demokratik katılımı ise cepte sayıyordu. Bu kabul edebileceğim bir durum değildi. Ne metni o haliyle kabul edebilirdim, ne de hareketi arkamda bırakıp çekip gidebilirdim.

Böylece Güney Asyalı grubumuzla metne karşı durduk. Arkadaşım Hena bizimle aynı görüşte yüzlerce kişi olduğunu belirtti fakat aldığı yanıt konuyla ilgili e-posta gönderebileceğimiz ve meseleyle daha sonra ilgilenileceği biçiminde oldu. Hena itirazında ısrarcı olduysa da, Genel Meclis toplantısının moderatörleri uzunca bir süre sıkıntımızı görmezden geldi ve erteledi. Bildiri’yi veto etmenin ciddi sıkıntı yaratabileceği konusunda uyarıldık. Olayın ciddiyetinin farkındaydık, biz de tam bu yüzden Bildiri’ye resmi itirazımızı sunuyorduk ya!

Yüzlerce kişinin karşısında konuşmak gerçekten dehşet verici ve korkutucu bir şey, hele bir de bu kişiler karşı safta yer alıyor ve söylediklerinizi gereksiz buluyorlarsa. Genel Meclis’e, metinde kullanılan dilde ufak değişikliklere gidilmesini dilediğimizi, bu değişikliklerle birlikte üstleneceğimiz ahlaki sorumluluğu genişletebileceğimizi aktardık. Böylesi temel bir metnin, tarih boyunca süren baskıyı görmezden gelmesinin izin veremeyeceğimiz bir şey olduğunu söyledik. Mesele kısa bir sürede görüşüldü ve önerilerimiz kabul edildi. Böylelikle koyduğumuz engeli kaldırdık. Arkadaşım Sonny gözlerimin içine baktı ve şöyle dedi: “İyi iş becerdin.” Bu sözleri işitmeyi o ana dek hiç bu kadar istememiştim.

Toplantı bittikten sonra, metni kaleme alan kişilerle görüştüm. Asyalı ve beyaz olmayan bir kadının, beyaz bir adamın karşısına dikilip ayrımcılıktan bahsetmesi nasıl bir şeydir size anlatmaya çalışayım. Istırap vericidir. Sizi yorar. Bazen ağlamak istersiniz. Her seferinde. Bunu yapmak zorunda olmak beni öfkelendiriyor, fakat bu benim işim. Bunun böyle olması öfkemi artırıyor. Hem de her seferinde. Bunları bu şekilde ifade edebiliyor olmaktan dolayı mutluyum zira eskiden olsa yapamazdım, bazen öyle anlar geliyor ki tek sözcük etmek bile istemiyorum.

Toplantıdan sonra oluşturduğumuz küçük grupla hızlandırılmış bir program izleyerek, beyazların uyguladığı ayrımcılık, yapısal ırkçılık ve baskı üzerinde durduk. Tarihten, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nden, kolonyalizmden ve kölelikten bahsettik. Tamamiyle gerçek ve oldukça sertti. Acı veren cinsten. Fakat insanlar dinledi. Finans muhitinin köşesindeki bir sokakta, gecenin 11 buçuğunda hemen hemen 20 beyaz erkekle giriştiğim tartışma, karşılaştığım her güçlüğe değdi. Onlara, benim gibi koyu renkli kadınların bu dünyaya yön veren güç ilişkileri, eşitsizlikler ve baskılarla ilgili tecrübelerini aktarmak, beni zafer kazanmışçasına mutlu etti.

Yalnızca benim adıma değil, benzer hislere sahip, aynı şeyleri tecrübeleyen herkes için, hareketin tamamı adına kazanılmış bir zaferdi bu. O gece, bisikletimle Brooklyn Köprüsü’nün üzerinden geçip evime vardığımda, bir anlığına, her nasılsa dünya biraz daha bana aitmiş gibi hissettim. Bir biçimde dünyayı, hepimize ait bir yer haline getirebileceğimizi hissettim.


İşgal Katılımdır

Allison Burtch
Çeviri:
Bilgen Şalap
Çeviri Editörü: Doğu Eroğlu
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/occupation-is-participation/
Türkçe Çevirisi:
http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/isgal-katilimdir-2/

Özgürlük Meydanı’nda kaydedilen gözle görülür gelişmenin ardında yatanlardan biri de, işgalciler tarafından oluşturulan çalışma grupları. Bu gruplarda fikirler paylaşılıyor, ortaklaşa stratejiler geliştiriliyor, işgalin geleceği yazılıyor. İşte bazılarından birkaç mesaj:

Erişim

%99’luk kesime erişmek için en iyi yer metrolar olduğundan, (Her gün 10 milyon New Yorklu tarafından kullanıyor) New York’taki metro istasyonları İşgal hareketinin örgütlendiği demokratik platformlar halini alıyorlar. Erişim Çalışma Grubu, şehrin başka bölgelerinde, Bronx, Harlem ve Brooklyn’de halk meclislerinin toplanmasına ön ayak oluyor. Wall Street İşgali’ne katılan gönüllüler bu bölgelere giderek gönüllü toplum hizmetlerinde bulunuyorlar.

Sağlık

Günün 24 saati 15–20 gönüllü barındıran, doktor ve hemşirelerden sağlıkçılara, bitkibilimcilere, masörlere, akapunktur uzmanlarına, acil servis teknikerlerine sahip olan bir grup. Kimse vazgeçmiyor. Pauly (27) “biz tıp etiğini uyguluyoruz” diyor, “Bu herkese, polis memuru veya bağımlı, takım elbiseli ya da değil, herkese aynı şekilde davranmayı emreder. Biz şehrin içinde yeni bir şehir yaratıyoruz.”

Kolaylaştırma

Kamusal tartışmaların çalkantılı sularında, işgalcileri yönlendirmeye yardımcı olmak için günlük çalışma oturumları düzenleyen grup, Craig Stephans’a göre “doğrudan demokrasiyi ve kolaylaştırmayı, daha radikal fikirlerle kapsamlı bir şekilde harmanlıyor . . . büyük grupları idare etmek oldukça zor fakat kazanımları da bir o kadar fazla.”

Yiyecek

İşgalin birinci gününde kurulan grup, yerel çiftliklerden, avrupa ve asya’daki sempatizanlara kadar bir çok bağışçıdan yardım topladı. “Yalnızca dün, akşam yemeğinde 1000’den fazla kişi vardı” diyor Laura Gottesdiener (24) ve ekliyor : “Her gün iki binden fazla öğün servis ediyoruz. Bizim karşısında savaşmaya çalıştığımız şeylerden bir tanesi de bu ülkede sosyoekonomik durumunuzun sağlığınızın durumunu belirlemesi.” Burada herkes hoş karşılanıyor ve karnını doyuruyor.

Her Renkten İnsan

Her Renkten İnsan çalışma grubu, işgalin ikinci haftasında, kendini hareketten uzaklaşmış hisseden insanlara ulaşma çabasıyla ortaya çıktı. “Farklı renkten insanlar tarihsel olarak %99’un hep en altında (katmanında) oldular” diyor Sharon (23). “Biz Wall Street İşgali’ni liderlik, çok seslilik, farklı görüşler ve katılım gibi konularda daha çeşitli hale getirmek istedik.” Yaklaşık 250 üyeyle birlikte grup, diğer çalışma gruplarıyla ilişki içerisinde olan, çeşitli alt kurullardan müteşekkil bir parti meclisi gibi çalışıyor.

Konfor

Grup, insanların parkta yaşamaya alışmasına yardımcı olmak için bağışlarla elde edilmiş yüzlerce battaniyeyi, uyku tulumunu, ceket ve çorapları dağıttı. “İnsanların rahatı için buradayız” diyor iki haftadır işgalcilerden biri olan Christine Rucker (22). “Eğer insanlar bir şey unutursa, eksikliklilerini gideriyoruz. Biz bir aileyiz.”

Tasarım

Belki de Wall Street işgalinin en gözle görülür özelliği, işgalciler tarafından taşınan ve tüm dünyaya saçılmış olan pankartlar. “Grafik tasarım bazen iletişim sanatı olarak da adlandırılır” diyor Emily Schuch. “Umarım bu grup, çalışma grupları arasındaki iletişimi teşvik etmeye ve Wall Street işgalcileriyle dünyayı iletişime geçirmeye yardımcı olur.” Yazılı basın, internet basını ve görseller, posterler, bilgi panoları, afişler, çıkartmalar, rozetler… ve aklınıza gelebilecek diğer her şey tasarım çalışma grubu gönüllüleri tarafından oluşturuluyor.


Hukukun Üstünlüğüne Karşı Düzenin Güçleri

Alex S. Vitale
Çeviri:
Dora Göksal
Çeviri Editörü: Doğu Eroğlu
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/rule-of-law/
Türkçe çevirisi:
http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/isgal-katilimdir/

Wall Street İşgali’nin, gösterilerini şiddet içermeyen bir biçimde sürdürmedeki ısrarı, New York Polis Teşkilatı’nın düzeni koruma saplantısı ile durmaksızın çatışmaya devam ediyor; bu çatışma yüzlerce sebepsiz tutuklamaya ve toplanma ile ifade özgürlüğü gibi temel insan hakkı ihlalleri biçiminde somutlaşıyor.

Dünya Ticaret Örgütü’ne karşı Seattle’de gerçekleşen devasa eylemlerden önce, gösterilere yapılan polis müdahalesi, münferit polis taşkınlıkları ile sona eren üstünkörü bir meseleydi. Seattle tecrüblerinden sonra ise, polis teşkilatları, giderek büyüyen ve militanlaşan gösterilerin ve daha da önemlisi, sayıları git gide artan doğrudan ve eşgüdümlü hareketlerin altından nasıl kalkacağını yeniden düşünmeye başladılar. Anayasal hakları pek de önemsemeyen kolluk kuvvetleri iki yöntemden birini, bazen de ikisini birden uygulamaya koydu.

Bu yöntemlerden ilki, doğrudan eylem hareketlerine stratejik baskı uygulanmasıydı. Miami Polisi’nin 2003’te gerçekleşen Latin Amerika Serbest Ticaret Antlaşması (Free Trade Agreement of Americas) protestolarına karşı sergilediği sert müdahale ile başlayarak, birçok alışveriş merkezi güvenlik kameralı sistemlerle donatıldı; eylemlerden önce ajan provokatörler ile kara propagandalar kullanıldı. Bunları, büyük işten çıkarmalar, “daha az öldürücü” silahlar ile eylem taleplerine kısıtlamalar ve izole edilmiş “protesto alanları”nın açılması gibi bir dizi gelişme takip etti.

2004’te New York’ta düzenlenen Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kongresi sırasında da benzer sorunlar baş gösterdi. Göstericilerin Central Park’ta ya da diğer gelenekselleşmiş eylem alanlarında toplanma talepleri reddedildi, barışçıl ve izinli gösteri için ön görülenden çok daha ağır önlemler alındı. Önlem olarak toplantıdan önce binlerce tutuklama gerçekleştiyse de, suçlamaların tamamı daha sonra Manhattan Bölge Savcılığı’nca geri çekildi.

Eylemleri bastırmada kullanılan diğer bir yöntem ise, protestocuları hepten baskı altına alıp onların cesaretlerini kırmak marifetiyle gösterileri yönlendirmeye çalışmaktı. Binlerce polis memurunun kullanımı, gösteri alanlarına ulaşmada yaşatılan zorluklar, barikatlarla kuşatılmış ve bin parçaya bölünmüş kalabalıklar, yürüyüş izinlerindeki sınırlamalar ve birçok tutuklama ile ufak çaptaki ihlallere yönelik uygulanan orantısız şiddet sayesinde bu yöntem büyük ölçüde başarıya ulaştı.

Bu ikinci yöntem, insan yığınlarını bastırmak üzere neredeyse sınırsız polis kuvvetine sahip New York’ta (sayıları 30 binin üzerinde) yaygın olarak uygulanıyor. Wall Street’in işgal gösterileri sırasında, megafon kullanımı, kaldırımlara tebeşirle yazılama yapılması, sokaklardaki (ve tabi ki Brooklyn Köprüsü’ndeki) yürüyüşler, banka gişesi kuyruklarının yakınında durduğumuzda ya da parkların kapalı olduğu saatlerde gerçekleştirdiğimiz işgaller gibi ufak ihlallere konu olan barışçıl eylemlerde, hep aynı mide bulandırıcı aşırı tepkiyle yüzleştik.

Bunların muhaliflere tek etkisi, belirli oranda meşru olan kamu güvenliği işlevinin ihlal edildiği düşük ölçekli suçlamalar oldu. Burada unutulmaması gereken şey şu ki, bazı protesto gösterileri yasadışı olsa ve kargaşaya mahal verse de, bunların hepsi tutarlı biçimde şiddet içermeyen eylemler. Bu da kuşkusuz akıllara, gösterilere uygulanan bu sıkı ve masraflı denetimin insanların bütün yasal ereklerin üzerinde olan ifade özgürlüğüne haksız bir müdahale olup olmadığı sorusunu getiriyor.


Yeni Bir Dünya

Jed Brandt, Michael Levitin
Çeviri:
Dora Göksal
Çeviri Editörü: Doğu Eroğlu
Yazının aslı: http://occupiedmedia.us/2011/10/a-new-world/
Türkçe çevirisi:
http://occupiedmedia.us/tr/2011/10/yeni-bir-dunya/

%1’in anlam veremediği talep ne biliyor musunuz, bizleriz. Birbirlerinin isteklerini ve şikayetlerini tuhaf ve farklı bulan, bireyler ve köyler, şehirler ve topluluklardan oluşan bizler. Dünyaya dönüşen bizler.

Anketler, sokaktaki herkesin bunun halihazırda ayırdında olduğunu ortaya koyuyor: New Yorkluların büyük bölümü, her dört kişiden üçü işgali ve taleplerimizi içten içe destekliyor. 15 Ekim uluslararası eylem gününün merkez üssü, baskısını göstermekte ısrarlı polislerce çevrilmiş Times Meydanı’ydı. Fakat bizim kentimiz pek çok merkezden yalnızca biriydi. Tüm dünya işin içindeydi.

Güneyde binler Buenos Aires ve Santiago’nun meydanlarına aktılar. Brezilya, Peru ve Kolombiya’da, Meksika’nın yirmiden fazla şehrinde ve bütün Latin Amerika’da insanlar sokağa çıktı. Gürültülüydü ama daha çok bir şarkı gibi çınlıyordu.

Doğuda, işgali destekleyen göstericiler Hong Kong, Seul, Manila, Jakarta, Auckland ve Melbourne’deydi. Günler önceden Zhengzhou’da dayanışma gösterileri yapıldı. Çin, Büyük Wall Street Gösterilerini destekliyordu. Bir düşünün, Çin bizim insan haklarımızı için sokaklardaydı!

Afrika’da ise protestocuların adresi Nairobi ve Johannesburg’tu. Kahire’deki Tahrir Meydanı kahramanları Mübarek görevden ayrılsa da yönetimde kalmaya devam eden askeri rejimle mücadele etmek için geri döndü.

Aynı bankalarca idare edilen Almanya ve Yunanistan, İspanya ve Avrupa’nın diğer kayıp nesilleri geleceklerini bu solmuş imparatorluğun tozlarından inşa etmek için ayaklandı. Taleplerden sıyrılışımız, birbirimizi açıkça anlamamızı sağladı. Dünyanın her yanında, Sanki ilk kezmişçesine…

Ve bizim arka bahçelerimizde, Augusta ve Jackson’da, Springfield ve Sioux Falls’da, Vegas ve Santa Rosa’da, Green Bay’de binlerce Amerikalı, yeni yeni emekleyen devrimi kutladılar. İtibarlı işler, ailelere uygun evler, eğitim, sağlık, emekli maaşları, soluduğumuz hava. Demokrasi talebiyle huzura çıkanlar, kralın tacı dışında neyin peşinde olabilirler ki? Bu düzenin değişeceği herkesin aklında. Amerika kendisini, dünyadaki yerini ve kim olmak istediğini yeniden değerlendiriyor.

Bu bir gösteri değil. Bir katılım. Yaratım. Bu birlikte kendimiz olduğumuz bir hareket. Özgürlük Meydanı’nda, New York’ta, ABD’de. Yeni bir dünyada.