Bundan aylar önce Suriye’deki çatışmaların artışı üzerine Washington Post’ta kaleme alınan başyazıyı Türkçe çevirisiyle sizlere sunmuştuk. Bu defa, son gelişmeleri başka bir bakış açısıyla değerlendiren bir yazıyla karşınızdayız. Suriye ve Orta Doğu konusunda araştırma yazıları yayınlayan Articlespolitics‘te çıkan bir yazı, Hula’da yüzden fazla kişinin öldüğü olayların Esad rejimine fatura edilmesinin o kadar da kolay olmadığını ileri sürüyor. Yazıya göre, Hula’da olduğu iddia edilen katliamın görünenden farklı yüzleri var.


Hula Katliamı arkasındaki gerçek

Geçtiğimiz hafta Hula’da yaşanan vahşet, Suriye’deki olayların gidişatını derinden etkiledi. Olayların faturasının kime kesileceğine ilişkin somut kanıtlar olmasa da, yaklaşık bir düzine Batılı devlet, ülkelerindeki Suriyeli diplomatları tereddütsüz sınırdışı etti. Ancak, hala bir şeyler ifade ederken, olayların arkasında yatan gerçeği aramakta yarar var.

Esad Ailesi’nin neredeyse yarım yüzyıldır sahip olduğu siyasi gücü suistimal ederek Suriye’ye çektirdikleri ortada olsa da, Batı dünyasının ülkede yaşanan kargaşaya karşı takındığı tutumu onaylamamız mümkün değil. Geçtiğimiz 18 ay boyunca ortada ciddi bir bilgi kirliği vardı; Hama, Humus, Lazkiye ve hatta Şam’da olup bitenler hakkında güvenilir bilgilere ulaşılamadı. Her iki taraf da olayları kendi çıkarlarına kolaylıkla alet edilebilecek biçimde duyurmakta beis görmedi. Böylelikle hem kendi itibarlarını, hem de masum sivillerin emniyetini sıklıkla tehlikeye soktular. Hama’daki küçük bir yerleşim bölgesi olan Hula’da gerçekleşen katliam ve karşılıklı propogandanın sebep olduğu kargaşa ortamı, Batılı hükümetlerin umarsız savaş kışkırtıcılığını bir defa daha ortaya koydu. Olayların üzerindeki esrar perdesi henüz kalkmamış, ulusal kaynaklar veya Birleşmiş Milletler gözlemcilerinden konuyla ilgili herhangi bir açıklama gelmemişken, Batı devletleri suçlunun kim olduğundan oldukça emin bir biçimde Suriyeli diplomatları sınırdışı ettiler.

Yaptığımız yayınlarla olayların arkasında yatanları aydınlatmaya çalıştığımız sırada, Suriye hükümeti tarafından kurulan araştırma komisyonu, yüzden fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan hadiseyle ilgili bir ön-rapor yayınladı. Rapora göre, kurbanlar yakın mesafeden ateşli silahlarla vurulmuş, bir kısmı ise tüfekler ve tabancalardan açılan ateş ve kesici aletlerle yaralanmışlardı. Raporda, kurbanların tank ve benzeri ağır silahlardan açılan ateşe maruz kaldığına ilişkin bulgu bulunmuyordu. Buna karşılık, Suriyeli isyancıların sıklıkla kulalndığı el bombaları, havan topları ve roketatarların sebep olduğu ölümler raporda yer bulmuştu. Rapora göre, kurbanlar Esad rejimine bağlı ailelere mensuplardı ve asilere katılmayı reddettikleri için öldürülmüşlerdi.

Olayların perde arkası

Raporun Suriyeli hükümet yetkilileri tarafından hazırlandığı göz önünde bulundurulduğunda, bulguların şaşırtıcı olmadığı sonucuna varabilirsiniz. Fakat yine de raporda dikkat çeken bir kaç nokta var. Raporda, Resten, Saan, Bercekai ve Semalin’de konuşlanan isyancılarla birlikte hareket eden 600 ila 800 arasındaki asinin, şehirdeki 5 farklı güvenlik noktasına eşzamanlı saldırılar başlattığı belirtiliyor. Bu saldırıların Hama kentindeki rejim güçlerini ortadan kaldırmak veya bu kuvvetlere ciddi biçimde zarar vermek için tertiplendiği bildiriliyor. Saldırıların odağında, Teldo bölgesi girişindeki ve Saat meydanındaki güvenlik noktalarının olduğu, buralara yapılan saldırılarda havan toplarının, roketatarların ve makineli tüfeklerin de kullanıldığı aktarılıyor.

Articlespolitics’e açıklamalarda bulunan yerel bir kaynak, Esad güçlerinin bu saldırıları püskürtmeye çalışırken, ulusal güçlerin konuşlandırıldığı bölgeden kilometrelerce uzakta yüzlerce sivili öldürerek katliam yapmasının imkansız olduğunu belirtiyor. Aynı kaynak, Esad’ın ordusunun şehirdeki pozisyonunu korumaya çalışırken yüzlerce kişiyi katletmesinin son derece anlamsız olduğunun da altını çiziyor. Kurbanların vücutlarındaki iz ve yaralar, ölümlerin Esad’ın ordusunun asilerle girdiği bir sokak çatışmasının değil, yakın mesafeden gerçekleştirilen infazların sonucu olduğunu açıkça gösteriyor. Öte yandan, Hama’nın Suriyeli isyancıların merkez üssü olmasına karşın, Suriye ulusal askeri kuvvetlerinin olaylar sırasında kayıp vermediği biliniyor. Eğer ordunun katliam yaptığı iddiası doğru olsaydı, her iki taraftan da can kayıplarının yaşanmış olacağı belirtiliyor.

Şam’daki aktivistler ise, isyancıların hem Esad’ın askeri birliklerine hem de Hama’daki rejim yanlılarına karşı saldırıya geçtiğini bildiriyorlar. Bu bağlamda, ulusal askeri güçlere karşı başlatılan saldırıların yanı sıra, ölüm mangalarının bölgede rejime bağlılıklarıyla bilinen etkili siyasetçilerin peşine düşmeleri bekleniyordu, Abdül-Muti Muhammed Mashlab gibi. Ancak tüm bu karışıklıkta, niyetleri hala belirsizliğini koruyan bu gruplar daha geniş bir operasyonu tercih ettiler; yüzden fazla kişinin hayatını kaybettiği saldırılarla tetiklenen mezhepsel ayrışmanın uluslararası bir askeri müdahaleye yol açması hedeflendi.

Daha önce de sıklıkla eleştirdiğimiz gibi, anaakım medya her seferinde kendisine sunulanı olduğu gibi servis etmeye devam ediyor, önceki örneklerden farksız bir biçimde, Hama’da yaşananlar da “Esad rejiminin uyguladığı vahşetin açık kanıtları” olarak nitelendirildi ve bir anda tüm dünyaya yayıldı. İşin en rahatsız edici kısmı ise, Kofi Annan’ın olaylardan haftalar önce kararlaştırılmış Şam ziyareti, Hula’daki ölümlerin yarattığı bir tepki olarak sunuldu.

Tarihçi Webster Tarpley bir söyleşide, Joseph Lieberman gibi savaş çığırtkanlarının Obama yönetimini askeri müdahaleye yönlendirdiğini, ABD’nin kuzey Lübnan’a konuşlanarak operasyonları kolaylıkla yönetme ve Tartus’taki Rus deniz kuvvetlerini kontrol etme emelinde olduğunu belirtiyor. Tarpley, mevcut görüntüde isyanın geleceği olmadığını ancak NATO içerisindeki kimi grupların intihar saldırıları da dahil olmak üzere her yöntemi uygulamaya sokarak isyana güç kazandırma ve Esad hükümetini istikrarsızlaştırma eğiliminde olduğunu söylüyor. Kendisine katılıyoruz; yayın organımızın görüşü, Hula Katliamı’nın yalnızca isyancıların şimdiye kadarki performansından tatmin olmayan savaş tüccarlarına hizmet ettiği yönündedir. Şam’daki intihar saldırılarından Lübnan’da ele geçirilen silah sevkiyatına dek bütün ipuçları bir araya getirilmeli ve dikkatlice değerlendirilmelidir. Aksi taktirde bir diktatör yerini bir diğerine bırakacaktır.

Çeviren: Doğu Eroğlu

Kaynak: Articlespolitics