Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 25 Mayıs’ta katıldığı toplantıda ilk defa “kürtaj” ve “sezaryen doğum” hakkındaki görüşlerini zikretmesiyle başlayan tartışma kritik bir dönemece girmiş durumda. Başbakanın konuyla ilgili fikirlerini belirtmesi pek çoklarını harekete geçirdi. İlkin AKP’ye yakın isimler “Kürtaj konusunda düzenleme yok” açıklamalarını yaparken, çok geçmeden yeni kanun hazırlıklarının başladığı basına yansıdı. İlk duyumlar, yeni kanunda öngörülen ilk değişikliğin, 10 hafta olarak belirlenen isteğe bağlı gebelik sonlandırma sınırının 4 haftaya indirilmesi olduğu yönündeydi. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Hep kadının hakkından bahsediliyor. Halbuki bebeğin de hakkı var. Tabii ki kadın kendi vücuduyla ilgili belli haklara sahiptir; sahip olmalıdır ama ortada bir canlıdan bahsediyoruz. Onun için ‘kadının hakkıdır’ diyerek böyle bir tartışmaya girmek çok yanlış. Tabii ki tıbbi gereklilikleri bütün bu tartışmaların dışında tutuyoruz. Down sendromlu olsa da o bebek sonuçta bir canlıdır. İş, tıbbi gerekliliklerin dışına taştığı zaman, ortada bir canlının hakkından bahsediyoruz. Bir ülkede eğer 100 hamile kadından 10’u, 7’si, 8’i kürtajla bebeğini aldırıyorsa bu üreme sağlığı tedbiri ya da bir aile planlaması yöntemi gibi kullanılıyor demektir. Üreme sağlığı tanımına da asla uymayan bir iştir” diye konuştu.

Bakan Akdağ, bu açıklamasından bir gün sonrasında yeni bir tartışmayı başlattı. Akdağ, “Kişisel yaklaşımım, prensip olarak gerekmedikçe, tıbbi gereklilik olmadıkça kürtaj yapılmamasıdır. Bazen ‘Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?’ deniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar” açıklamasıyla, yeni düzenlemenin tecavüz vakalarını dahi kürtaj için gerekçe kabul etmeyeceğinin sinyalini verdi.

Akdağ’ın tepki toplayan açıklamalarına bugün TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve AK Parti Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’den destek geldi. Üstün, tecavüzün yanı sıra, zihinsel ve fiziksel engelli bebeklerin ana karnında tespit edilmesi halinde uygulanan kürtaja da karşı çıktı:

“Tecavüz eylemi bir suç.  Bu suçun cezasını kim çekmeli? Tecavüzcü çok ağır bir şekilde çekmeli. Ama siz tecavüzcüye değil, tecavüz sonucu ortaya çıkacak insana bunu ödetiyorsunuz . . . anne bakmak istemiyorsa, devlet alabilir.”

“Ablamın çocuğu down sendromlu. Teyzemin torunu da otistik. Otizm çok daha ağır. Onlara nasıl iyi bakıyorlar biliyor musun? Ablam, hamile iken çocuğunun down sendromlu olduğunu bilerek doğurdu. Müdahale etmedi. ‘Allah’ın bize lütfüydü’ dedi. Aynen böyle düşündü. Kürtaja sadece annenin hayatı tehlikeye giriyorsa cevaz verilebilir. Bebeğin otistik, özürlü, down sendromlu olması gerekçe olamaz.”

“…özürlü de olsa bir candır. Allah onun ömrünü tayin edecektir. Ölüm cezası kaldırılıyor insanlara. Modern ceza hukukunda idam cezalandırma yöntemi olarak bile kaldırılmışken, bir insan olarak doğma durumundaki canlının hayatını elinden alamayız. Sosyal devlet ilkesi budur. Anne baba bakmıyorsa bile devlet sosyal devlet ilkesi gereğince bunlara bakmakla mükelleftir. İnsan kutsal bir varlıktır, bunu böyle kabul edeceğiz. Her kararı modern tıp doğrultusunda veremeyiz.”

Peki Akdağ ve Üstün’ün yönlendirmesiyle/desteğiyle yapılacak yeni kanun neye benzeyecek? Mevcut kanundan ne gibi farklılıklar gösterecek? Kürtaj hakkı konusunda Türkiye’nin dünyadaki yeni konumu nasıl olacak?

Türkiye’de yasal düzenleme

AKP’nin bir haftadır gündemde tuttuğu kürtaj düzenlemesinin mevcut hali 1983’e dayanıyor. Türkiye’de kürtaj, 27 Mayıs 1983’te Resmi Gazete’de yayınlanan 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile düzenleniyor. Kanunun 5’inci maddesi, gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar kürtajda tıbbi risk olmadığını, dolayısıyla istek üzerine kürtaj işleminin gerçekleştirilebileceğini belirtiyor. Aynı maddede, on haftayı aşan gebeliklerde ise ancak anne sağlığının tehdit altında olduğu durumlar ile çocuğun sağlıklı olarak dünyaya gelemeyeceği hallerde kürtaja izin verildiği bildiriliyor. 10 hafta sonrasındaki kürtajlar için, operasyonu gerçekleştiren uzman doktorun raporu ve acil müdahale halinde adli makamların bilgilendirilme zorunluluğu olduğu aktarılıyor.

Kanunun 6’ncı maddesi ise kürtaj işlemi için onay alınması gereken kişileri belirtiyor. Buna göre kürtaj için, ilk olarak gebe kadının iznine, kadın evli ise eşinin iznine, reşit olmayan bir kadının hamileliği söz konusuysa hem kendisinin hem de velisinin iznine ihtiyaç duyuluyor. Acil müdahale gerektiren durumlar istisnai olarak değerlendiriliyor ve izin aranmıyor.

Ancak eğer kürtaj hakkında Bakan Akdağ’ın müjdelediği yeni düzenleme sivil toplum kuruluşlarının, kadın ve erkek tüm vatandaşların tepkilerine kulak asılmadan hazırlandığı takdirde tablo değişecek. Anladığımız üzere tecavüz de dahil olmak üzere, pek çok yasal gerekçe yürürlükten kaldırılacak. Anne karnındaki fetüsün zihinsel veya fiziksel özrü bulunduğunun tespiti, kürtaj sebebi olarak geçerlilik kazanmayacak. Kürtaj için izin verilen gebelik süresi sınırlamasının 10 haftadan 4 haftaya indirilmesi ise, kürtajı “de facto” imkansız kılacak. Zira gebeliğin semptomları 4 ila 6’ncı haftalarda ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin dünyadaki yeni konumu

1983 düzenlemesi, Türkiye’yi kürtaj kanunlarının temel alındığı pek çok tasnifte en özgürlükçü ülkelerin arasına sokuyor. Center for Reproductive Rights (Üreme Hakları Merkezi, CRP) kuruluşunun her yıl güncellediği araştırmaya göre, Türkiye kürtajın serbestçe uygulanabildiği 58 ülkeden biri. Aşağıdaki infografikten de görebileceğiniz üzere, Türkiye, pek çok Avrupa ülkesi, Rusya, Çin, ABD ve Kafkasya ülkeleriyle birlikte, kürtajın isteğe bağlı ve serbestçe uygulanabildiğini ifade eden yeşil renkle belirtiliyor. (Haritanın geniş halini görebilmek için yeni sekmede açınız)

Dünya haritasında en çok göze çarpan renk kırmızı. Kırmızıyla belirtilen 68 ülke, kürtajı kadın hayatını koruma gerekçeleriyle sınırlandırmış veya tamamen yasaklamış durumda, bu ülkelerde yaşayanların toplam dünya nüfusuna oranı yüzde 25,5 gibi bir orana ulaşıyor.

Turuncu renkle gösterilen ikinci kategori, kürtajın kadının hayatının korunması ile fiziksel ve ruhsal sağlığının muhafaza edilmesi için uygulanabileceğini öngörüyor. Bu kategorideki ülkeler, dünya nüfusunun yüzde 13,8’ini oluşturuyor.

Sarı renkle ifade edilen ülkelerde ise kadının fiziksel ve ruhsal sağlığının korunmasının yanı sıra, sosyoekonomik gerekçeler de kürtaj uygulamasına zemin hazırlayabiliyor. Kadının çocuğa bakacak ekonomik imkanlara sahip olmaması veya diğer toplumsal koşullar, yasalar tarafından kürtaj sebebi sayılıyor. Dünya nüfusunun yüzde 21,6’sı bu kategoride değerlendirilen 15 ülkede yaşıyor.

En özgürlükçüden en kısıtlayıcıya

Yeni düzenlemeler Bakan Akdağ ve AKP’li Üstün’ün öngördüğü biçimde gerçekleşirse, Türkiye dördüncü kategoriden ikinciye veya birinciye düşmüş olacak. Dördüncü kategori ülkelerinin tamamı 8 hafta ve üzeri gebelik sürelerini kürtaj işleminin gerçekleştirilebileceği üst sınır olarak kabul ederken, yeni düzenleme için 4 haftalık sürenin telaffuz edildiği Türkiye bu alanda bir ilk olacak.

Svaziland, Zimbabve, Namibya, Botsvana, Burkina Faso, Gine, Kamerun ve Sudan gibi Afrika ülkelerinin aksine, Türkiye’de tecavüz de kürtaj sebebi sayılmayacak. TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Üstün’ün dileği gerçekleşirse, Türkiye, fetüsün sağlıksız olduğu durumlarda kürtaja izin veren pek çok ülkeden de farklı bir uygulama benimsemiş olacak.