İsrailli sanatçı Michal Vexler’ın işgal altındaki Filistin hakkında yaptığı ilüstrasyonları yayınlamaya devam ediyoruz. Tarihsel olarak Filistin’e ait olan toprakların önemli bir kısmı, hala İsrail işgali altında. Vexler’ın çalışmasında da, Batı Şeria üzerinden işgal edilen topraklarda uygulanan izolasyon politikaları değerlendiriliyor.

Hikayeyi yirminci yüzyılın başından itibaren takip etmeye çalışalım; İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un adını taşıyan, 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu ile başlayan süreç, Filistin’deki Yahudi nüfusunun önemli bir boyuta getiren göçlerle devam etti.

İkinci Dünya Savaşı ertesinde, 1947’de, Filistin’e giden Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesi, yaptığı incelemeler neticesinde Filistin’in taksim edimesini ve iki devletli bir çözüm sağlanmasını  tavsiye etti. Böylelikle, aşağıda yıllara göre Filistin ve İsrail topraklarını gösteren haritadaki ikinci faza ulaşıldı.

İki devletli çözüm çerçevesinde Kudüs BM kontrolüne verildi ve topraklar iki devlet arasında pay edildi. 1947’den 1949’a kadarki süreç ise Filistinlilerin çoğunlukta olduğu Arap Özgürlük Ordusu ile İsrail güçleri arasında başlayan çatışmalar, Arap Birliği üye ülkelerinin İsrail’e savaş ilan etmesiyle devam etti. 1949’da BM arabuluculuğunda oluşturulan Yeşil Hat ve geçici ateşkes antlaşmaları, haritada ikinci fazda gösterilen toprak paylaşımını, İsrail lehine değiştirdi. 1949’dan sonra ise işgal başka bir boyut kazandı. Yalnızca savaşlarla ve antlaşmalarla değil, yeni yollarla da İsrail Filistin topraklarını yutmayı sürdürdü. Bu yolların bazılarını şu şekilde özetleyebiliriz:

  • Askeri amaçlarla el koyma

İsrail Devleti’nin Filistinli özel kişilere ait topraklara el koymada en çok kullandığı yöntem, “askeri amaçlar” öne sürülerek yapılan el koyma faaliyetleridir. Yalnızca 1968-1979 yılları arasında yayınlanan binlerce el koyma emriyle neredeyse 47 bin dönüm arazi askeri otoritelerin eline geçti. Bu eylem, tipik bir arazinin kamulaştırılması operasyonu değildir; toprağın mülkiyeti, asıl sahibinden devlete geçmez, ancak ordu toprağın kontrolünü arzu ettiği süre boyunca elinde tutar. Batı Şeria’nın işgalini takip eden yıllarda, bölgeye kurulan Yahudi yerleşimlerinin büyük bir bölümü, askeri amaçla el konulan topraklar üzerine inşa edildi. Bu uygulama, Filistin’in Rujib köyünden alınan topraklar üzerine kurulan Elon More yerleşiminin yargıya taşınması ve yargıdan el koyma eyleminin güvenlik gerekçeleriyle ilişkilendirilemeyeceğine dair karar çıkması sonrasında terk edildi. Ancak yargı kararı geriye dönük olarak işletilmedi, İsrail yerleşkeleri o tarihe dek el konulan topraklarda gelişmeye devam etti.

  • Devlet arazisi (Miri arazi) ilanı

Askeri el koyma yönteminin geçerliliğini yitirmesi, İsrailli otoriteleri yeni bir yöntem aramaya itti. Çare, Filistin topraklarının eski hakimlerinden Osmanlı Devleti’nin hukuk sistemi içinde bulundu. Osmanlı hukukunda tüm araziler, aksi iddia edilmediği takdirde, devlete aittir. Bir arazinin özel mülk haline gelebilmesi, o arazinin bir kişi tarafından 10 yıl üst üste ekilmesine bağlıdır. Arazi üzerinde üç yıl üst üste tarım yapılmadığı takdirde ise arazi devlet mülkiyetine girer. İsrail de bu kadim yöntemi belirli bir hedefe ulaşmak için ayrımcı biçimde kullanarak Batı Şeria’nın ve Filistin topraklarının büyük bölümünü “devlet arazisi” ilan ederek topraklarına kattı. Osmanlı kanunlarındaki miri arazi mantığını da işletmeyen İsrail, bu arazileri tüm toplumun kullanımına sunmak yerine Yahudi yerleşimlerinin kurulumu veya askeri tesislerin inşası için ayırdı. Bu şekilde el konulan toprakların yaklaşın 900 bin dönüm, üzerine kurulan Yahudi yerleşimlerinin ise 90’ın üzerinde olduğu belirtiliyor.

  • Absentee (Halihazırda orada olmayan) mülkiyetler

Absentee mülkiyet, kişilerce mülk edinilmiş, ancak sahibi 1967’de Batı Şeria’yı terk etmiş arazilere deniliyor. İsrail, özel bir düzenlemeyle halihazırda Batı Şeria’da bulunmayan, sürgün edilmiş kişilerin arazilerini, kendileri bizzat Batı Şeria’ya dönene dek kontrolü altında tutuyor. İsrail’in aile birleşimi prosedürünü tıkadığı gerçeği göz önüne alındığında, pratikte bu kişilerin asla Batı Şeria’ya dönemeyeceği, yani bu toprakların kontrolünün İsrail’de kalacağı anlaşılacaktır. Bu kategoriye giren toprakların büyüklüğünün 43 bin hektar civarında olduğu belirtiliyor. Yıllardır tarım yapılmayan bu topraklar, doğal olarak bir önceki kategoride belirtilen “devlet arazisi” sınıfına alınıyor ve İsrail’ce işgal ediliyor. Benzer şekilde, 29 Kasım 1947 ila 19 Haziran 1948 tarihleri arasında “adreslerinde olmayan” Filistinliler’in arazileri de absentee mülkiyet olarak değerlendirilmiş, o tarihlerdeki işgaller bu şekilde yasallaştırılmaya çalışılmıştır.

  • Kamu yararı adına el koyulan topraklar

Halihazırdaki kanuni düzenlemeler, İsrail yönetimine, Filistin topraklarına kamu gereksinimlerini öne sürerek el koyma hakkı veriyor. Yollar, altyapı sistemleri ve her türlü kamusal alan inşasının da dahil olduğu çalışmalar, İsrail’in Filistin topraklarına el koymasını yasallaştırıyor. Bu tip el koymaların sadece kamu yararına (bu tanıma Filistinliler de dahil) yapılabileceği belirtilse de, bu gerekçeyle el konulan topraklarda Yahudi yerleşimleri kurulduğu da oldu.

  • Mülkiyetin yeniden kayıt altına alınması

İsrail’in Filistin topraklarına el koymakta kullandığı yolların sonuncusu, toprakların yeniden kayıt altına alınması biçiminde açıklanan bir mekanizmayla Filistinli sahiplerinden alınması işlemidir. Bu yöntem, diğerlerine kıyasla daha az başvurulan bir metod olarak göze çarpıyor.

***

Bu sistematik el koyma yöntemlerinin yanı sıra, İsrail’in şiddete başvurmaktan çekinmediği tekil vakalar da mevcut. 1948’deki savaşta ve 1949’un Kasım ayına dek süren etnik temizlik operasyonlarının yanı sıra, İsrail 1951’de 13 köyü boşaltmış, 1956’da bedevi aşiretini Suriye’ye göç etmeye zorlamış, Necef Çölü’nde yaşayan bir başka aşireti ise 1959’da zorla Mısır ve Ürdün’e göndermiştir. Bu uygulamalara ek olarak, Acil Durum Kanunu olarak bilinen ve askeri otoritelere herhangi bir tehdit oluştuğunu düşündükleri zaman Filistin arazilerine “geçici” olarak el koyma hakkı veren 125 No’lu düzenleme, insansızlaştırılmış güvenlik bölgeleri yaratılmasına olanak sağlayan 5709 sayılı kanun gibi yasal yollar da Filistin topraklarının işgali için yasal zemin hazırlamaktadır.

***

Tüm bu uygulamalar çerçevesinde, Vexler’ın hazırladığı ilüstrasyon çok daha iyi anlaşılacaktır.