Doğu Eroğlu (30 Haziran 2013 BirGün Gazetesi)
AKP hükümetinin, yürüttüğü barış sürecine karşın güneydoğu ve doğuda, zırhlı duvarlarla ve otomatik silah sistemleriyle güçlendirilmiş onlarca ‘kalekol’ inşa etmesine tepki gösteren Liceliler, kentlerinde süren kalekol inşaatını yürüyüşle protesto etmek istedi. “Karakol değil barış istiyoruz” yazılı pankartla yürüyen Liceliler’e ateş açan askerin 1 kişinin ölümüne, pek çok kişininse ağır yaralanmasına sebep olması, tüm Türkiye’de tepki topladı. Ancak bu olay, Lice’nin devlet şiddetiyle ilk karşılaşması değil. 1990’lı yılların başından beri TSK ve özel hareket birliklerinin hedefinde olan kent, bu yıllarda sayısız kayıp verdi.
Diyarbakır’a yaklaşık 100 kilometre mesafede bulunan ilçe, 6 Eylül 1975’teki depremle beraber farklı bir nüfus ve yerleşim yapısına sahip oldu. Depremden sonra yapılan prefabrik evler, devletin ilçeden bir süreliğine elini çekmesiyle beraber kalıcı konut haline geldi. Şeyh Said İsyanı’na dahli sebebiyle cumhuriyet tarihi boyunca dikkatle izlenen, 1970’lerdeki resmi raporlarda “Bir Kürt hareketi halinde ilk etapta havadan bombalanacak ilçe” biçiminde tarif edilen ilçe, ilerleyen yıllarda sınır ticareti ve uyuşturucu madde sevkiyatlarıyla, 1980’lerden itibaren de PKK ile anılmaya başlandı. Lice’de sivillere yapılan operasyonlar, bu gerekçelerle meşrulaştırıldı.
Yeryüzündeki cehennem: Lice ‘93
İlçe, tarihindeki en korkunç günü 23 Ekim 1993’te yaşadı. Basına, “PKK Lice’yi bastı, bir generali ve iki askeri öldürdü” şeklinde yansıyan gelişmeler, Lice’de bir savaş başlattı. Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın suikast tüfeğiyle öldürülmesi üzerine ilçeye yapılan asker müdahalesi üç gün sürdü. İlçenin giriş ve çıkışları askerlerce çevrildi, telefon bağlantısı kesildi. Görgü tanıklarının, “Yeryüzündeki cehennemi yaşadık” diye tarif ettiği olaylar boyunca panzerler, havan topları, helikopterler ve komando birlikleri kenti yakıp yıktı. Bazı mahalleler tamamen yerle bir oldu, okullar tarandı, ilçe sakinleri evlerinden çıkartılarak meydanlarda toplandığı sırada evler yakıldı. Üç gün üç gece süren olaylar boyunca, cenazelerin bile yakınlarınca teslim alınamadığı ileri sürüldü. İlçeye girmek isteyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Lice’ye birkaç kilometre kala geri çevrildi. Olayların ardından ilçe sakinlerine bir konuşma yapan Vali Nafiz Kayalı’nın, “Eskiden Lice denince kaçakçılık akla geliyordu. Şu an Lice denince terör akla geliyor. İşte, teröristler Lice’yi yakmış. Bundan sonra teröre yardım etmeyin” dediği iddia edildi. Olayların sonrasında, Lice’ye gerçekleştirilen müdahaleden önce civardaki köy ve mezraların güvenlik gerekçesiyle boşaltıldığı ve operasyona hazırlık yapıldığı öne sürüldü. Olaylarda resmi kayıtlara göre 13, görgü tanıklarına göreyse en az 30 kişi yaşamını yitirdi. Benzer bir geniş kapsamlı müdahale 1994 yılında da gerçekleştirildi.
Ceylan’ın ölümüne takipsizlik
Lice’yi, 90’lı yıllardaki savaş halinden sonra bir kez daha ülke gündemine taşıyan, 2009 yılında 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un havan mermisiyle ölümü oldu. Lice’ye bağlı Şenlik Köyü’nde 28 Eylül 2009’da yakınlardaki taburdan atılan havan topu mermisinin Önkol’un yaşamını yitirmesine yol açtığı ileri sürülmüş, Genelkurmay havan topu atışı yapıldığını yalanlamış, o dönem Diyarbakır Valisi olan Hüseyin Avni Mutlu, Önkol’un yerde bulduğu bomba atara vurması sonucu patlama yaşandığını ileri sürmüştü. Önkol’un ailesi ise olay yerinde herhangi bir çukur oluşmadığını, atılan top mermisinin doğrudan Ceylan’ın vücuduna isabet ettiğini belirtmişti. Adli tıp uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer, adli muayene ve otopsinin usule uygun yapılmadığını, olay yeri ve bilirkişi raporlarında eksiklikler ve hatalar olduğunu belirtti. Biçer, vücuttaki doku hasarlarının olay anında Ceylan Önkol’un kendisini savunmak üzere pozisyon aldığını gösterdiğini söyledi. 4 yıl sonra karara bağlanan davada, güvenlik gerekçesiyle savcının olay yerinde inceleme yapmasına izin vermeyen jandarma görevlileri hakkında takipsizlik kararı verildi.