Doğu Eroğlu (30 Haziran 2013 BirGün Gazetesi)

Hrant Dink cinayetinde örgüt bulamayan, Ceylan Önkol’un ölümünde havan topu mermisini tespit edemeyen, Roboski Katliamı’nda sorumlu bulamayıp görevsizlik kararı veren, Sevag Balıkçı’nın yaşamını yitirmesinde kasıt unsuru bulmayan AKP iktidarının yargı organları, 1 Haziran’da polis kurşunuyla hayatını kaybeden Ethem Sarısülük’ün ölümünü de “meşru müdafaa” ile açıkladı. Cezada orantılılık ilkesinin ihlal edildiği ve gerekçeleri oluşmadan meşru müdafaa ile gerekçelendirilen, insan hakları savunucularına göre devletin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2’nci maddesini açıkça ihlal ettiği tutuksuz yargılama kararı, Başbakan Erdoğan’ın “Polisimiz hukukun içinde görevini yapmıştır, kahramanlık destanı yazmıştır” sözlerinin hemen sonrasında geldi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Ankara’da katıldığı Polis Akademisi Mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada “Polisimiz kahramanlık destanı yazmıştır” dedikten kısa bir süre sonra Ethem Sarısülük’ün katil zanlısı Ahmet Şahbaz savcılığa götürüldü, ardından da hâkim karşısına çıktı. Erdoğan saat 11.45’te yaptığı konuşmada, “Polisimiz amirlerinden aldığı emirle kendilerine tanınan yetki çerçevesinde, hukukun içinde kalarak meşruiyet içinde kalarak görevini başarıyla yerine getirmiştir. Polisimiz bir başka ülkede yaşansa asla tahammül edilecek saldırılara tahriklere, hukuk dışına kesinlikle çıkmadan karşı koymuş ve adeta bir kahramanlık destanı yazmıştır. Biz işkenceye sıfır tolerans diyen bir hükümetiz. Polisimiz hata yaptığında açık yüreklilikle söyler, zaten gereğini yaparız. Ben ve hükümetim polisimizi gönülden tebrik ediyoruz” değerlendirmesinde bulunmuştu. Konuşmanın üzerinden birkaç saat geçmeden savcılığa götürülen Şahbaz, saat 17.00’de ise hâkim karşısına çıktı.

Cezada orantılılık ilkesi ihlal edildi

Meşru savunma ve zorunluluk hali TCK’nın 25’inci maddesinde, “Bir saldırıyı, saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiil” olarak tanımlanıyor. Meşru müdafaa hakkının cezasızlığa yol açmasının ön koşulu olaraksa, tehlikenin ağırlığı ve tehlikeyi yaratan vasıtayla orantılılık kıstasları belirtiliyor. Ancak Ethem Sarısülük’ün öldürüldüğü sırada, Sarısülük’ün elinde herhangi bir delici-kesici cisim, taş, metal, sopa veya ateşli silah bulunmaması, katil zanlısı Ahmet Şahbaz’ın tutuksuz yargılanmasına karar verilmesinde etkili olan, eylemin meşru müdafaa sınırları dâhilinde kalma olasılığının bulunduğuna ilişkin yorumda orantılılık ilkesinin göz önünde bulundurulmadığına işaret ediyor.

Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun (PVSK) 2007’de değişen 16’ncı maddesindeyse, polisin görevini yaparken karşılaştığı direnişi kırmak için uygulayabileceği yöntemler belirtiliyor. Bu yöntemlerin, “direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette” kullanılacağı açıklanıyor. Polisin bedeni kuvvetten, yani kaba güçten başlayarak, kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar kullanabileceği, bu yöntemlerin sonuç vermemesi halindeyse çeşitli koşullara bağlı olarak ateşli silaha başvurabileceği açıklanıyor.

PVSK’ya göre polis, hakkında tutuklama veya gözaltı kararı bulunan kişilerin yakalanması için, bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getirilemeyen direnişler karşısında ve meşru müdafaa hakkı oluştuğunda silah kullanılabiliyor. TCK’nın meşru müdafaayı açıklayan bendinde, bu ilkenin yalnızca orantılılık ilkesinin varlığı halinde işletilebileceği ortaya konurken, PVSK’nın 16’ncı maddesinde ek olarak, kullanılacak araç ve gerecin karşılaşılan direnişe göre polis tarafından tayin edileceği belirtiliyor. Dolayısıyla, silah kullanabilmek polisin yetkisi dâhilinde oluyor. Ancak mahkeme PVSK uyarınca polise belli koşullarda verilen silah kullanma yetkisine atıfta bulunarak değil, polisin orantısız karşılığını dikkate almayarak, eylemi meşru müdafaa olarak değerlendirerek Şahbaz’ın tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Ahmet Şahbaz’ın, “Toplam üç el ateş ettim ancak ateş esnasında yoğun şekilde taş atışına maruz kalmıştım. Bu esnada vücudumun her tarafına taş gelmişti, bileğime gelen taş nedeni ile namlunun pozisyonu değişip maktulün kafasına doğru yönelmiş olabilir” şeklindeki ifadeler ve mahkemenin incelediği deliller, meşru müdafaa için yeterli dayanak kabul edildi.

Bu değerlendirme yapılırken, protestocular arasında kaldığını iddia eden polisin, protestoculardan sadece birini öldürerek nasıl kendini kurtarabildiği, arkada bulunan polis kuvvetlerinin Şahbaz’ın can güvenliğini sağlamakta yeterli olup olmadığı tartışılmıyor. Şahbaz’ın mahkemedeki, “Kendimi korumak kastı ile silahımı çektim, önce namluya mermi sürmedim fakat saldırı devam edince silahımın ağzına mermi verdim ve namlusunu yere doğru tuttum. Daha sonra tabancanın namlusunu omuz hizamın üzerine kaldırdım ve havaya doğru ateş etmeye başladım” ifadesi ise, sanığın korku ve paniğe kapılmadığını, eylemlerini tasarlayarak gerçekleştirdiğini ortaya koyuyor.

İnsan hakları savunucuları ve hukukçular ne dedi?

Emma Sinclair-Webb, İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye araştırmacısı: “Yürürlükteki polis yasası, güç kullanma yetkisi konusunda çok muğlak ifadeler içeriyor. Ateşli silaha, giderek artan bir güç kullanımından sonra, başvurulabilir. Birleşmiş Milletler anlaşmalarına göre, gerçek merminin, yani ölümcül gücün, ciddi bir tehdit halinde son çare olarak kullanılması gerekiyor. Ethem’in elinde bir silah olsaydı veya başkasına zarar verme ihtimali bulunsaydı bunu tartışabilirdik. Türkiye’de tutukluluk konusunda genel bir kararsızlık olduğu, vakalar karşılaştırıldığındaysa dengesiz kararlar alındığı görülüyor. Şiddet uyguladıklarına dair kanıt bulunmayan protestocular tutuklanırken, kaçma ve delil karartma şüphesi olan bir polis serbest bırakılıyor. Tecrübelerimiz gösteriyor ki, polislerin diğer görgü tanıklarını veya meslektaşlarını etki altına alma ihtimalleri yüksek. Böyle bir durumda kalabalığa yakın mesafeden ateş açmak hiçbir sebeple meşrulaştırılamaz. İlgili polis memurunun önce başka tedbirler alması gerekiyordu. Bu davada sanık polis için yerel mahkemelerde ceza çıkmazsa dosya AİHM’e gider ve Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2’nci maddesi olan yaşam hakkının ihlal edilmesi gerekçesiyle ceza alır.”

Mehmet Tursun, Baran Tursun Vakfı Başkanı: “Olay kameraların önünde gerçekleşmesine karşın, takdir yetkisi bırakılan hâkimler daha önceki 128 davada olduğu gibi, bu davada da görevlerini yapıp polis lehine karar verdiler. Kurşun sekti, havaya ateş etti, ayağı kaydı, meşru müdafaa gibi yalanlarıyla artık baş edemiyoruz. Çünkü bu senaryolar yargı-emniyet işbirliğiyle yapılıyor. Bu yalanlara inanan hâkim ve savcıların hala görevde olması bizi kahrediyor. Ethem’i öldüren katilin serbest bırakılmasını polis okullarında ve karakollarda ballandıra ballandıra anlatacaklar. ‘Öldürseniz bile sizinleyiz, arkanızdayız’ diyecekler. Ruhunda birazcık katil olma, şiddet uygulama dürtüleri olan polisler adam öldürmeye devam edecekler. Hükümet, emniyet ve yargı kol kola girip, adam öldürmeyi destansı bir olay gibi anlattılar. Sorumlular, destanlar anlatanlardır.”

Murat Yılmaz, Çağdaş Hukukçular Derneği Ankara Şube Başkanı: Bu ülkede kolluk mensupları suç işlediği zaman yargı tarafından aklanıyor ve korunuyor. Meşru müdafaa ihtimalinden ötürü katil serbest kaldı ancak olay sırasında poliste hem kask, hem de çevik kuvvet zırhı var. Dolayısıyla göstericilerin attığı taş ona zarar verici nitelikte değildir; taşa karşı silah ateşlenmesi ise orantısız bir karşılıktır. Bu karar hukuki olmadığı için bizim için yok hükmündedir. Cem Aygün, Şerzan Kurt, Soner Çankal davalarında olduğu gibi, formalite icabı bir dava yapılacaktır ve ilk karar da dava sonucunda ceza çıkmayacağını anlatmaktadır. Belinde silahı olan bir emniyet personelinin delillere ulaşma şansı, sıradan bir vatandaşınkine göre daha yüksektir. İlk ifadenin Ethem’in ölümünden 23 gün sonra verilmesi, zaten bu zamana kadar gerekli delillerin karartıldığını gösteriyor. Kişinin kamu görevlisi olması, delil karartmayacağına değil, aksine delil karartabileceğine dalalettir.

PVSK ölümleri

2007’de PVSK’da yapılan değişikliklerden sonra, en az 69 kişi polis silahından ateşlenen kurşunlarla yaşamını yitirdi. Ethem Sarısülük, 2013’te polis kurşunuyla ölen 5’inci kişi oldu. Çoğunluğu kamuoyunun dikkatinden kaçan, fail polislerinse genellikle ceza indirimleriyle karşılaştığı veya hiç ceza almadığı cinayetlerden bazıları şunlar:

Emrah Barlak: 2012’de İzmir’in Karabağlar İlçesi’nde çıkan tartışmada, polis tarafından karnından ve bacaklarından vurularak yaşamını yitirdi. Aynı olayda Erhan Barlak sakat kaldı.

Özgür Taşar: 2012’de Hakkâri Yüksekova’da polis kalabalığa ateş açtı. Özgür Taşar göğsünden vurulduktan sonra yaşamını yitirdi.

Şerzan Kurt: Kurt, Muğla’daki üniversite olayları sırasında polis kurşunuyla yaralandı. Valilik ve emniyet, Kurt’un polis silahından çıkan kurşunla yaralandığını inkâr etti. Kurt’un hayatını kaybetmesinden sonra polis memuru Gültekin Şahin tutuklandı.

Emrah Gezer: 2009’da Ankara’da bir barda Kürtçe şarkı söyleyen Gezer, Özel Harekât Polisi Serkan Akbulut ile tartıştı. Akbulut’un silahından çıkan kurşunlar Gezer’in ölümüne yol açtı. Polis, tahrik indirimi aldı.

Çağdaş Gemik: 2008’de bisikletini sürerken polisçe durduruldu. Gemik’in beraberindeki arkadaşı polise doğru ilerlerlerken, Gemik bir başka polis tarafından başından vurularak öldürüldü.

Baran Tursun: 2007’de polisin ‘dur’ ihtarına uymadığı iddiasıyla kafasına sıkılan kurşunla öldürüldü. Hakkında trafik kazası raporu düzenlendi. Cinayet, Tursun’un kafasındaki mermi çekirdeği otopside fark edilince ortaya çıktı.