Mursi’nin sonu gelmiş gözüküyor. Fakat askeri konsey bizleri bu noktaya getiren felaket hataları yinelemekten kaçınmalı.
Magdi Abdelhadi (5 Temmuz 2013, BirGün Gazetesi için Türkçeleştiren: Doğu Eroğlu)
Bu işin iyi bir biçimde sona ermesinin mümkünü yoktu. Muhammed Mursi ve destekçileri Allah’ın onların yanında olduğunu, muhaliflerse Mısır’ı Taliban yönetimindeki Afganistan’a çevirebilecek dinci faşistlere karşı olduklarını söylüyorlardı. Uzlaşmacı akıl ve sağduyu, iki taraf arasındaki bu zıtlık, kutuplaşan toplum ve gergin siyasi atmosferde, bir tarafın cihat feryatları, öteki tarafınsa askere ülkeyi kurtarma çağrıları arasında kaybolup gitti.
Mursi büyük ihtimalle önceki akşam yaptığı (büyük ihtimalle kamuoyuna son defa hitap ettiği) konuşmanın, demokrasi adına atılmış kahramanca bir adım olarak algılanacağını düşünüyordu. Ancak Mursi’nin samimiyetini ispatlaması gereken insanlar bu konuşmayı, kendi militan destekçilerine “İman düşmanları” olarak lanse edilenlere, yani Mısır vatandaşlarına karşı harekete geçmelerini öğütleyen bir savaş çağrısı olarak gördü.
Mursi’nin televizyondaki konuşması, sosyal medyada anında tepki yarattı. Kullandığı her bir kelime, sergilediği mimikler tek tek değerlendirildi. Pek çokları, askerlerin şiddet kışkırtıcılığı yapan bu adamın televizyonda konuşmasını engellemediğine kızgındı. Meşruluğu korumak için ölmeye hazır olduğunu defalarca ifade etmesi (Meşruluk kelimesini belki de 200 defa telaffuz etmiştir), Müslüman Kardeşler mensuplarının siyasi karşıtlarıyla yüzleşmek için sokağa inmesi çağrısı olarak algılandı. Ancak saldırıya uğrayan Mursi yanlıları oldu; o gece Kahire Üniversitesi’nde saldırıya uğrayan 16 kişi yaşamını yitirdi.
Kimileri bu olanları Müslüman Kardeşler organizasyonunun sonunun geldiği şeklinde yorumluyor, bazılarına göre bu olanlar topyekûn yıkıma giden yolu açtı, kimileriyse iç savaşa dönüşebilecek bir cadı avının risklerine karşı toplumu uyarmaya çalışıyor.
Mursi’nin en büyük siyasi hatası, gerçek ve potansiyel müttefiklerini ötekileştirerek, karşısında kendisine karşı kurulan bir koalisyonunun temellerini atması oldu. Eski rejimin destekçileri, ortak amaç uğruna devrimci gençlikle güçlerini birleştirdiler. Birleşen kesimler, tek başlarına hiçbir zaman gerçekleştiremeyecekleri bir şeyi başardılar; Mısır tarihinin en büyük gösterilerini düzenlediler. Meydanlar İslamcıları istemediklerini haykırdılar.
Müslüman Kardeşler ve en yakınlarındaki müttefikleri dışında Mısır’daki kimse, askerin müdahalesini bir darbe olarak değerlendirmiyor. Askerin yönetimde kalma niyeti olduğuna kimse inanmıyor. Muhalifler, askerlerin Mübarek rejimini devirirken yaptığı korkunç hataları tekrarlamayacağını ve bu geçmiş hatalarını telafi edeceğini umuyorlar. Mübarek’in devrildiği Şubat 2011’den sonra demokrasi için izlenecek yol haritasını belirleyenler ve o zamandan beri Mısır’daki sıkıntıların sorumlusu olanlar, Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi ve Müslüman Kardeşler’den başkası değildi.
Ordu, Mısır’ı içinde bulunduğu çıkmazdan kurtaracak yeni bir planı olduğunu söyledi. Hepimiz askerin geçmiş hatalarını tekrarlamayacağını umuyoruz. İktidara geçici olarak el koyulmasıyla birlikte, İslamcılar da dahil olmak üzere, herkesin eşitçe yer alabileceği bir siyasi zemin oluşturmalı ve Mısır demokrasisi içindeki varlığını sürdürmelidir. Yapmaması gereken tek şey, İslamcıları yeniden faaliyetlerini gizlemeye ve yeraltına çekilmeye itmek olacaktır.