Doğu Eroğlu (19 Temmuz 2013 BirGün Gazetesi)
Ali İsmail Korkmaz cinayetini aydınlatması beklenen Beşik Otel güvenlik kamerası kayıtlarındaki 18 dakikalık silinmiş bölüm, faillerin tespit edilmesini engelliyor. Aynı sokakta bulunan diğer güvenlik kayıtlarının “bozuk, silinmiş veya anlaşılmaz” oluşu da cinayetin çözülmesine katkı sağlamıyor. Korkmaz cinayetiyle ilgili tespit edilen hiçbir güvenlik kaydının delil içermeyişi, yıllardır süren karakol ölümlerini anımsatıyor. 2007’den beri karakollarda yaşamlarını yitiren vatandaşların ölüm anlarına ilişkin kayıtlar pek çok defa boş çıkmış, kameraların başka yönlere çevrilmiş olduğu anlaşılmış, bazı karakollarda ise ölüm anlarında kayıt yapılmadığı ortaya çıkmıştı. Türkiye’deki polis infazlarını ve polis şiddetini araştıran ve şiddet mağduru ailelere destek sağlayan Baran Tursun Vakfı’nın başkanı Mehmet Tursun, Korkmaz cinayetinin şifrelerinin karakollardaki ölümlerde gizli olduğunu söylüyor. Festus Okey davası avukatlarından Erdal Doğan ise Festus Okey’in ölümde karşılaştıkları, kayıtların silinmesi veya savcılıklara teslim edilmemesi gibi uygulamaların sürdüğünü aktarıyor.
‘Devletin entrikalarını tanıyoruz’

Baran Tursun Vakfı Başkanı Mehmet Tursun BirGün’e yaptığı açıklamada, tüm Türkiye’nin gözü önünde işlenen cinayetlerin devlet tarafından karartılmaya çalıştığını vurguladı. Hem Ethem Sarısülük, hem de Ali İsmail Korkmaz’ın öldürüldüğü olaylarda devletin suçüstü yakalandığını, maddi delillere rağmen faillerin bulunmamasının karakol cinayetleriyle benzerlik taşıdığını söyledi. Tursun, “Ethem’in davasına bakan bilirkişiler yerdeki kurşunları sayacaklarına taşları sayıyorlar. Devletin entrikalarını çok iyi biliyoruz. Karakollardaki ölümlerin neredeyse hepsini devlet ‘intihar’ olarak açıkladı. Ali İsmail Korkmaz’ın darp edildiği kayıtlar silindi deniyor. Asıl bakmamız gereken, 28 karakol cinayetinde kameraların nasıl işlevsiz hale getirildiğidir. Türkiye’nin farklı yerlerindeki karakolların tümünde kameralar devreden çıkartılmış, polisler beraat etmiş veya sembolik cezalarla kurtulmuşlarsa, bu entrikalar çözülmeden Korkmaz cinayetini anlayamayız. Karakol cinayetlerinin listesini TBMM İnsan Hakları Araştırma Komisyonu’na gönderdik. Kamera kayıtları olmadığı için ‘Cinayetleri polis işledi’ dediğimizde koruma önlemleri devreye giriyor. O yüzden Komisyon’a cinayetleri değil, 28 karakolun 28’inde de kameraların çalışmamasının olağan olup olmadığını sorduk. TBMM dahi bize bir cevap veremedi. Bu sorulara cevap alamadığımız gibi, Emniyet yaptığımız listeleri kaldırmamızı istedi. Biz niye kaldıralım, utanıyorsanız adam öldürmeyin! Devlet önce Osman Aslı’nın kendini 70 santim yüksekliğindeki masa ayağına nasıl olup da astığını ve intihar ettiğini açıklasın” diye konuştu.
Devletin koruma refleksi
Festus Okey davasının da avukatlarından olan Erdal Doğan ise, Ali İsmail Korkmaz cinayetinin devletin tipik reflekslerini ortaya koyduğu görüşünde. Polis veya askerin işlediği suçlarda devlet kurumlarının otomatik olarak suçlu mensupları yargı soruşturmalarına vermeme, delilleri yok etme veya karartma gibi önlemler aldığını belirten Doğan, bu engelin aşılmasında en önemli rolün savcılara düştüğünü ancak savcıların da bu kurumların uzantıları gibi hareket ettiğini belirtti. Doğan, “Kamuoyu baskısı yüzünden Yargıtay Festus Okey davasındaki ilk kararı bozdu ve failler yeniden yargılanacaklar. Tıpkı Ali İsmail Korkmaz cinayetinde olduğu gibi, Okey davasında da deliller ve görüntü kayıtları karartılmıştı. Karakollarda hala bazı kameralar kör noktalara bakıyor, kayıtlar siliniyor veya savcılıklara teslim edilmiyor. 2000’li yıllardan beri karakollardaki şiddetin azaldığı söyleniyor ama aslında işkence ve kötü muamele, Ali İsmail Korkmaz olayında olduğu gibi, sokaklara, vatandaşların alıkonulduğu mekanlara veya otobüslere kayıyor. Mağdur karakola getirilene kadar yapılan yapılmış oluyor. İşkence yapılan noktaları gören mobese kameraları veya civardaki güvenlik kameralarının kayıtları savcılıklara ulaştırılmıyor” dedi.
2007’den beri karakollarda veya gözaltında ölenlerin bazıları
Ali Akın: Eylül 2012’de İstanbul’da götürüldüğü Büyükçekmece İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde nezarette iken, tuvalete gitmek üzere dışarı çıkıp bir polisin silahını alarak intihar ettiği iddia edildi.
Selman Pınar: Mayıs 2012’de polislere kimlik göstermediği iddiasıyla gözaltına alındıktan sonra ölü bulundu. Polis, Pınar’ın hastaneye götürüldüğü sırada kaçıp bir duvardan düşerek öldüğünü iddia etti. Kardeşi Adnan Pınar, “Ağabeyimi 10 Nisan Polis Merkezi’ne götürdüler, vücudunda morluklar ve darp izleri vardı, abimi döve döve öldürdüler” dedi.
Fırat Kırtekin: Ocak 2012’de İstanbul’da “dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle gözaltına alındı. Polis silahından çıkan kurşunla yaşamını yitirdi.
Hamedu Louf Said: Temmuz 2011’de Mersin’de bir polis karakolunda ölü bulundu.
Erhan Turan: Mart 2010’da hırsızlık iddiasıyla gözaltına alındı. Şişli Araştırma Amirliği’nin 7’nci katından atlayarak intihar ettiği iddia edildi. Görgü tanıkları Turan’ın camdan “İmdat” diye bağırdığı sırada yanında 3-4 kişi olduğunu öne sürdüler.
Osman Aslı: Aralık 2009’da İstanbul Avcılar Firuzköy Karakolu’nda avukat görüşme odasında ölü bulundu. 20 yaşındaki gencin, 70 santim yüksekliğindeki masanın ayağına bot bağlarıyla kendisini astığı söylendi.
Abdurrahman Sözen: Temmuz 2009’da İzmir’de bir kişiyi av tüfeğiyle yaraladığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Nezarette su istediği polis memurunun tabancasını ele geçirip intihar ettiği ileri sürüldü.
Resul İlçin: Ekim 2009’da Şırnak’ta karakolda ölü bulundu. Otopside kafa ve vücudunda darp izlerine rastlanırken, Valilik İlçin’in kendi kendine yere düşerek öldüğünü iddia etti.
Metin Yüksel: Temmuz 2008’de karakolda ayağı takılıp düşerek öldüğü iddia edildi.
Festus Okey: Ağustos 2007’de gözaltında polis silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetti. Savcılığın güvenlik görüntülerini karakoldan talep etmesi üzerine polisler, “O sırada kayıtta değildik” cevabını verdiler.