Hollanda’nın Den Haag (Lahey) kentinde bugün başlayan Dünya Nükleer Güvenlik Zirvesi öncesinde, Hollanda’nın baş müzakerecisi Piet de Klerk BirGün’ün sorularını yanıtladı

Doğu Eroğlu (24 Mart 2014 BirGün Gazetesi)

ABD Devlet Başkanı Barack Obama’nın 2009’da yaptığı çağrının ardından başlayan Dünya Nükleer Güvenlik Zirvesi’nin üçüncüsü Hollanda’nın Den Haag kentinde, tartışmalar, eleştiriler ve endişeler eşliğinde bugün başlıyor. 2011’de Japonya’daki Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki felaketin ardından enerji meseleleri 2012 Seul zirvesinde üstü kapalı biçimde ele alındıysa da, pek çok uzman tarafından hayali bir tehdit olarak değerlendirilen nükleer terörizm önceki iki zirvede olduğu gibi katılımcı devletlerin birinci gündem maddesi olmayı sürdürüyor. Hollanda’nın Den Haag kentinde bugün başlayan üçüncü zirvede de konu yine nükleer terörizm ve güvenlik olacak. Nükleer güvenlikten ziyade güncel politik gelişmelerin tartışıldığı alternatif bir G8 buluşması olduğu yönünde eleştiriler alan zirveye Ukrayna krizi ve Kırım’a Rusya müdahalesine ilişkin tartışmaların damga vuracağı tahmin edilse de, zirveden hâlâ beklentileri olanlar da yok değil. 2012’deki Seul toplantısından bu yana ülkeler arasında süren görüşmeleri ev sahibi Hollanda adına yürüten baş müzakereci Piet de Klerk, 2009’dan bu yana devam eden Nükleer Güvenlik Zirveleri sürecini ve Den Haag zirvesinden beklentilerini BirGün’e anlattı.


2012’de Seul’de düzenlenen zirvenin ardından Den Haag’da yapılacak toplantının dünya nükleer güvenlik zirvelerinin sonuncusu olması bekleniyordu ancak 2016’da ABD’de bir zirve daha yapılacağı kesinleşti gibi. Bu durum Den Haag’dan beklentileri azaltmayacak mı?

ABD Devlet Başkanı Barack Obama tüm ülkeleri ABD’de yapılacak bir sonraki zirveye davet etti bile. Böylelikle 2016’da ABD’de bir zirve daha yapılması kesinleşti. Süreci şöyle değerlendirebiliriz: Zirveyle ilgili ilk adım Başkan Obama’nın 2009’da dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden birinin nükleer terörizm olduğunu söylemesi ve nükleer materyal bulunduran ülkelere çağrı yapmasıyla atıldı. 2010’da Washington’da yapılan zirvede, nükleer terörizmle mücadele konusundaki kararlılık ortaya konuldu. 2012’de Seul’de ise aşama kaydetmeye başladık. 2014 Den Haag zirvesi hem bir adım öteye gidişimizi hem de artık sonuçlar almaya başladığımızı gösteriyor. 2016’daki zirvede ise 7 yıllık çalışmanın tüm sonuçları ortaya çıkacak ve geleceğe yönelik belki de ülkeler için bağlayıcı bir kurallar bütünü ortaya çıkacak.

Öncekiler gibi bu zirvenin de odak noktası nükleer güvenlik olacak. Enerji ile bağları kesildiği zaman nükleer tartışmalar dar bir bağlamda hapsolmuyor mu?

Bu zirvede nükleer silahsızlanma, nükleer teknolojilerinin emniyetli kullanımı ve nükleerin bir enerji kaynağı olarak kullanılması tartışmalarına yer verilmeyecek. Devlet ve devlet dışı aktörlerin nükleer maddeleri kullanımını, bu aktörler tarafından nükleer materyalin istismarını önlemek, sabotaj ve güvenlik riskleri ile terörist saldırılar ve kaçakçılığın önlenmesi gündemimizde olacak. Şimdiye kadarki zirvelerde de enerji ile ilgili tartışma yapılmadı ancak zenginleştirilmiş uranyum miktarının azaltılması yönünde çok yol kat edildi. Diğer yandan, enerji meseleleri zirvenin ana konusu olmasa da, liderler zirvesinin yanı sıra Amsterdam’da yapılacak Nükleer Endüstri Zirvesi yoluyla enerji sektörüyle olan bağlarımızı korumayı planlıyoruz. Müzakere sürecine başladığımda, düşünce enstitüleri ve endüstriyle yaptığım görüşmelerin ne kadar faydalı olduğunu gördüm çünkü hükümetler gibi görüşlerini gizlemiyorlardı. Nükleer maddelerin tam kontrolünün sağlanması için hükümetler, endüstri ve uluslararası denetçiler üçgeninin çok iyi çalışıyor olması lazım.

Dünya Nükleer Güvenlik Zirveleri sürecinde şimdiye dek hangi hedeflere ulaşıldı?

ABD ile Rusya arasında yapılan antlaşmaya dayanan Megatonlardan Megavatlara projesi 2013’te başarıyla tamamlandı ve nükleer başlıklardaki aşırı zenginleştirilmiş uranyum enerji sektöründe kullanılmak üzere düşük zenginleştirmeli uranyuma dönüştürüldü. Dünya üzerindeki tehlikeli nükleer materyal miktarının azaltılması, var olan nükleer maddelerin güvenlik seviyesinin artırılması ve ülkeler arasındaki işbirliğinin genişletilmesi gibi hedeflerimize erişmeye devam ediyoruz.

Zirvenin sonuç bildirgesinde Seul 2012’den farklı hangi ibareler yer alacak?

Seul’de kaldığımız yerden devam edeceğiz. Her ne kadar ülkeler kendi nükleer programları hakkında stratejilerini açık etmemek için konuşmama yanlısı olsalar da, taraflar arasında güven inşa edebilmek için çalışmayı sürdürüyoruz. ABD kendi senatosunun yapısından, Japonya ise Fukuşima sonrası gelişen krizden ötürü henüz onaylamadıkları bağlayıcı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı metinleri bulunuyor ancak son yıllarda aşırı zenginleştirilmiş uranyum bulunan ülkelerin sayısındaki azalma bile umut verici.