II. Dünya Savaşı’ndan sonra atık depolama ve söküm sistemleri olmadan alelacele kurulan ve yalnızca söküm masrafları 250 milyar TL’ye (70 milyar sterlin) ulaşan Sellafield nükleer reaktörünü söken şirketin başındaki George Beveridge BirGün’e konuştu

Doğu Eroğlu (29 Mayıs 2014 BirGün Gazetesi)

Kullanım ömrü bittikten sonra ne olacağı planlanmadan İngiltere’de 1940’ların sonunda hayata geçirilen nükleer reaktörler ve dönüşüm santralları alanı Sellafield’ı güvenli hale getirmek için yıllardır uğraşan Sellafield LTD’ın CEO’su Geoge Beveridge 250 milyar TL’yi bulan söküm çalışmalarını BirGün’e anlattı. Türkiye’deki nükleer enerji tartışmalarını takip ettiğini belirten George Beveridge, santralda üretilen enerjiden daha maliyetli hale gelen söküm faaliyetlerini anlattı ve Sinop ile Mersin’de kamuoyundan gizlenen süreçlerin tersine, şeffaflık tavsiyesinde bulundu. Ancak Türkiye’de ilk adımları atılan devlet güdümlü nükleer enerji piyasası bu anlayışın çok uzağında. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci sona ermeden fiili olarak inşaatına başlanan Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nın (NGS) yüklenicisi ROSATOM nükleer atıkların nasıl bertaraf edileceğini, risk yönetimi sisteminin nasıl kurulacağı, bölgedeki deprem riskiyle nasıl başa çıkılacağı gibi sorulara yanıt veremezken, santralın ekosisteme, bölge halkına ve deniz yaşamına hangi etkileri yapacağı da belirsizliğini koruyor. Öte yandan ÇED süreci henüz başlatılmamasına karşın Sinop’ta kurulacağı alan şimdiden belirlenen ve Japonya-Fransa konsorsiyumuna yaptırılacağı söylenen ikinci ve üçüncü nükleer santrallar Türkiye’yi endişelendiriyor. İstanbul Nükleer Santraller Zirvesi’nde olduğu gibi, planlanan nükleer enerji yatırımlarını basından ve toplum denetiminden uzakta kapalı kapılar ardında tartışan hükümet ve endüstri çevrelerinin tavrı, nükleer endüstrisi içerisindeki bir isimden bile eleştiri aldı. İngiltere’de II. Dünya Savaşı sonrasında atık depolama ve söküm sistemleri olmadan alelacele kurulan ve günümüzde dünyanın en tehlikeli nükleer tesislerinden biri haline gelen Sellafield nükleer reaktörünü güvenli biçimde sökmek için kurulan şirketin CEO’su George Beveridge BirGün’e yaptığı açıklamalarda şeffaflık çağrısı yaptı.

40 yıl çalıştı, 20 yılda sökülecek

II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımın ardından İngiltere’nin nükleer silahlanma programı kapsamında askeri bir yatırım olarak ortaya çıkan Sellafield nükleer bölgesindeki ilk ticari nükleer enerji reaktörü 1956’da hizmete girdi. Zamanla sayıları 4’e çıkan nükleer reaktörler 2003’e kadar hizmet verdiler. Reaktörlerin ömürlerini kesin olarak tamamlamasıyla birlikte İngiliz yetkililer söküm ve atıkların bertarafı konularını kara kara düşünmeye başladılar. 2005 yılında Nükleer Söküm Otoritesi’ne devredilen alanda 2026’ya kadar sürecek söküm ve temizlik çalışmalarının takvimi oluşturuldu. 2026’da tamamlanması planlanan ama daha şimdiden pek çok gecikme yaşanan söküm çalışmalarının toplam maliyetinin en az 250 milyar TL olacağı kesinleşmiş durumda.

Dönüşüm santrali de kapandı

Tüm dünyadan, özellikle de Japonya’dan getirilen plütonyum ağırlıklı nükleer atıkların Sellafield’da işlendiği tesislerin genişletilmeye çalışılması, İrlanda ve İngiltere arasında da kriz yaşandı. İngiltere’nin ek yatırım kararı almasıyla Hamburg’daki Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’ne başvuran İrlanda, kıyılarına birkaç yüz kilometre ötedeki tesisin faaliyetlerinin durmasını istedi. 2001’deki kriz mahkemeden İngiltere lehine karar çıkmasıyla nihayete erdi ilerleyen yıllarda santralın zarar etmesi sonucunda kapatılmasıyla ortaya çıkan devasa maliyetler İngiltere yurttaşlarının cebinden çıktı. Planlama aşamasında yaklaşık 230 milyon sterlin olarak hesaplanan kapatma maliyeti, 1,4 milyar sterline çıktı. Böylelikle zarar eden dönüşüm santralının kamuya toplam maliyeti 2,2 milyar sterlin, yani 7,7 milyar TL oldu.

Kazalar sıradanlaştı

Bazısı 60 yaşına ulaşmış dünyanın en eski nükleer tesislerine ev sahipliği yapan bölgede radyoaktif kazalar da sıradanlaştı. Sellafield’da 1950’den bu yana Uluslararası Nükleer Olay Ölçeği’ne göre 5 seviyesinde 1 olay, 4 seviyesinde 5 olay, 3 seviyesinde 15 olay meydana geldi. 1960’larda atmosfere plütonyum ve uranyum oksit partiküllerinin karışması, 2000’lerdeyse termal oksit dönüşüm santralındaki sızıntı tehlikeli olaylar olarak kayda geçerken, Greenpeace’in iddiasına göre santralın atıklarının boşaldığı İrlanda Denizi dünyanın en ağır radyoaktif kirlenmelerinden birine maruz kaldı. 1990’lı yılların sonunda yapılan bilimsel çalışmalar tesis etrafında yaşayanlarda plütonyum birikmesi olduğunu ortaya koyarken, İngiliz resmi makamlarının radyoaktiviteye bağlı sağlık sorunlarını ısrarla yalanlamasına karşın bölgede cenazelerin yakıldığı krematoryumlarda ortaya çıkan yoğun kimyasallar, yurttaşların vücudundaki birikimi ortaya koydu.


Sellafield’daki söküm ve atıkların bertarafı çalışmalarının bu kadar zahmetli olmasının sebebi ne?

Beveridge: Sellafield çok kompleks bir alan; alanda hem ilk nesil nükleer reaktörler hem de santrallerde harcanan yakıtın temizlendiği yakıt dönüştürme tesisleri var. 1950 ve 60’larda inşa edilenler 60 yaşlarını doldurdular bile. Şu anda Sellafield’ın hala gündemde olmasının sebebi, ilk nesil tesislerin söküm ve atık yönetimi gibi hususlar düşünülmeden tasarlanıp inşa edilmesi. Yapmaya çalıştığımız da yenilikçi yollar keşfederek, sökülmek üzere yapılmamış bir tesisi güvenli bir şekilde sökmek. İlk yapıldığında bu tesislere atıkları koymak kolaydı ama şimdi bu atığın tahliyesi çok büyük sorun teşkil ediyor… Bugünkü nükleer reaktörler söküm hesaba katılarak tasarlanıyor.

Söküm faaliyetlerinde şimdiye dek elde edilen en büyük başarı ne?

Sellafield’a kurulan ilk reaktör, ilerleyen yıllarda yaygınlaşan gaz soğutmalı reaktörlerin prototipiydi. Reaktör çekirdeğini uzaktan erişimle tamamen parçalarına ayırdık ve atığın güvenliğini sağladıktan sonra reaktör çekirdeğinin sökümünü tamamladık. Fakat alanda uğraştığımız tüm tesislerin kendilerine göre zorlukları var. Çoğu zaman tesislerin inşa edildiği dönemin teknolojisiyle sınırlanmış olsak da çalışmalarımızı zorluklara rağmen sürdürüyoruz.

Fukuşima’dan sonra tüm endüstride bir yeniden organize olma hali gözleniyor. Sellafield tecrübeleri sorunlu hallerdeki söküm ve boşaltım işlemleri için yeni teknikler ortaya koydu mu?

Çalışmalarımız özellikle söküm konusunda temel robot kullanımı ve uzaktan erişim gibi konularda emsal yarattı ve başkaları tarafından da kullanılıyor. Reaktörlerdeki çekirdeklerde radyasyon seviyesi yüksek olduğundan bu bölgelere insanların girip söküm çalışmalarını yapmaları mümkün değil. Uzaktan robotla erişimin yanı sıra plazmalı şaloma denen aracı kullanarak uyguladığımız sıcak kesimle de önemli bir tekniğe öncülük ettik. Bu yöntemle 15 cm paslanmaz çelik ve 5 cm kalınlığındaki yalıtım malzemesini kolayca kesebiliyoruz. Sıcak kesimde ortaya çıkan gazları da kontrol altına almayı başardık. Bu yeni teknikler başka ülkelerdeki başka alanlarda da kullanılabilir durumda.

Vietnam ve Türkiye gibi nükleer enerjiye kapılarını açmaya hazırlanan ülkeler endüstri tarafından yakından takip ediliyor. Nükleer endüstrisinin bu ülkelerde nükleer enerjinin güvenilir olduğuna ilişkin yaptığı kamuoyu çalışmaları yeterli mi? Bu propaganda gerçeği yansıtıyor mu?

Nükleer endüstrisinin güvenilirlik mesajını yeterince verebildiğinden emin değilim. Endüstrinin özellikle güvenli üretim ve bunun yanında kamuoyunu ikna etme konusunda daha fazla çalışması gerektiğini düşünüyorum. Meselenin paydaşları ve toplum karar alma süreçlerinde daha aktif olmazsa geriye sadece propaganda kalıyor. Nükleer endüstrisi kendini ifade ettiği vakit yalnızca çıkarları doğrultusunda konuştuğunu hissediyorsunuz.

Nükleer enerjiye ilişkin belirsizlik ve bilgi gizliliği, eleştiri dozunu artırıyor. Örneğin Türkiye’de ROSATOM tarafından Akkuyu’ya yapılması planlanan nükleer santralın atık yönetiminin nasıl oluşturulacağı hala tam anlamıyla belli değil. İngiltere’deki çalışmalarınızda toplumla ilişkiniz nasıl? 

Tecrübelerim bana şeffaflığın önemini gösterdi. Hem kamuoyunun ne yaptığımızı anlamasını hem de çalışmalarımıza destek vermesini istiyoruz. Atık konusu da bunun dışında bırakılamaz. Bir nükleer reaktör kuruluyorsa ne kadar atık ortaya çıkacağı, bu atığın nasıl değerlendirileceği toplum tarafından bilinmeli. Sellafield sahasındaki sökümle ilgili sorunlarımızı bu yolla çözmeye çalışıyoruz. Çok gelişmiş bir paydaş katılım ağına sahibiz. Meseleye taraf olan veya Sellafield’da olan bitenin kendisini etkilediğini düşünen tüm kurum ve kişileri sürece dâhil ediyoruz. Özellikle de alana oldukça yakın mesafede yaşayan kişiler bizim en çok dikkate aldığımız ve karar alma süreçlerine en çok dâhil olan gruplar arasında. Düzenli paydaşlar toplantıları yapıyoruz ve toplantılara herkes katılabiliyor. Bize sorular soruyorlar, biz de onlara tesislerdeki son durumu, karşı karşıya kaldığımız sorunları anlatıyoruz. Güvenlik denetmenlerimiz de toplantılara katılarak bağımsız biçimde görüşlerini, şahit olduklarını ve tespitlerini aktarıyorlar. Bazen de planlı toplantıları beklemeden, buluşmalar ayarlayıp toplumla kurduğumuz güven ilişkisini korumaya çalışıyoruz. Herkesin neyi nasıl yaptığımızı bilmesi ve şüphe duymaması en çok arzu ettiğimiz şey.