Suriye’deki savaştan kaçan ve Ankara kent merkezindeki Hacıbayram Mahallesine yerleşen yaklaşık bin mülteci, herhangi bir yardım almadan zor koşullarda yaşam savaşı veriyor
Doğu Eroğlu (12 Aralık 2014, Birgün Gazetesi)
Ankara’da IŞİD militanlarının, tarihi kent merkezinde bulunan Hacıbayram Mahallesinde örgütlenmesine ses çıkarmayan iktidar ve yerel idare, aynı bölgede yaşayan yaklaşık bin mültecinin yaşam savaşını da görmezden geliyor. Yıkıntı evlerde veya kendi çabalarıyla kurdukları çadırlarda kalan mülteciler devlet kurumlarından hiçbir sosyal yardım alamıyor. Kendi imkânlarıyla buldukları işlerde kandırılıp çalışamayan mülteciler, barındıkları evlerin kiralarını ödeyebilmek için dilenciliğe itildiklerini anlatıyor.
88’i çadırda toplam bin mülteci
AFAD yetkililerinin bölgede yaptıkları tespite göre, Hacıbayram Mahallesi ve çevresinde 88 mülteci kendi kurdukları çadırlarda yaşıyor. Buna ek olarak, kentsel dönüşümden ötürü yıkılanların da dâhil olduğu pek çok eski evde kalan mülteci sayısının 900 ila 1000 arasında değiştiği sanılıyor. Türkiye’ye gelen Suriyeli mültecilerin çoğunluğu gibi, Ankara’da yaşayanlar da ağırlıklı olarak Halep’in merkezi ve kırsal bölgeleri ile İdlib bölgesinin eski sakinlerinden oluşuyor. Şu günlerde, Hacıbayram Mahallesinde kentsel dönüşüm sebebiyle yıkılan ev ve kamu binalarının yıkıntılarını dolaşan mülteciler, soğuyan havada yaşamlarını sürdürebilmek için yakacak odun arıyor. Öte yandan yıkılan evlerin temel tahtaları ise yeni derme çatma barınakların yapımında kullanılıyor. Evlerde ve çadırlarda kalan mültecilerin en önemli ihtiyaçlarıysa soba, battaniye, yakacak odun, gıda malzemesi, giyecek ve ayakkabı.
‘Utanarak dileniyoruz’
Suriye’deki mesleklerini bırakıp savaştan kaçarak Ankara’ya gelen mülteciler, Türkiye’de girdikleri işlerde kandırıldıklarını, işverenler tarafından sömürüldüklerini ve nihayetinde dilencilik yapmaya itildiklerini aktarıyorlar. 28 yaşındaki bir Suriyeli, 4 aydır Türkiye’de yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Savaşta babam, ağabeyim, yeğenim ve kız kardeşimi yitirdikten sonra, 4 ay önce 4 çocuğum ve eşimle Türkiye’ye geldim. Fotoğraflarımızı çekip elimize birer kimlik verip kendi halimize bıraktılar. Çalışmak istedim ama her gittiğim yerde kandırıldım. 15 gün araba yıkamacıda çalıştım ama elime 200 lira tutuşturup yolladılar. Hakkımızı arayamayacağımızı, kimseye şikâyet edemeyeceğimizi biliyorlar. Cebimde sadece 15 liram var. Zaman zaman birileri kamyonla patates-soğan getirip yakınlarda bir yere döküyor. Biz de günlüğü 20 lira karşılığında çürük olanları ayıklıyoruz. Eşim emzirdiği bebeğini evde bırakıp benimle çalışmaya geliyor.”
20 metrekare odaya 350 lira
2 kardeşi ve yeğeniyle yaşayan bir başka mülteci ise Suriyelilerle özdeşleştirilen dilencilik olgusunun kendilerince nasıl görüldüğünü anlatıyor. 4 kişi yaşamlarını yaklaşık 20 metrekarelik, tek odalı, lavabosu ve mutfağı olan bir evde sürdürüyor. Evin odun sobasıyla ısıtılan tek odası gündüzleri yere bağdaş kurarak oturulan ve çay içilen bir oturma odasına dönüşüyor; aynı oda gece olduğundaysa köşede duran süngerler yere serilerek yatakhaneye çevriliyor.
Tek lüksün küçük bir televizyon olduğu evin, elektrik ve su masrafıyla birlikte aylık kirasıysa 350 lira. Ev sakinleri, iş bulamadıkları için bu bedeli karşılamak için dilencilik yapmak veya trafik ışıklarında peçete satmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. “Sobada yakacak odunu bazen buluyoruz, bazen ona da erişemiyoruz. Hamallık veya amelelik yapmak istediğimde sırf Suriyeliyim diye kovuyorlar. İş bulamadığımızdan, kaldığımız evin kirasını ödeyebilmek için mecburiyetten, utanarak dileniyoruz.”
Kaydettiler, takip yok
Ankara’da yaşayan mültecilerin bir kısmı, önce Gaziantep’teki mülteci kamplarına yerleştirildiklerini ancak kamp şartlarında aileleriyle birlikte yaşamanın mümkün olmadığını görmeleri üzerine yeniden kentlerin varoşlarına yerleştirdiklerini belirtiyor. Genç bir baba, 3 çocuğu ve eşiyle birlikte Gaziantep’teki mülteci kampında yaşamaya çalıştığını fakat varoşlardaki yokluğun ve dilenmek zorunda kalmanın bile kamp şartlarından iyi olduğunu söylüyor. Ailesiyle birlikte Ankara’ya geldiğinde yetkililer tarafından kayıt altına alındıklarını ifade eden 25 yaşındaki genç Suriyeli, “Ankara’ya geldiğimizde hepimizi kaydedip elimize kimlik kartları tutuşturdular ama kimse ‘Nerede kalıyorsun?’ ‘Ne iş yapıyorsun?’ ‘Aile olarak ne yiyip içiyorsunuz?’ diye sormadı” açıklamasını yapıyor.
Sadece yurttaş yardım ediyor
Ankara’da yaşayan Suriyeli mülteciler, kurumsal bir yardım sistemi oluşturulmadığının, gelen yardımlarınsa sadece yurttaşlar tarafından ve bir defalığa mahsus yapıldığının altını çiziyor. Mülteciler, yardımların önemli kısmının tarihi geçmiş yiyecekler ve eski giyeceklerden oluşturulduğunu ekliyor. Yardımların kurumsallaşmamış oluşu, yardımlardan kimlerin yararlandığı konusunda da sorunlar yaratıyor. Hacıbayram Mahallesinde yaşayan mültecilere göre, yurttaşlar tarafından yapılan yardımların kimlere verildiği belli değil. Bazı kişiler tesadüfen yardımlardan yararlanırken, pek çoklarının yardımlardan haberi bile olmayabiliyor.
Sivil giyimli şahıslar mülteci avında
Mültecileri tedirgin eden bir diğer husussa Türkiye resmi makamlarının uygulamalardaki tutarsızlığı ve mevzuatın belirsizliği. Hepsi kayıt altına alınmış olmasına karşın mültecilerin neredeyse tamamı, görevliler tarafından sokak ortasında yakalanıp zorla kamplara götürüleceklerinden endişe ediyor. Daha önce basında fotoğrafları veya görüntüleri çıkan mültecilerin, tespit edilerek yakalandığı ve kamplara gönderildiği gerekçesiyle kimse isminin belirtilmesini veya fotoğraflarının çekilmesini istemiyor: “Bazı arkadaşlarımız basına görüntü verdikten sonra ortadan kayboldular. Nerede olduklarını bilmiyoruz ama kamplara götürüldüklerini sanıyoruz.” Mahalledeki bir söylenti de, 4 gün önce mahalleye gelen sivil şahısların, Suriyelileri Gaziantep’teki kamplara götürülmek üzere yakaladıkları yönünde.