Perşembe günü Suriye’den yeni bir katliam haberi geldi. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin ve Hama Devrim Konseyi’nin verdiği bilgilere dayandırılan 13 Temmuz tarihli haberlerde, 12 Temmuz günü 220’den fazla kişinin rejim güçlerince öldürüldüğü belirtiliyordu. Hama Devrim Konseyi’nin Reuters’e ilettiği açıklamada, “Bugün Tremse’de 220’den fazla insan öldü. Bu ölümlere helikopterler ve tankların açtığı ateş, top bataryalarının bombardımanı ve infazlar sebep oldu” deniyor.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin AFP’ye gönderdiği bilgi notunda ise hükümet güçlerince düzenlenen bombardımanda 100’den fazla kişinin öldüğü, bilgilendirmenin yapıldığı saat itibarıyla bu kişilerden ancak 30’unun kimlik tespitinin gerçekleştirilebildiği aktarılıyordu.

12 Temmuz’dan bugüne

AFP ve Reuters’in bildirdiği flaş gelişme bir anda tüm dünyadaki haber kanallarının, gazetelerin ve internet sitelerinin bir numaralı gündem maddesi haline geldi. Katledilmiş sivillerin görüntülendiği bir video kaydı da internette yerini aldı.

Olaylara şahit olduğu iddia edilen bir aktivistin ifadeleri şöyleydi:

Perşembe sabahı saat 6 sularıydı. 800’den fazla askerden oluşan Esad güçleri, ağır silahlar ve tanklarla köyü kuşattı. Bir kaç saat sonra köye top bataryalarıyla rastgele ateşe başladılar. İnsanlar sığınmak için okullara ve camilere kaçıştı. Esad güçleri okulu ve camiyi bombalayarak buralarda onlarca kişinin ölmesine yol açtı. Çevre köylerden gelen Şabiha kuvvetleri [Esad’a bağlı olduğu iddia edilen paramiliter birlikler] katliama dahil oldular; kurbanların sayısının bu kadar çok olmasına etki edenlerden biri de buydu.”

Olayın ertesinde açıklama yapan rejim karşıtı Suriye Ulusal Konseyi ise Birleşmiş Milletler’i göreve çağırdı. Açıklamada, “Suriye’nin varlığını tehdit bu kanlı çılgınlığı durdurulması, bölgenin ve dünyanın barış ile güvenliğe kavuşturulması, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin BM Antlaşması’nın 8’inci Bölümü uyarınca acil ve net bir karar almasına bağlıdır [8’inci Bölüm, barışa tehdit oluşturan rejimlere ekonomik ve askeri müdahaleleri de içeren yaptırımlar öngörüyor]. Güvenlik Konseyi üyelerinden beklentimiz, Konsey’in tüm sorumluluğu üstlenerek savunmasız Suriyeliler’i bu utanç verici suçlara karşı korumasıdır” dendi.

Suriyeli Müslüman Kardeşler ise “Bu iğrenç suçun tek sorumlusu canavar Esad değildir. Kofi Annan, Ruslar, İranlılar ve  Barışın ve istikrarın koruyucusu olduğunu iddia eden fakat olup bitenler karşısında sessizliğini koruyan tüm uluslar bu suça ortak olmaktadırlar” açıklamasında bulundu.

Önceki toplantılarda BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunma kararı almasına engel olan ülkelerden Çin, Tremse’den gelen haberler üzerine Konsey’in bir sonraki toplantıda Suriye konusunda karar birliğine varması gerektiğinin altını çizdi. Rusya Dışişleri Bakanlığı da saldırıyı kınayan açılamalarda bulundu. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ve BM ile Arap Birliği’ni temsil eden Kofi Annan, önceki kararları veto eden Çin ve Rusya’nın ikna edilmesi için görüşmelere 16 Temmuz’da başladılar.

Bölgede görev yapan BM misyonunun komutanı General Robert Mood da Tremse’deki çatışmaları doğruladı. Mood, çatışmaların bölgedeki BM birimlerince tespit edildiğini, mekanize birliklerin ve helikopterlerin de olaylara karıştığını bildirdi. Mood, “Güvenlik Konseyi’nden beklentimiz, Suriye halkının menfaati için etkin bir liderlik ortaya koyması. Konsey, Suriye halkının arzularıyla örtüşen bir plan üzerinde mutabakata varmalı. Hem hükümet hem de muhalefet çeşitli tavizler vererek müzakerelere başlamalı. Misyon’un Suriye’deki varlığı ancak bu gelşimeler yaşanırsa anlam kazanabilir; olaylar böyle gelişirse Misyon bölgedeki durumun iyileştirilmesine ve taraflar arasındaki diyaloğun artırılmasına katkı sağlayacaktır” diye konuştu.

Uluslararası arabulucu olarak Suriye’yi ziyaret eden Annan, olayların bir gün sonrasında Suriye ordusunun Tremse’de ağır silahlar kullandğını doğruladı. Annan, gelişmelerin kendisini şok ettiğini ve dehşete düşürdüğünü söyledi. BM Güvenlik Konseyi’ni de son gelişmelere ilişkin bilgilendiren Annan, “Top, tank ve helikopterlerin kullanıldığı, Suriye’de görev yapan BM misyonu tarafından da doğrulanmıştır. Suriye hükümeti, sivil alanlarda ağır silah kullanmayacağına ilişkin verdiği taahhütü yerine getirmemiş ve BM kararlarını ihlal etmiştir” ifadelerini kullandı.

Suriye Ulusal Konseyi’nin BM Güvelik Konseyi’ne yaptığı çağrı uluslararası kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Bu tartışmaların tipik bir örneği de El-Cezire’de yer aldı. Tremse’de yaşanan olayların BM Güvenlik Konseyi’ni daha sert kararları masaya yatırmasına yol açıp açmayacağı sorulan Ortadoğu analisti Joseph Kechichian, daha önce de Ulusal Konsey’in benzer çağrılarda bulunduğunu, ancak uluslararası kamuoyunun bu çağrıları dikkate almaması yüzünden ölümlerin sürdüğünü belirtti. Güvenlik Konseyi’nde, üye ülkelerin istemeyerek de olsa askeri müdahaleyi tartışmaya açtığını ancak Rusya’nın her defasında veto hakkını kullandığına işaret eden Kechichian, Güvenlik Konseyi’nden müdahale kararı çıkmaması yüzünden Rusya’nın suçlandığının hatırlatılması üzerine, “Önemli olan Rusya’nın suçlanıp suçlanmaması değil. Asıl sorulması gereken, Suriyeliler’in hayatları Ruslar için uğruna hiçbir şey yapılmayacak kadar değersiz midir?” dedi.

Tüm bu hengamede Başbakan Erdoğan’da Esad yönetimine bir defa daha yüklendi. Hamalılar’ın boğazları kesilerek, camilerde toplu halde infaz edilerek katledildiklerini söyleyen Erdoğan, “Suriye için artık söz bitmiştir. Bu alçakça katliamlar, bu soykırım girişimleri, bu insanlık dışı vahşet artık gitmekte olan bir rejimin ayak seslerinden başka bir şey değildir” diye konuştu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu da eleştiren Erdoğan, “Buyursun şimdi dostu, yol arkadaşı Esed’in bu kanlı katliamını savunsun. CHP Genel Başkanı haftalardır anamuhalefet partisinin diliyle değil, Baas Partisi’nin diliyle konuşuyor” dedi.

[AKP’nin Kocaeli’ndeki etkinliği sırasında, “Halkına silah çevirenler yalnızca kendi sonlarını hazırlarlar” ifadesiyle Esad’a göndermede bulunan Erdoğan, Diyarbakır’da BDP milletvekillerinin biber gazına maruz kaldığı, Pervin Buldan’ın ise yaralandığı mitinge de değindi: “İşte buyrun! Tutturmuşlar bir şey, ‘bir miting yapacağız.’ Ne mitingi yapıyorsun, ‘şöyle şöyle bir miting.’ Tabi bir inceleme, altından bambaşka şeyler çıkıyor. Bugün ‘o mitingi yapacağız’ diyenler Diyarbakır’da bütün zihniyetlerini ortaya koyuyorlar. Bunlar bu ülkede benim Kürt kardeşimin menfaatlerini düşünenler değil, tam aksine, onların geleceğini tehlikeye atanlardır.”]

***

13 Temmuz’da AFP’ye konuşan bir “aktivist”, o güne dek SANA tarafından servis edilen haberlere ve daha sonra Dışişleri Bakanlığı’nın yapacağı açıklamaya paralel bilgiler verdi. Tremse’deki çatışmaların Özgür Suriye Ordusu’na bağlı silahlı gruplarla Suriye silahlı kuvvetleri arasında gerçekleştiğini belirten Meryem kod adlı şahıs, Özgür Suriye Ordusu’na mensup 30’a yakın kişinin öldürüldüğünü, aralarında 1 kadının ve çocukların da olduğu bir kaç sivilin de olaylar sırasında hayatını kaybettiğini aktardı.

Tremse’deki olaylardan iki gün sonra New York Times’ta yayınlanan “Çatışmanın detayları katliam iddialarıyla çelişiyor” başlıklı makalede ise durumun görünenden daha karışık olduğu ileri sürüldü. Farklı muhalif grupların farklı kayıp rakamları verdiğine dikkat çekilen makalede, Mayıs ayında Hula’da yaşanan katliamda BM gözlemcilerinin, muhalif grupların ve insan hakları gözlemcilerinin son derece tutarlı rakamlar ve kayıp listeleri açıkladığı, ancak Tremse’de bu konuda herhangi bir netlik olmadığı belirtildi.

Bizim de daha önce yer verdiğimiz Hula Katliamı’nda da, Tremse’deki olayların ardından yaşanana benzer bir süreç işlemişti. Önce tüm Batı devletleri olayları kınamış, sonrasında ise Hula Katliamı’nın sorumlusunun muhalif paramiliter gruplar olduğu iddiaları ortaya atılmıştı. Almanya’da yayın yapan Frankfurter Allgemenie Ortadoğu muhabiri Rainer Hermann da Hula Katliamı ile ilgili çelişkileri kaleme almıştı.

Tremse’deki olayları izleyen haftasonu köyü ziyaret eden BM gözlemcileri saldırıyı doğruladı. 27 köylüyle görüşen BM ekibinin görüştüğü 27 köylü, 12 Temmuz sabahı saat 5’te bombardımanla başlayan saldırıların yer operasyonlarıyla devam ettiğini belirtti. Tanıkların ifadesine göre, evlere tek tek baskın düzenleyen askerler erkeklere kimlik kontrolü yaptı, bu sırada bazı kişiler askerler tarafından öldürüldü. BM yetkilileri, olaylarda ağır silahların kullanıldığını doğrularken ölü sayısı hakkında kesin bir bilgi verilmedi.

BM gözlemcilerinin Tremse’deki ilk izlenimlerini basınla paylaşmalarının üzerinden çok geçmeden, Suriye Dışişleri Bakanlığı Sözüsü Cihat Makdisi olayları hükümetin gözünden aktardı. Çatışmaları doğrulayan ancak bölgedeki sivillerin değil, terörist grupların hedef alındığını belirten Makdisi, “Dün [14 Temmuz’da] Kofi Annan’ndan konuyla ilgili bir mektup aldık. Mektup Tremse’de olanlarla ilgiliydi ancak gerçekleri tam olarak yansıtmıyordu. Diplomatik olarak, aceleyle kaleme alınmış bir metin olduğunu söyleyebiliriz. Dışişleri Bakanı Velid el Muallim de kendisine bir mektupla yanıt verdi. Bakan mektubunda, terörist grupların köyü ele geçirdiğini ve orada görev yapan güvenlik kuvvetlerine saldırılar düzenlediğini belirtti. Olaylarda 37 teröristin öldüğünü, 2 sivilin ise çatışmada hayatını kaybettiğini aktardı” diye konuştu. Makdisi, olaylar sırasında uçak, helikopter, top veya tank kullanılmadığının da altını çizdi.

18 Temmuz Çarşamba günü yapılacak BM Güvenlik Konseyi toplantısının öğleden sonra gerçekleştirilecek oturumunda Birleşik Krallık öncülüğünde oluşturulan önlem pakedi oylanacak. Paket, siyasi ve ekonomik tedbirleri içerdiği gibi, olası bir askeri müdahaleye de imkan tanıyor. Olayları özetlerken aktardığımız gibi, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa’nın temel hedefi, müdahaleye karşı çıkan Çin ve Rusya’yı ikna edebilmek. Müzakereler BM’nin en yetkili isimleri aracılığıyla hala sürdürülüyor. Batı dünyasını asıl endişelendirense Çin’den ziyade, 2011 yılında Suriye’deki olayların ilk patlak verişinden beri Suriye’ye destek veren Rusya. Rusya’nın Suriye açmazındaki pozisyonunu, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 9 Haziran’da düzenlediği basın toplantısıyla en açık biçimiyle ortaya koymuştu.

Bakan Lavrov 9 Haziran’da Suriye krizindeki dış müdahalelerin kendilerini rahatsız ettiğini belirtmiş, muhalif kuvvetlere açıkça destek verilmesini uygunsuz bulduğunu söylemişti. Rusya’nın Esad rejimiyle özel bir ilişkisi bulunmadığını belirten Lavrov, rejim değişikliklerinin olağan bir durum olduğunu, ancak iktidar yolunun şiddetten geçmediğini belirtmişti. Bakan özetle, ABD’nin başını çektiği grubun Suriye’deki rejimi devirme niyetini tasvip etmediklerini, Libya’dakine benzer gelişmelerin Suriye’de de yaşanmasına izin vermeyeceklerini ve BM ile NATO ne kadar baskı yaparsa yapsın, bu husustaki tutumlarını değiştirmeyeceklerini aktarmıştı. O günden bu yana – Tremse’deki ölümler de dahil olmak üzere – Rusya’nın Suriye krizi konusundaki pozisyonunu revize etmesine yol açacak bir gelişme olmadı.

Basın Tremse’yİ nasıl değerlendİrdİ?

Gelelim Tremse’de olanların medyadaki tezahürüne. Olayları ilk duyuran kuruluşlar, Reuters ve AFP haber ajansları oldu. İki kuruluştan gelen bilgi notları şöyleydi (Türkçeleştirilmiş olarak):

Reuters: Hama Devrim Konseyi, Hama bölgesindeki sünni müslümanların yaşadığı Tremse köyünde, çoğunluğunu sivillerin oluşturduğu 220 kişinin savaş helikopterleri ve tanklardan açılan ateş sonrasında bölgeye gelen hükümet yanlısı Şabiha kuvvetleri tarafından öldürüldüğünü bildiriyor. Suriye devlet televizyonu ise katliamdan silahlı terörist grupları sorumlu tutuyor. Bildirilen rakamların doğrulanması halinde, olay 16 aylık çatışma döneminin en şiddetli hadisesi olarak kayıtlara geçecek.

AFP: Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Suriye hükümetine bağlı kuvvetlerin tanklar ve helikopeterlerle Hama’da 150’den fazla kişiyi katlettiğini ileri sürdü. Muhalif liderlerden biri ise ölü sayısının 200’den fazla olduğunu iddia etti.

Uluslararası basın kuruluşları, Reuters ve AFP aracılığıyla haberdar olduklar durumu şu şekillerde duyurdular:

  • El-Cezire: Suriyeli aktivistler yeni bir katliamın haberini verdi
  • Huffington Post: Hama’da katliam: Rejim muhalifleri Tremse’de çoğu sivil 200 kişinin öldürüldüğünü bildiriyor
  • CNN: Suriyeli muhalifler Hama bölgesinde katliam yaşandığını bildirdi
  • The Guardian: Suriyeli muhalifler: “Hama’daki köyde yaşanan katliamda 200 kişi öldürüldü”

Olayı Türkiye kamuoyuna ilk duyuranlardan biri ise Anadolu Ajansı’ydı. Ajansın 13 Temmuz gününde yaptığı bazı haberler ve spotları şöyleydi:

  • Hama’da katliam: 250 ölü (Suriye’nin Hama kentine bağlı Terymsi köyünde Esed güçlerinin düzenlediği operasyonlarda hayatını kaybedenlerin sayısı 250’yi aştı)
  • Hama katliamı sürüyor (Suriye güvenlik güçlerinin Tireymse beldesine ağır silahlarla gerçekleştirdiği saldırıda ölü sayısı 267’ye yükseldi)
  • Hama’daki katliama kınama (Dışişleri Bakanlığı, Suriye’deki rejimin Hama’da gerçekleştirdiği katliamı şiddetle kınadı)

13 Temmuz sabahı 07:34’te Tremse’deki çatışmaları duyuran Anadolu Ajansı, uluslararası kuruluşların aksine, haberde kullandığı başlıkta kaynak belirtmedi; ne Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, ne de Hama Devrim Konseyi’ne atıfta bulunulmayan başlık şöyleydi: “Hama’da katliam: 250 ölü – Suriye’nin Hama kentine bağlı Terymsi köyünde Esed güçlerinin düzenlediği operasyonlarda hayatını kaybedenlerin sayısı 250’yi aştı”

Ajans, aynı gün saat 11:25 ikinci bir haber daha geçti. “Hama katliamı sürüyor” başlıklı haberde Tremse köyünde yaşanan çatışmalarda ölü sayısının 267’ye yükseldiği, çatışmaların sürdüğü belirtilidi. İlginçtir, 267 rakamı Anadolu Ajansı dışında hiçbir uluslararası kaynakta yer almıyor. Haberde yaratılan, katliamın sistematik olarak 13 Temmuz günü öğle saatlerine kadar sürdüğü algısı ise gerçeklerle örtüşmüyor. Ne muhalif kanat, ne hükümet, ne de uluslararası basın kuruluşları 13 Temmuz’a dek süren çatışmalardan bahsetmiyorlar. Ancak ne hikmetse Ajans, “Hama’nın Tremse beldesinde gerçekleşen katliamda ölü sayısı artıyor” ifadelerini, çatışmaların sürdüğü algısını yaratacak biçimde kullanmakta beis görmüyor.

Anadolu Ajansı’nın şaşırtan bir başka uygulaması ise haberlerle birlikte kullanılan görseller incelendiğinde ortaya çıkıyor. Ajans, yukarıda belirttiğimiz üç haberde şu fotoğrafları kullandı:

Anadolu Ajansı tarafından Tremse’deki gelişmelerin aktarıldığı haberde kullanılan fotoğrafların ortak özelliği, tamamının ay başında çatışma ve bombardımanların yaşandığı Curet Eş-Şeya (Uluslararası kaynaklarda Juret al-Shayah olarak geçiyor) bölgesine ait olmaları. Üstelik haberlerde buna ilişkin herhangi bir not da yer almıyor. Aşağıdaki videoda, hemen üstteki görselin Curet Eş-Şeya’daki bir patlamanın görüntülerinden alındığı açıkça görülüyor.

“Hama’da katliam” başlığıyla yayınlanan 13 Temmuz saat 07:34’te yayınlanan haberde yer alan fotoğraflardan bir diğeri ise, büyük ihtimalle taşıdığı bombaların infilak etmesi sonucu yanan bir arabaya ait. Özellikle geçtiğimiz haftadan beri başkent Şam’ın çeşitli mahallelerinde çatışmalar yaşanıyor, çatışmalarda en çok başvurulan yollardan biri de bomba yüklü araçlar. Bu hafta içinde pek çok bombalı araç olayı yaşandığı belirtiliyor. Pek çok hadise olmasına rağmen aşağıdaki fotoğrafın hangi kentte çekildiğini kestirmek pek mümkün değil. Ancak BM gözlemcilerinin Tremse’ye yaptığı ziyaretin görüntülerine yeniden göz atarsanız, fotoğrafta gözüken yerleşimin Tremse olmadığı açık şekilde gözükecektir.

 

Sonuç niyetİne

Yakın zaman dek BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyelerinden olan Türkiye, 1 Ocak 2011 tarihi itibarıyla koltuğu başka ülkelere devretti. Yani yarınki oylamada aktif şekilde yer almayacak; ancak BM’nin olası askeri müdahale stratejisinde Türkiye önemli bir yer işgal ediyor. Oluşturulması ihtimaller dahilinde olan “insani yardım kordidoru” veya Suriye’nin deneyimlemek zorunda kalacağı bir “barışçıl geçiş süreci”nde Türkiye’ye çok ihtiyaç duyulacak. El Cezire’ye Tremse olaylarını anlatan analist Joseph Kechichian, 22 Haziran’da TSK’ya ait savaş uçağının düşürülmesi üzerine yine El-Cezire’de katıldığı bir programda, “Türkiye kendi başına hareket etmeyeceğini, ilk adımın NATO veya BM Güvenlik Konseyi tarafından atılması gerektiğinin ısrarla altını çiziyor” diye konuşmuştu. Gerçekten de, 22 Haziran sonrası uluslararası kamuoyunun dikkatle izlediği Türkiye-Suriye diplomasisi kimilerine göre sonuçsuz kalmış, kimilerine göre ise Türkiye beklemeye çekilmişti. Yaklaşık bir aylık bekleyişin sonucu yarın akşam saatlerinde belli olabilir; BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada Çin ve Rusya ikna edilebilirse Libya’da yaşananların farklı bir versiyonu Suriye’de yaşanacak. Fakat bu defa sürecin taşeronlarından biri de (bazıları “önemli aktör” veya “bölgesel güç” gibi tanımları tercih ediyor) Türkiye olacak.