‘Hareket tam bir savaş alanı gibi. Brezilya toplumunun tüm çelişkileri aynı anda yaşanıyor.’
Türkiye’deki Gezi Parkı olaylarının başlamasından kısa bir süre sonra, bir direniş haberi de Brezilya’dan geldi. Ulaşıma yapılan zamların sabrını taşırdığı Brezilya toplumu, “Aşk bitti! Burası artık Türkiye!” deyip sokaklara döküldü. 20 yıllık diktatörlüğün 1985’teki yıkılışından beri en büyük kitle eylemlerine sahne olan Brezilya, hem Gezi Parkı Direnişi’nin küresel etkilerini göstermesi bakımından, hem de süreçte yaşanan olayların Türkiye’ye has olmadığını ispatlaması bakımından büyük önem taşıyor. 2010 yılında Britanya’da ortaya çıkan öğrenci hareketinin önderlerinden Mark Bergfeld, Brezilya’daki durumu, Latin Amerika’daki yerli halklar üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan akademisyen Miguel Borba de Sa ile konuştu.
Otobüs bileti fiyatlarındaki 20 sentlik bir artış için yapılan bir protesto, nasıl oldu da yüzden fazla kasaba ve kente yayılan bir isyanı alevlendirdi?
Avusturyalı iktisatçı Friedrich Hayek, Kölelik Yolu isimli eserinde, rekabetçi hale getirilmemesi gereken iki sektör olduğundan bahseder; bunlar çevre ve ulaşımdır. Brezilya burjuvazisi bu gerçeği anlamamakta ısrar ediyor. Son 10 yılda ulaşım, Brezilyalı elitler ve yerel bürokratlar için çok kârlı bir iş kolu haline geldi. Şirketler ve holdingler yerel ulaşım ağları için teklifler verirler ve yerel yöneticiler de kazançtan pay kapabilmek için şirketlere yakın dururlar. Brezilya’da bir işçinin ulaşım giderleri, elektrik veya su gibi masraflarından çok daha fazladır. Fiyatlar enflasyonun da üzerinde artış gösterdi. Ortalama bir işçinin maaşı 650 Brezilya reali iken, bir otobüs bileti 2 realdir. Toplum ile özel şirketler arasındaki ilişki tamamen kopmuş halde.
Bugün sokaklarda olan hareket aslında ilkin Porto Alegre’de başladı. İki ay önce zammı protesto edenlere polis çok sert müdahalede bulundu. Kamuoyu öfkesi büyüdü ve zam iptal edildi. Bu bir zafer miydi? Hayır! Otobüs şirketinin gelecekteki kazançları vergiden muaf tutuldu ve şirket yine aynı parayı elde etmiş oldu. Rio’da ödediğim her kuruş için, yerel yönetimler şirketlere aynı orandı vergi muafiyeti sağlıyor veya sübvansiyon ödüyorlar. Aynı zamanda, şu sıralar düzenlenen Konfederasyon Kupası, Papa’nın geçtiğimiz yılki ziyareti ve önümüzdeki sene gerçekleştirilecek FIFA Dünya Kupası gibi organizasyonlar için girişilen devasa altyapı projeleri, kent merkezlerindeki yoksulları yerlerinden etti ve çoğu zaman onları kent merkezine ulaşımı bile bulunmayan bölgelere göç etmeye zorladı. Hoşnutsuzluk ve adaletsizlik hissi, Facebook gibi alanlarda ve genç emekçi kesimlerin yaşadığı mahallelerde alttan alta konuşulmaya başladı. Radikalleşme de bu süreçle eşzamanlı olarak devam etti. Şu anda ise karşımızda kolektif bir öfke var.
Birkaç gün önce FIFA Başkanı Sepp Blatter göstericileri kınadı ve “Size Dünya Kupası’nı zorla vermedik” açıklamasında bulundu. Bu tür projeler Brezilya toplumu için ne ifade ediyor?
Dünya Kupası’nın düzenleneceği kentlerde toplumsal çatışmalar tavan yaptı ve sadece bir buçuk yıllık bir süreçte, öngörülemeyen bir aşamaya ulaştı. Dünya Kupası gibi eğlence ve altyapı projeleri insanların geçim kaynaklarını mahvetti ve bir sınıf savaşımı başlattı. Protestolarda açık seçik talepler dillendirilmiyor ancak insanlar kendiliğinden farklı meseleleri birbirleriyle ilişkilendiriyorlar. Birbirleriyle son derece ilişkili olan iki konu, yerli halkın yaşam alanlarından uzaklaştırılması ve elitlerin daha da zenginleşmesi, protestoların temelinde yatan sebepler. İnsanlar artık seçkinlerden tiksiniyorlar.
Toplumsal kalkışmanın bu kadar hızlı olmasının sebebi de bu. Kalkışma her geçen gün büyüyor. FIFA Başkanı Sepp Blatter, Dünya Kupası’nın iptal edilebileceğini söylüyor. Bu açıklama daha da fazla kişinin sokaklara çıkmasına yol açtı. Brezilya Futbol Milli Takımı’nın Konfederasyon Kupası’ndaki ilk maçının oynandığı Fortaleza Stadyumu’nun etrafını 80 bin kişilik bir kalabalık kuşattı. Bu rakam, stadyumun kapasitesinin de üzerindeydi.
Protestolar nasıl koordine ediliyor?
Pek çok yerde gösteriler kendiliğinden gelişiyor. İnsanlar Facebook’ta fotoğraflar ve raporlar gördüler ve kendi protestolarını organize etmeye başladılar.
Rio de Janeiro’da yerel idareciler 2 Ocak tarihinde ulaşım ücretlerine zam yapıldığını duyurmuştu. Bunun karşılığında Anonymous bir protesto organize etmişti. PSOL gibi radikal sol oluşumlar ve diğerleri de bu eyleme destek vereceklerini açıkladılar. Fakat ancak 95 kişiyi toplamayı başardılar ve eylem bir sonuca ulaşamadı; zam yürürlükte kaldı.
Mayıs ayında, homofobik, ırkçı ve cinsiyetçi birinin İnsan Hakları Komiseri olarak atanması üzerine büyük eylemler düzenledik. Ancak anaakım basın Mayıs ayındaki protestolarla bugün yaşananlar arasındaki ilişkiyi inkâr ediyor. Tüm bu süreçte, farklı toplumsal grupları, öğrencileri ve apolitik kesimleri bir araya getiren forumlar oluşturduk. Başka kentlerde de benzer girişimlerde bulunuldu. Rio’da en azından Anonymous ve diğer hacker gruplarının bize destek vermesini sağladık. Toplantılar gerçekten muhteşemdi. Halk oradaydı ve radikal siyasete ilişkin bakış açım da bu toplantılarla birlikte değişime uğradı. Daha önce böyle bir şeyin parçası olmamıştım.
Halk meclislerini düzenlerken zorluklar veya tartışmalar yaşadınız mı?
Geçtiğimiz Pazar günü önemli bir kırılma noktasıydı. Orta sınıflar, oluşturdukları yolsuzluk karşıtı platform aracılığıyla sokaklara inmeye başladılar. Basında çalışan dostlarının da desteğiyle, Pazartesi günü için bir miting düzenlenmesi çağrısında bulundular. Hareketi ve eylem çağrısı yapan halk meclislerini bölmeyi denediler. Çok şükür, başarılı olamadılar. Hareket öyle bir ivme kazandı ki, Perşembe günkü mitingde bize katılmak zorunda kaldılar.
Orta sınıfların harekete etkisi ve basının olaylardaki rolü nedir?
Mevcut hareket, hâlihazırdaki hegemonyaya karşı yürütülen mücadelenin odağı haline geldi. Farklı aktörlerse bu harekette zaman zaman öne çıkmak istiyorlar. Radikal sol partiler, Anonymous ve otonomcular, protestoların tam anlamıyla anti-kapitalist bir yönde ilerlemesini arzuluyorlar. Bizim dikkat çektiğimizse mülkiyet meselesi ve her hükümetin sürdürdüğü sistematik eşitsizlik ilkesi. Orta sınıflar ve medyanın dilinden konuşabilen yolsuzluk karşıtı partiler zamanla hareketin baskın unsurları haline geliyorlar. Etki edebilecekleri bir medyanın oluşu onları başarılı kılıyor. Pek çok kentte, daha radikal unsurların taleplerini geri plana düşürmeyi başardılar bile.
Medya ise tarihsel bir değişim yaşıyor. Çok uzun bir süre suskun kaldılar. Durumu değiştirense Sao Paulo’nun en büyük gazetesinde yazan bir gazetecinin ağır yaralanıp gözünü kaybetmesi oldu. İktidara mensup kimi çevreler de stratejilerini değiştirdiler. Medya protestocuları desteklemeye başladı ve hatta yer yer halka sokaklara inme çağrısı yaptı. Bu göstericilere daha büyük bir meşruluk kazandırdıysa da, bu olanlar aslında protestoların farklı bir yöne çekilmeye çalışıldığını da açıkça gösteriyor.
Bunlar olurken İşçi Partisi ne yapıyordu?
İşçi Partisi (PT) ve Birleşik İşçi Merkezi (CUT) hemen sokaklara inmediler. Liberal-muhafazakâr seçkinlerin Başkan Dilma Rousseff’i istifaya çağırmasının ardından, PT üyelerine sokağa inme çağrısı yaptı ve protestoların hükümet karşıtı bir harekete dönüşmesini önlemeye çalıştı. Şu anda PT ve CUT üyeleri Dilma hükümetini savunmak adına sokaklardalar.
Ülkedeki en büyük sendika olan CUT, şu sıralarda bir genel grev ihtimali üzerinde duruyor. Hareketin önümüzdeki günlerde alacağı biçim doğrultusunda, ileriki günlerde bir genel grevle de karşılaşabiliriz. Ancak bunlar henüz sadece söylenti.
Sağ görüşlü çetelerin ve milliyetçilerin de sokağa indiği söyleniyor. Bu söylentilerin doğruluk payı var mı?
Eylemler gün geçtikçe daha da çok yeşil ve sarı renklere (Brezilya’nın milli renkleri) bürünmeye başladı. Brezilya toplumunun tüm çelişkileri birer birer ortaya çıkıyorlar. İnsanlar, radikal sol ve otonomculara, Brezilya bayrakları taşımadıkları için kızmaya başladılar. Yoldaşlarımız çeşitle defalar fiziksel şiddetle de karşı karşıya kaldılar. Eylemlerde şiddetin sol görüşe ait bayraklar taşıyanlara ve kırmızı tişört giyenlere yöneldiğini de gördük. İnsanların belli talepleri, karşılarındaysa net düşmanlar bulunmadığı için, öfkeleri siyasi partilere yönelebiliyor.
Medya radikal sol hakkında bir nefret kampanyası yürütüyor. Burjuvazi cinsiyetçiliği, ırkçılığı ve homofobiyi kullanıyor. Eylemlerin “karnavallaştırılması,” harekete karşı düşmanca duygular besleyenlerin işine geliyor. Tüm bunlara ek olarak, sivil polisler her yerde kargaşa yaratmaya devam ediyorlar. Başkent Brasilia’da geçen akşamki çatışmaları tetikleyen radikal sağcı gruplardı. Hareketin bu gruplar tarafından yönlendirilmesine, bu grupların harekete böylesine etki edebilmesine gerçekten çok şaşırıyorum.
Protestocular Sao Paulo’daki Octávio Frias de Oliveira Köprüsü’nü kapattıklarında, yoldaşlarımız bir anda büyük bir saldırıyla karşı karşıya kaldılar. Radikal sol organizasyonlar, öğrenci grupları ve sosyalist hareketin diğer unsurlarından oluşan bloğa, Rio de Janeiro’da çeteler saldırdı. Yaşadığımız korkunun ve karşılaştığımız taarruzun şiddeti anlatılacak gibi değildi. Dün akşam da bir çatışma yaratmanın yollarını arayıp durdular ama PTSU, PSOL ve PCR mensupları saflarını sıklaştırdılar ve kırmızı bayraklar ve flamalar taşıyan arkadaşlarını korumayı başardılar.
Protesto hareketinin geleceği nasıl şekillenecek?
Şu anda hareket tam bir savaş alanı gibi. Brezilya toplumunun tüm çelişkileri aynı anda yaşanıyor. Herkesin kafasında belirli bir “sağduyu” fikri var ancak cinsiyetçi, ırkçı ve homofobik düşünceler de bir anda kaybolmuyor. Bir yandan da devlet aygıtları ile seçkinler henüz olan bitenden etkilenmiş değiller. Yine de, burjuvazi sorumsuz davranmaya ve ateşle oynamaya devam ediyor.
Sol cenahta şu anda yaşanan statükoya alternatif bir siyasi kudret mevcut değil. Toplumsal hareketler son yıllarda gerileme sürecine girdi ve radikal sol çok ihtiyacımız olan politik etki yapabilme becerisine sahip değil. Fakat protestocuların çoğunun paylaştığı seçkinci karşıtı duygular hepimiz için verimli bir zemin oluşturacaktır. Bu hareketin sağ toplumsal kesimlerin uzlaşısıyla son bulması da ihtimaller dâhilindeyse de, işlerin ne yöne gideceğini şimdiden söyleyebilmek imkânsız!
Söyleşi: Mark Bergfeld (Jacobin.com) Türkçeleştiren: Doğu Eroğlu
26 Haziran 2013 tarihli BirGün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.