Doğu Eroğlu (7 Temmuz 2013 BirGün Gazetesi)

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks, Türkiye’ye yaptığı 5 günlük acil ziyaretin ardından düzenlediği basın toplantısında, polisin aşırı güç kullandığı tüm olayların araştırılması, hukuksuz tüm müdahalelerin cezalandırılması gerektiğini söyledi. 5 günlük programını değerlendirdikten sonra BirGün’e özel açıklamalarda bulunan Muižnieks, polisin topluma uyguladığı şiddette yerel yöneticilerin, iktidar mensuplarının ve Başbakan Erdoğan’ın yaptığı konuşmaların büyük payı olabileceğinin altını çizdi.

Muižnieks ve beraberindeki heyet, 1-5 Temmuz tarihleri arasında pek çok sivil toplum kuruluşu, kamu görevlisi ve bakanlıklarla görüştü. İstanbul ve Ankara’ya yaptığı 5 günlük ziyareti özetleyen Muižnieks, polisin aşırı güç kullanımının soruşturulması gerektiğini ve etkin yürütülmeyen soruşturmaların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’nin karşısına çıkacağını hatırlattı. Özellikle biber gazı kullanımı ve gözaltılar sırasında yaşanan kötü muamelelerin soruşturulması gerektiğini belirten Muižnieks, Gezi Parkı protestoları sırasında ve sonrasında yaşanan insan hakları ihlallerinin tüm toplum tarafından görüldüğünü, bu durumun ihlallerin hesabını vererek ilerici bir adım atma noktasında Türkiye’ye önemli bir fırsat sunduğunu söyledi.

‘Biber gazı çift yönlü bir silah olarak kullanıldı’

Düzenlediği basın toplantısının ardından BirGün’e konuşan Muižnieks, kendisine sunulan kanıtlar, fotoğraf ve görüntü kayıtlarında, polisin biber gazını iki yönlü bir silah olarak kullandığını gördüğünü vurguladı. Muižnieks, “Mahallelerin, otellerin, evlerin ve sağlık merkezlerinin biber gazına boğulması, kapalı mekânlara bu kimyasal maddelerin atılması ciddi bir meseledir. Biber gazının atılma açısı ve kalabalıklara olan yakınlığı konusunda da polisin hataları var. Türkiye’deki emniyet birimlerinin bu silahı çok yakından, yatay biçimde kalabalıkların içine atarak yaralanmalara sebebiyet verdikleri görülüyor. Bu cihazın, kimyasal etkinin yanı sıra, fiziksel travma yaratan bir silah olarak da kullanıldığı anlaşılıyor” değerlendirmesinde bulundu.

‘Belirli gruplar hedef gösterilmiş’

Sağlık örgütleriyle yaptığı görüşmelerde, göstericilere sağlık yardımında bulunmaya çalışan hekimlerin ve sağlık personelinin karşılaştığı şiddete ilişkin bilgi aldığını ifade eden Muižnieks, “İnsanlara yardım eden bir doktorun hem polisin, hem de hükümetin hedefinde olması kabul edilemez. Hekimler ve sağlık emekçileri kendilerinin polis tarafından özellikle hedef seçildiklerini düşünüyorlar. Bazı doktorlar ve sağlık emekçileri, Sağlık Bakanlığı’nın açtığı soruşturmalar sebebiyle kendilerini hala baskı altında hissediyorlar” diye konuştu. Basın emekçileri, bilim insanları, sanat çevreleri ve farklı meslek gruplarına mensup kişilerin de iktidar mensuplarınca yapılan açıklamaların ardından kendilerini tedirgin hissettiğinin altını çizen Muižnieks, protestolara sözlü desteklerini veren veya doğrudan katılan kişiler üzerindeki devlet baskısının sona ermesi gerektiğini ifade etti.

‘İktidar cezalandırmazsa AİHM var’

Kamu malına zarar veren veya polisi yaralayan kişilerin yargı önüne çıkartılmasının doğal olduğunu ancak bu durumun aşırı güç kullanan polislerin cezalandırılmayacağı anlamına gelmemesi gerektiğini ifade eden Muižnieks, “Toplumun güvenliğini sağlamakla yükümlü olan polisin, aşırı güç kullanarak ölümlere, yaralanmalara yol açması çok ciddi bir insan hakları meselesidir. Hükümet bu konuyla ilgili bir adım atmadığı takdirde pek çok dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidecektir” diye konuştu.

‘Başbakan polisi cesaretlendiriyor’

Gezi Parkı protestoların başından beri polis şiddetini meşrulaştırmak için ileri sürülen uzun çalışma saatleri, olumsuz çalışma koşulları ve yıpranmışlık, insan hakları komiseri tarafından kabul görmedi. Çalışma koşullarıyla ilgili olumsuzlukların önemli olduğunu ancak şiddetin bahanesi olarak değerlendirilemeyeceğini ifade eden Muižnieks şöyle dedi: “Aşırı güç kullanımı doğrudan polislerin eğitim standartlarıyla ve amirlerinden aldıkları emirle ilgilidir. Polisler, valilerin, bakanların ve başbakanın yaptığı konuşmalardan çok etkilenirler. Bu olaylar sırasında Başbakan Erdoğan’ın ve diğer iktidar mensuplarının yaptığı konuşmalar, polislere görevlerini nasıl yapacaklarına ilişkin ipuçları verdi. Bu konuşmalar polisi topluma şiddet uygulama noktasında cesaretlendirmiş olabilir.”

‘Barışçıl gösteriye ne yapacaklarını bilmiyorlar’

Görüştüğü bir polis memurunun kendisine, “Biz emirleri uygularız. Göstericilere çiçek atın derlerse çiçek atarız” dediğini belirten Muižnieks, Gezi olayları sırasında ortaya çıkan şiddet görüntülerinin bir sebebinin de, Türkiye’deki polisin ve kamu görevlilerinin barışçıl gösteriler karşısında afallaması olduğunu savundu. Türkiye’deki kanunlarda barışçıl veya barışçıl olmayan gösteri yerine yasal ve yasal olmayan gösteri ayrımının yer aldığını, bu durumun da insan hakları ihlalleri noktasındaki sıkıntıları aşmada işe yaramadığını belirten Muižnieks, “Elbette polislerin çiçek attıklarını hiç zannetmiyorum! Polis ve idareciler Kürtlere, solculara nasıl davranacakları konusunda tecrübe sahibiler ancak karşılarında barışçıl kitleler olunca ne yapacaklarını bilemediler. Bu şaşkınlık polise güç kullanma noktasında verilen inisiyatifle birleşince ortaya bu görüntüler çıktı” diye konuştu. Gezi Parkı eylemleri boyunca 2 buçuk milyon insanın sokağa indiğini ancak eylemlilik halinin gelecekte de sürebileceğini belirten Muižnieks, polisin kötü muamele ve işkenceden ötürü cezalandırılmaması halinde bu yapılanların iktidarca onaylanmış olacağını, sokaklardaki şiddetin ileride daha da büyüyebileceğini söyledi.