ABD’li bir IŞİD mücahidi tarafından seks kölesi olarak satın alınıp Suriye’de aylarca alıkonulan Ezidi kadın, ABD Kongresinde ifade vermeden önce Birleşmiş Milletlerde konuştu
Doğu Eroğlu (7 Ekim 2015 Birgün Gazetesi)
Ağustos 2014’te IŞİD’in Irak’taki Sincar Dağına başlattığı saldırılar 550 bin Ezidiyi göçe zorladı. Binlerce kişi kamplarda yaşamak zorunda kaldı; 6 bine yakın kadın ve çocuksa cinsel şiddete hedef oldu, bir kısmı seks kölesi olarak Suriye ve Irak’ta satıldı. Özgürlüğünden edilip cinsel şiddet gören Ezidi kadınlardan biriyse, küresel cihada katılanlar için yeni bir hukuki durum oluşturmanın arefesinde. IŞİD’e esir düştükten sonra ABD’li bir mücahit tarafından satın alındığını ve sistematik olarak tecavüze uğradığını anlatan Bazi takma isimli genç Ezidi kadın, ABD Kongresinde ifade verecek.
Kölelikten kaçtı
Duhok Üniversitesinde medya çalışmaları alanında görev yapan öğretim üyesi Hıdır Domle, tutsak Ezidi kadın ve çocukların yerlerini tespit edip, onları yeniden özgürlüklerine kavuşturmak için çabalayan yerel ağın gönüllülerinden biri. Domle’nin temas kurup tutsaklıktan kurtuluşuna yardım ettiği 20 yaşındaki genç bir kadınsa, soykırım girişiminden kurtulmayı başarıp sonrasında köleliğe itilerek sistematik cinsel suçların hedefi olan Ezidilerin uluslararası mücadelesini yeni bir aşamaya taşımak üzere.
Kendisini seks kölesi olarak satın alan ve Halep yakınlarındaki evinde aylarca alıkoyan IŞİD mücahidinin Amerikalı olduğunu belirten Bazi takma isimli Ezidi kadın, ABD Kongresinde vereceği ifade öncesinde, New York’ta Birleşmiş Milletler binasında BM Barış İçin Kadınlar Derneğinin düzenlediği panelde yaşadıklarını anlattı.
‘40 dolara satıldık’
Alıkonulduğu evden kaçıp, yakınlardaki bir dükkandan telefonla ailesini aramayı başararak esaretten kurtulan genç Ezidi kadın, yaşadıklarını şöyle aktardı: “İsmim Bazi, Sincar’ın Koço Köyündenim. Geriye kalan kadın ve çocuklar köle yapıldı. Ben de cinsel istismara uğrayanlardan biriyim. Ezidi kadınlara neler yapıldığını herkesin bilmesini istiyorum. Önce hepimizi köyümüzdeki okulun önüne topladılar ve 1,700 kişilik nüfusun 600’ünü oluşturan erkekleri öldürmek üzere ayırdılar. Biziyse kendileri için aldılar. Sonrasında genç kadınlar ve çocuklar ile yaşlı kadınları da ayırdılar. Yaşlı kadınları bizden ayırmalarının ardından silah sesleri duyduk ve bir daha onlardan haber alamadık. Birkaç gün Telafer’de kaldık ve orada çok kötü muamele gördük; yemeğimize cam parçaları, içme suyumuza dışkı karıştırdılar. Yemeğe bir şey kattıklarından şüpheleniyorduk çünkü hep uyuşuk hissediyorduk sersemlemiş haldeydik. 3 yaşındaki yeğenim de tüm bu sürede benimle birlikteydi. Evli olduğumu, yeğeniminse çocuğum olduğunu söyledim. Bakire olup olmadığımızı anlamak için doktor kontrolüne götürüleceğimiz sırada, Müslüman olmaya zorladıkları amcamı gördüm ve onla birlikte oradan ayrılmayı başardım.
Bir buçuk ay boyunca Kesrê Mihrab’da amcamın yanında yaşadım. Ama bir süre sonra mücahitler, ‘Elimizdekilerle işimiz bitti, sıra evli olanlara geldi’ deyip diğer Ezidi kadınları sormaya başladı. Benim gibi 20 kadın daha vardı. Bizi alıkoyup satılığa çıkardılar. Bir ay pazarda tutulduktan sonra benimle birlikte 8 kadını Suriye’ye gönderdiler. Sınırda başka birine satılık ve Rakka’daki pazara götürüldük. Rakka’da götürüldüğüm çiftlikte, kendi köyümden ve başka köylerden yüzlerce kadın ve çocuğun da orada olduğunu gördüm. Birkaç gün oradaki pazarda tutulduktan sonra Amerikalı mücahit beni ve 9 kadın ve çocuğu satın aldı. Adı Emir Abu Abdül el-Amriki’ydi (Amerikalı Abdül). Bizi Halep yakınlarındaki evine götürdü. Geriye ben, yeğenim ve bir başka kız kalana kadar pazardan aldıklarını tek tek sattı. ‘Niye bunu yapıyorsun, bize ne yapacaksın?’ dediğimde, ‘Size bunu yapmazsak İslam’a geçmezsiniz’ cevabını verdi. Bir buçuk ay boyunca onunla kaldık. Birkaç gün içinde bana güvenmeye başladı ve Amerikalı olduğunu, ABD’deki evini, iki çocuğunu ve ailesini anlatmaya başladı. Bilgisayarda bana ailesinin fotoğraflarını gösteriyordu; fotoğraftaki kişilerin Arap kökenli olmadığını, fotoğrafların Irak veya Suriye’de çekilmediği anlaşılıyordu. Kırık bir Arapçayla konuşuyordu ve beyaz tenliydi. Eve geldiğinde çıldırmış gibi olurdu ve bizi döverdi. Sanırım uyuşturucu kullanıyordu. Bizi pek çok kez dövdü ve tecavüz edene dek kötü muamelelerini sürdürdü. Kaçmayı başardım ama kendimi kurtulmuş gibi hissetmiyorum çünkü pek çok kadın ve çocuk hala tutsak. Bizler 40 dolara alınıp satıldık ve yaşadıklarımı herkesin bilmesini istiyorum.”
BM’nin kadınlara karşı işlenen suçlara yönelik planı yok
Panelde konuşan diğer isimlerden biri de, 2013’ten bu yana BM Terörle Mücadele Komitesi Direktörü olarak görev yapan Jean Paul Laborde’du. Laborde, BM Güvenlik Konseyinin konuyla ilgili ne tip tedbirler geliştirildiğinin sorulması üzerine, 11 Eylül saldırısı ardından oy birliğiyle BM Güvenlik Konseyinden geçen, teröre karşı uluslararası işbirliği öngören ve üye ülkeleri terör suçları faillerini yargı önüne çıkarmakla zorunlu kılan 1373 sayılı karar ile IŞİD’in terörist organizasyonlar arasına alınmasını sağlayan kararı anımsatmakla yetindi.
Zarar görenler ABD’li mücahitlere dava açabilecek
ABD Federal Haber Alma Bürosu (FBI) şimdiden Amerikalı mücahidin profili üzerinde çalışmaya başladı. Bazi’nin, ABD yurttaşlarının ülke dışında diğer ülke vatandaşlarına karşı işlediği suçları kapsayan Yabancı Haksız Fiil Kanununu kullanarak yargıya gitmesi bekleniyor. Başvuru yapılacak yerel mahkemenin davayı kabul etmesi halinde, ABD’li mücahitlerin Suriye ve Irak’ta işlediği suçlar hakkında diğer ülke yurttaşlarına ABD mahkemelerine başvuru yolu açılacak.
Yorum 1980’de değişti
ABD’de 1789’da yürürlüğe giren Yargı Kanununun bir parçası olan Yabancı Haksız Fiil Kanunun (Alien Tort Statute) 1980’de ortaya çıkan yeni yorumu, dünyada ABD vatandaşlarının veya ABD merkezli firmaların işlediği suçların mağdurlarının ABD mahkemelerine başvurabilmesini sağlıyor. Kanundaki yeni yoruma yol açansa, 1976’a Ekvador’da yaşayan Filartiga Ailesinin bir ferdinin polis tarafından kaybedilip öldürülmesi, bir diğer ferdininse polis işkencesine maruz kalması olaylarının ABD mahkemelerine taşınması oldu. İşkence gören Dolly Filartiga, ABD’ye sığındıktan sonra işkencecisi polis yetkilisi Norberto Pena’nın da turist vizesiyle ABD’de bulunduğunu öğrenince yargıya başvurdu.
Bir kişinin ölümünden ve işkenceden sorumlu polisin uluslararası yargıya konu olduğunu belirterek Filartiga’nın talebini reddeden yerel mahkeme kararını, işkencenin insanlık suçu olduğunu ve polis Pena’nın artık hostis humani generis, yani tüm insanlığın düşmanı olarak tanınması gerektiğini ifade eden üst mahkeme bozdu. Bu kararın ardından davayı görüşen yerel mahkeme Filartiga lehine karar alarak işkenceci polisin tazminat ödemesine hükmetti. Kararla birlikte, 1980’e dek yürürlükte kaldığı 191 yılda ABD mahkemeleri tarafından üzerinden yalnızca iki hüküm kurulan Yabancı Haksız Fiil Kanunun yaygın kullanımının da önü açıldı. Kanun, özellikle ABD’li enerji şirketlerinin dünyadaki faaliyetleri sırasında imza attıkları insan hakları ihlallerinin ABD mahkemelerinde görülmesi için kullanılıyor. Bugüne dek Yabancı Haksız Fiil Kanunu üzerinden yargıya taşınan önemli davalar şunlar:
Bowoto – Chevron: Nijerya’da petrol yataklarının bulunduğu Nijer Deltasında yer alan Parabe’deki Chevron açık deniz petrol platformu 28 Mayıs 1998’de yüzlerce genç tarafından işgal edildi. Chevron’dan, çıkardığı petrolün getirdiği zenginliği Parabe halkıyla paylaşmasını isteyen silahsız gençlere, Chevron için çalışan Nijeryalı güvenlik görevlileri ateşle karşılık verdi. İki protestocu öldü, pek çok kişiyse yaralandı. Yaralanan gençlerden biri olan Larry Bowoto, Chevron aleyhine California’da dava açtı. 1 Aralık 2008’de dava reddedildi ve Chevron aklandı.
Kiobel – Royal Dutch Petrol: ABD mahkemelerine Yabancı Haksız Fiil Kanunu kapsamında gelen başvuruların en önemlilerinden biri, Nijer Deltasındaki Ogoni-Kiobel sakinlerinin, Royal Dutch Petrol şirketi aleyhine, Nijerya’daki askeri darbe hükümetinin barışçıl protestoları güç kullanarak kırması yönünde kışkırttığı ve suça yardım ettiği iddiasıyla açılan davaydı. Önce yerel mahkeme, sonra Yargıtay yargısız infaz, işkence ve tecavüz gibi uçlara iştirak etmekle suçlanan Royal Dutch Petrolün, yani Shell’in lehine karar verdi. Yüksek Mahkeme ise yasanın ABD dışında yaşanan ihlaller için uygulanmayacağına karar verdi.
Ekvador – Texaco: Ekvador Amazonları bölgesindeki Lago Agrio sakinleri, Texaco’nun (Daha sonra Chevron tarafından satın alındı) petrol çıkarma faaliyetlerinin bölgede neden olduğu çevre kirliliğinden ötürü Ekvador’da ve pek çok ülkede dava açtı. Ekvador’daki davada petrol şirketi suçlu bulundu ve 9 buçuk milyar dolar para cezasına çarptırıldı. Yabancı Haksız Fiil Kanunu yoluyla ABD’de açılan davadaysa şirket aklandı.