Artvin Cerattepe’deki direnişi Davutoğlu oyalıyor, Erdoğan ise ‘Yavru Geziciler’ sözleriyle marjinalize etmeye çalışıyor ama Türkiye’deki madencilik projelerinin yıkıcı etkileri Artvin’in geleceğine dair kötümser kehanetlerde bulunuyor
Doğu Eroğlu (29 Şubat 2016, Birgün Gazetesi)
Artvinliler, geçtiğimiz hafta maden arama çalışması yapmak üzere Cerattepe mevkiine, asker ve polis eşliğinde çıkmak isteyen Cengiz Holding ekiplerine izin vermedi. Cengiz Holding’e ait ekipler bölgeye çıkıp konteynırlarını kurduğundaysa Artvin’deki kitlesel eylemler hayatı kilitledi, tüm Türkiye’de de kentteki mücadeleye destek eylemleri yapıldı. Yükselen öfkeyi gören Başbakan Davutoğlu kentin mücadelesini temsil eden Artvin Heyetiyle görüştü, “Yargı süreci sonlanmadan çalışma olmayacak” dedi. Fakat aynı sıralarda Cengiz Holding’e maden arama çalışması yapılmak istenen arazinin resmen tahsis edildiği anlaşıldı. Artvin halkının ve projeye direnen Yeşil Artvin Derneğinin uyarılarını idare görmezden gelse de, Anadolu’nun dört yanı madenlerin yarattığı yıkımın örnekleriyle dolu. Yani, bugün tüm Artvin’in direndiği maden arama projesinin birkaç yıl içinde kenti getireceği durum sır değil.
Hatila’daki arıcılığı bekleyen tehlike
Antalya Finike’de kurulan taş ve mermer ocaklarının portakal ve bal üretimine yaptığı yıkıcı darbenin benzeri, madencilik projelerinin hayata geçirilmesi halinde Artvin için de geçerli olabilir. Finike’de tüm bölgeyi kaplayan toz, portakalda hem rekolteyi hem de kaliteyi geriletti. Mermer tozlarının içinde biriktiği baldaysa üretim durma noktasına geldi. Şirketler ve idarece, maden projelerine ev sahipliği yapması istenen Cerattepe yakınlarındaki Hatila Vadisindeki arıcılık faaliyetlerinin de tozlanmadan etkilenme ihtimali bulunuyor. Kafkas arı ırkının gen merkezi olan Artvin’de, Artvin İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünün verilerine göre, 2014’te 103 bin ton bal üretildi.
Projenin ÇED Raporunda üstünkörü geçilen bu konu, madenlerin çalışmaya başlaması halinde pek çok Artvinlinin geçimini sağladığı bir endüstriyi yok edebilir. Tozlanma, kalitesi sebebiyle tercih edilen Artvin balına yönelik talebi bir anda ortadan kaldırabilir. Benzer bir kirlenme olayı, 2000’li yılların başında Kemerköy Termik Santralından salınan baca gazlarının narenciye üretimini etkilemesiyle de yaşanmıştı. Santral yakınlarında mandalina üreten Muğla Milaslı çiftçi Hüseyin Öner’in, dörtte üç oranında azalan ve kalitesizleşen üretimden ötürü açtığı dava 10 yıllık hukuk mücadelesinin ardından santral aleyhine bitmişti.
Artvin’in suyu Dulkadir gibi olacak mı?
Kütahya’nın Tavşanlı ilçesindeki Gümüş Köyünde, Eti Gümüş tarafından işletilen gümüş madeninde, gümüşü diğer toprak ve kaya tabakalarından ayırmakta kullanılan siyanür havuzlarına dayanak oluşturan setler Mayıs 2011’de çökmüş, havuzlarda tutulan siyanürün bir kısmı toprağa karışmıştı. Eti Gümüş ihmali reddetmiş ve kazanın ardından üretimi sürdürmüştü. İzleyen aylarda Dulkadir Köyü’nde pek çok köylünün zehirlenmeye bağlı sağlık sorunları yaşaması ve hayvanların zehirlenerek can vermesi üzerine kamuoyunun dikkati tekrar siyanürlü gümüş madenine çevrilmişti. Maden arama projeleri benzer bir riski Artvin için de geçerli kılıyor.
Daha önce Artvin kent merkezinin içme suyu ihtiyacının önemli bölümü Çoruh Nehrinden karşılanırken, nehir üzerine inşa edilen Deriner Barajının su tutmaya başlamasıyla birlikte farklı kaynaklar hayati önem kazandı. Kentin su ihtiyacında hayati konuma gelen kaynaklar, madencilik faaliyetinde çıkan pasanın (aranılan maden dışındaki artıklar) yağmur suyuyla temasının ardından havaya geçen kimyasalları tutma riskiyle karşı karşıya.
Murgul örneği: 400 kat çinko, 200 kat kurşun
Bu tip bir kirlenme, yine Cengiz Holdingin sahibi olduğu Eti Bakırın Murgul’daki faaliyetleri sırasında da ortaya çıkmıştı. Çoruh Nehriyle birleşen Damar Deresindeki kirlilik, bu kaynağı kullanılabilir olmaktan çıkarmıştı.

Murgul’da işlenen cevherin bir kısmı, tesis yakınlarındaki Damar’da bulunan açık işletmeden geliyor (Fotoğraf: Eti Bakır A.Ş. internet sitesi)
Su bakır, kurşun, çinko, kadmiyum ve demire rastlanmış, yapılan ölçümlerden suda normal sınırların 300 katı bakır, 200 katı kurşun, 400 katı çinko ve 45 katı kadmiyum bulunduğu tespit edilmişti.
Ulukışla’da maden arama projesi suyu kirletti
Tıpkı Cerattepe’de olduğu gibi, Niğde Ulukışla da çoklu bir maden projesiyle mücadele etmiş, yargı sürecinin sonunda Danıştay Ulukışla sakinlerinin arsenikli su içmesine izin vermemişti. Üstelik süreci uzatan, sudaki arseniğin raporlarla belgelenmesine karşın maden arama faaliyeti aleyhine karar almamakta direten yerel mahkeme olmuştu.
Çinko, gümüş ve altın madeni arama projesi onaylandıktan ve şirket bölgedeki çalışmalarına başladıktan kısa süre sonra içme ve kullanma suyu kaynakları kirlenmişti. Bilirkişi raporlarıyla, sudaki arsenik miktarının üst sınırın yaklaşık üç katı olduğu tespit edildi. İçme suyu kaynağının kullanılmayacak hale gelmesine karşın yerel mahkeme Ulukışlalıların açtığı iptal davasını kabul etmedi. Nihayetinde Danıştay yerel mahkemenin ret kararını bozdu ancak sudaki kirlenmenin etkileri sürüyor.
Madenin etkisi tüm ekosisteme
İlk defa 2006’da deneme üretimine başlanılan Uşak Kışladağ’da, Bergama’daki altın karşıtı direnişten öğrenilenler idare ve şirketler tarafından titizlikle uygulandı ve direniş başlamadan kırılmak istendi. Arama çalışmalarında kullanılmak üzere madene getirilecek su hattının geçeceği İnay Köyü sakinleri direnip özel arazilerini satmadı, hattın meradan geçmesineyse izin vermedi. İş makineleri her şeye rağmen araziye gelince 3 gün süren direniş ise jandarma tarafından kırıldı.
Madenlere karşı çıkanların “terörist” veya “vatan haini” ilan edildiği bölgede bugün 450 metre derinlikte ve 1000 metre çapında içi ağır metalli açık ocak faaliyette; buradan çıkarıldıktan sonra ekosisteme karışan pasa, kullanılan kimyasalları binlerce dönümlük alana yayıyor. Özellikle bugün İnay ve civar köylerde hayvanların yaşam ömrü az, anomalili veya ölü doğan çocuk sayısı ise artmış durumda.
Mahkeme kararı da önleyemiyor
İzmir’in tek temiz yüzeysel su toplama havzası niteliğindeki Efemçukuru’ndaysa kirliliğin sebebi altın madenciliği. Bakanlar Kurulunun aldığı acele kamulaştırma kararlarına tek kişi dirense de maden faaliyetleri sürüyor. Efemçukuru’nda 1 Haziran 2011’de başlayan altın madenciliğinin su kirliliğine yol açtığı mahkeme kararıyla da tespit edildi ancak faaliyetler henüz durdurulmuş değil. Efemçukuru’ndaki madenciliğin suya boşalttığı ağır metaller, İzmir’in temiz su ihtiyacını karşılaması için planlanan Çamlı Barajını tehdit ediyor; denize kadar ulaşacak ağır metallerin ekosisteme vereceği hasarın boyutlarıysa bilinmiyor.